2009/04/10

Üçüncü kez, Aston Villa-Everton



Aston Villa-Everton, bu iki güzel takım, bu sezon üçüncü kez karşılaşıyorlar. Önceki iki maç kendi içerisinde hikayeleri olanlara dahil edilmişti, bir üçüncüsü yine buna hazır. 7 Aralık 2008'den sonra oynadığı 14 maçta sadece -yedeklerle çıktığı maçta- Hamburg'a yenilen Aston Villa, FA Cup'taki mağlubiyetten bu yana maça kazanamıyor. Seri başlatan, seri bitiren takım: Everton. Bu haftaki maçta beraberlik iki taraf için de kötü olmayan sonuç olacak; mağlubiyetteyse yarıştan kopma durumu var.

Yazıya yine şişirmeyle giriyorum. Hemen aşağıda sorun nedir yazılı, üstüne koyacak bir şey yok. Peki, sorun buysa çözüm nedir?. Direkt pasın gereğinden fazla kullanımı bir dizilim hatası veya birebir oyunculardan kaynaklanan bir durum değil; bana kalırsa zihniyetin tam olarak sahaya yansıtalamamasından. Tiyatroda bir yazarın yorumu bir de yazarın yorumuna oyuncunun yorumu var. Martin O'Neill orta sahayı olabildiğince hızlı geçin ve topu hemen kanatlara taşıyın diyordur elbet ama bu zaman zaman tempoyu düşürmemek anlamına gelmez. Muhakkak olan, oyuncu özelliklerinin gittikçe keskinleşmesiyle Aston Villa'nın süper bir kontra atak takımı haline gelmesi ve bu özelliğin fark edilmesiyle bunun üzerine gidilmesi. Takım bu yapıyla başarılı oldu ve çok da iyi uygulandı ama bu aynı zamanda başarılı olan her sistemin her daim devam ettirileceği anlamına gelmiyor. Eğer elde malzeme varsa ya da eğer siz daha ilerilerde olmak istiyorsanız, açıklarınızın olduğu dizilimlerde biraz esneklik tanınacak, farklı şablonlar sunulacak. 4-4-2 sete set oyunda zorlanan 4-3-3'e deva oldu. Gözlerin net biçimde gördüğü 2 forvet+2 kenar oyunculu sistemin takımı daha etkin kıldığı. Orta sahayı Reo-coker/Barry/Petrov'un oluşturduğu bir durumda, uzun toplarla başlayan hızlı hücumlardan başka net silahınız yok. Rakip geride beklediğinde oyun fazlasıyla sıkışıyor, pozisyon üretmek kolay değil. Madem yeni dizilimle bazı açıkların üzeri daha iyi örtülebiliyor, öyleyse uzun toplar ana oyun planı olmaktan çıkıp bonus özelliğe terfi etmek durumunda. Böyle bir kadroya çıkıp da ayağa tek pas yapın demek elbette alınacak verimi düşürür, biz esneklikten söz ediyoruz. Esneklik demek Everton'a karşı daha bir fazla pasla oynama, Liverpool'a 3 orta-sahalı, defansında O'Shea-Evans olan Manchester'a uzun top oynamak demek. Esnek yapı, maç özelinde değişikliklere gider. Martin O'Neill'da henüz göremediğimiz bir özellik bu; rakibe özel değişikliklere gitmek, rakibi bozmaya yönelik kurguyla oynamak. Elinde yeterli genişlikte kadro olmadığından şu an için haklı bir eleştiri değil, bu konuyu daha sonraki dönemlerde daha net konuşabiliriz. O'Neill'ı daha çok, sorunları kadrosu içinde çözümleyen, kadrodan her daim yüksek verim almayı başaran, dengeli, man management'ı yüksek bir hoca olarak biliyoruz. Everton maçına gelirsek, 4-4-2 veya 4-3-3 seçiminin maça direkt etki edeceğini düşünmüyorum; burada önemli olan paragraf boyunca bahsi geçen oyun tercihi olacak. Rakibin üstün orta sahasına karşı Aston Villa yendiği maç dahil bu sene hep zorlandı.

2009/04/06

Şişir!



United'ın eksik ötesi kadrosunu Agbonlahor-Carew ikilisi ezdi geçti, sonraki maçlar için yeni veriler, yeni umutlar sağladılar. İster yerden ister havadan oyna, biri çok hızlı, biri çok güçlü; doğru yere giden her uzun top tehlike. Buraya kadar gayet güzel. Aston Villa; ligin en iyi kontraya çıkan takımı, fizikli forvetlere, hızlı ve delici oyunculara sahip. Elbet direkt pas tercihi daha fazla olacak. Ama her zaman da olmaz ki! Dakika 89, Stoke City karşısında 2-1 öndeyken halen bir Adem oğlu çıkıp da De Sanctis'in yaptığı gibi sakin beyler demiyor, halen şişiriyoruz. 2 ay sonra, dünkü Manchester United maçına bakalım; Friedel halen şişiriyor, skor Old Trafford'da 2-1! Chalkboard'dan Van der Sar'a bakıyorum, 87. dakikada bile Carrick'e kısa top oynanmış. Her takımın elbette karakteristikleri olacak ve buna göre de bir oyun yapısı kurulacak; ama belli bir dengeyi yakalamak da şart. Bu bağlamda Arshavin'in Londra'ya geleli 1-2 hafta olduğu döneme gidelim. Yine chalkboard'da, Arsenal'in daha fazla direkt pas yapışının rakibin çözülüşünde etkili olduğu gösterilmişti. Ali Sami Yen'deki maçta İspanya'nın ölümcül pas düzeninden feragat ettiğini gördük, bir başka örnek. Sezon başından beri şikayetimiz buydu ve 4-4-2'yi savunuşlarımızdan birisi de daha dengeli pas akışı sağlama, dolayısıyla da topa daha fazla olma imkanı sağlamasıydı.

Bu bir yana yine sürekli sıkıntı yaratan başka bir konu; savunma oyuncularımızın ve bundan da öte savunuş şeklinin bariz yanlışlığı. Tamam bekimiz yok, bunun dışında Zatyiah Knight gibi bir öküze ve iyi niyetli de olsa kapasitesi az çok belli bir Curtis Davies'e sahibiz. Bununla beraber en iyi savunma elemanımız Laursen de topu çok iyi oyuna sokamayan bir oyuncu. Bu yüzden uzaklaştırılan toplar genelde doğrudan rakibe gidiyor. Fakat öne geçtikten sonra herkesin ceza sahasına yığılması ve ilerideki baskının kesilmesi n'oluyor? Olay cesurluk-korkaklık değil. Skorda avantajlıyken elbette savunma yapacaksın ama bu şekilde yapman bir taktik hata oluyor. Dün Manchester United çok kötü olmasa gol 10 dakika erken gelebilirdi. Rakibi ceza sahasının 5 adım önüne kadar getirip kademeye oradan başlayınca golü yiyorsun tabi. Bakın bizim amansızlara, İspanya'daki ilk yarı savunma performansı harikaydı, ve hatta Hamburg'un şanssız bir gol yiyene kadarki alan savunması da bir o kadar iyiydi. Öndeki 4 lünü hiç geriye yaslamayıp önde tehlike yaratacak oyuncuların olduğunda rakibin bir şeyler üretemesi oldukça zor. Hem aynı zamanda bu oyun yapısı, topu oyunu sokmakta güçlük çeken ama birebir markajda kuvvetli oyuncuların açıklarını da kapatır. Yine İspanya maçında Balta-Emre performansına bakın. Ligin en iyi kontra atak takımı Aston Villa; ilerideki 3 ölümcül adamının ileride presi kesip gezinmeye başlamalarına, Barry-Petrov kim varsa ceza sahası çizgisine yakın yığılmasına, önde olunan maçın son 30 dakikasında şişirmeye devam edilmesine rağmen 80'e kadar golü yemedi. Dediğim gibi eksiği fazlaydı Manchester'ın, çok zayıf kaldılar. Orada Ronaldo sahneye çıktı, momentumu takımına geçirdi ve Macheda işi bitirdi. Ronaldo işin aslı çok iyi bir şut çıkarmamıştı; tam köşeye gitmesine gitti ama özellikle ağır çekimde tekrarı izlendiğinde Friedel'ın hamle için geç kaldığını görüyoruz. Friedel'ın beni biraz hayal kırıklığına uğrattığını belirteyim. Maç kazandıran kaleci profiliyle gelmesine rağmen şu anda daha çok idare eder görüntüsünde. Bu idare eder Victor Valdes anlamına gelmez elbet; idare eder takımda sırıtmaz, aslında fena da oynamaz ama fazlaca öne de çıkmaz.

Daha önce 4-2-3-1'den bahsetmeyi öngörmüştüm ama bu maçtaki 4-4-2 performansı gayet tatmin etici, sanırım bu düzeni uygun görüp daha farklı oyuncu profillerine yönelmek gerek. Defour gibi her işi yapıp bir de oyun kuran bir oyuncu yerine daha çok Cazorla tipi iç kanat oyuncu transferi öne çıkabilir. Yazının başında da söyledik; Agbonlahor-Carew ikilisi ölümcül. Birinin hız, birinin kuvvet yönünden öne çıkmasının dışında aslında her ikisinin de fiziksel özelliklerinin üst seviyede olması çok önemli. Misal rakip savunmalar için aslında Agbonlahor da hava toplarında bir tehdit. Gabby-Carew'in Heskey-Owen'dan farklı yönü bu. Bunun dışında Barry-Petrov ikilisine olan hayranlığımı her fırsatta dile getiriyorum ve sanırım uzun yıllar böyle bir ikili bulmakta zorlanılacak. Sonuçta Barry gibi İngiltere milli takımının bankosu bir oyuncu sahibi olamayacağız ve yanında da Petrov gibi uyumlu bir oyuncu olmayacak. Petrov'un süper yararlı presleri, top kapışları, geriden top alışları ve üçüncü bölgeye geç çıkışı gibi güzel özellikleri var; ikinci golde topu kapıp kontrayı başlatan yine Petrov. Zaman zaman Milner'ın sola geçip Reo-coker'ın sağda olduğu bir orta saha denenebilir, böylece orta sahadaki direnç arttılabilir. Young'ın savunma zaafı yarattığı dönemlerde bunu görebiliriz, ki dün oyundan asıl çıkmasını beklediğim de Ashley Young'tı. İkinci bir forvet, kanat oyuncularından birinden vazgeçebilmeyi de sağlıyor aynı zamanda.

2009/04/04

Rafalution



Her ligin kendi iç dinamikleri, kendine haz özellikleri; artıları, eksileri var. İspanya'da elinizde ne kadar forvet varsa sürüp ligde söz sahibi olabiliyorsunuz örneğin. Rusya'da parayı kim basmışsa o şampiyon oluyor veya Almanya, açıklarını geleneği, stadyumları ve bol gollü maçlarıyla kapatıyor. İngiltere'de ligi 2-3 sene domine etmek demek aynı zamanda Avrupa'yı domine etmek anlamına geliyor. En azından milenyumda durum böyle. Şampiyonluk adayı beşinci bir takımın hiç çıkmaması, Premiership'in diğer büyük liglerden eksik yanı. Ama bu açık orta sıra-alt sıralardaki müthiş çekişme ve üstteki 4 takımın kalitesiyle kapatılıyor. Zirvede kalmak zirveye ulaşmaktan çok daha zor. Sir Alex bütün kupaları süpürerek bu sezonu en başarılı şekilde bitirebilir ama arkadan gelenler çok sağlam: Liverpool ve Arsenal. Biri daha gümbür gümbür geliyor, diğeri daha ağırdan. Liverpool, futbolun adaleti gereği bu sezon şampiyon olmak zorunda. Daha önceki senelerde hep daha farklı yapılarla karşımıza çıkan takımlara kupa verildi: Vieralı Arsenal, Mourinholu Chelsea ve Ronaldo devrimiyle Manchester United. Liverpool an itibariyle Manchester'dan daha büyük favori; ancak buralara anlık bir dokunuşuyla gelemiyor takımlar (Mourinho&Abramovich saygılar), bir süreç gerekiyor. Liverpool bugünkü yerini Rafalution'a borçlu. Noat Samisa sezon başından beri söylüyor, eğer Liverpool bu sene şampiyon olacaksa bu yardımcı aktörlerin maçlar kazandırmasıyla olacak. Dün Benayoun attı, yarın bir başkası atacak. Ama şu var ki Rafa Benitez'in Liverpool'u her daim 4'lünün en tehlikeli ikisinin içinde yer alacaksa da ciddi anlamda dominasyon sağlayacak bir kadro yapısı yok. Rafa'nın bir eksisi, bunu tersine çevirebileceğini de düşünmüyorum. Benitez'in 15 sene takımda kaldığını farz edelim, 5 şampiyonluk kazandırabilir örneğin, ama bunların gidişatı 2009-2013-2019-2021-2024 şeklinde olacaktır benim kanaatim. Arsene Wenger, üçüncü kuşağını yetiştiriyor. Sir Alex'in son yıllarını yaşadığı, Liverpool'un aynı ayarda gittiği, Chelsea'nin de belini doğrultamadığı bir dönemde Arsenal altın çağını yaşayabilir. Şu halleriyle bile 4'lü arasından en geniş kadroya sahip takım Arsenal. Bu arada O'Neill'ın da Moyes'a katılmasıyla bu 4lüyü her daim zorlayacak iki baş altı ekibi daha geliyor. Manchester City ve Tottenham ise ligin Kayserisporluğunu yapmaya devam edecekler.

Liverpool bu sene bir kez daha son dakika golüyle kazandı. Guardian minute-by-minute'ine göz gezdirirken "37 min: THIS IS GETTING SILLY NOW. Liverpool hit the woodwork for the fourth time," gözüme takıldı. Alışılan Liverpool beraberliği demek, sanırım acımasızlık olur. Zaten şampiyonluğa giden yolda bunları çoktan aşmış gözüküyorlar: Liverpool, 55 golle ligin en çok gol atan takımı. Rafael Benitez, hak ettiği saygıyı çok da fazla görmeyen bir teknik direktör, İngiltere'de bulunduğu 5 yıllık sürede diğerleri kadar ilgi görmedi. Hakkını verip beklentileri yüksek tutanın bu adam olduğunu unutmamak gerek. Fakat daha önce de şikayet edildiği üzere transferde doğru adamı bulmada çok sıkıntılı bir teknik direktör Rafa Benitez. Düşük bütçeli transferlerde -Arbeloa, Reina, Skrtel, Agger, Benayoun- gayet başarılı olsa da büyüklerde dikiş tutturulamıyor. Liverpool'un genel bir dominasyon kuramamasının nedeni de işte bu kadro yapısı olacak. Benitez, sistem içi sistem dışı oyuncu açığını, sistem içi yardımcı oyuncularla kapatıyor. Bu "sistem içinde kalan sistem dışı" oyuncuların en güzel örneği tabi ki Cristiano Ronaldo. Alternatiflere bakıldığında öndeki üçlünün soluna belki böyle bir adam monte edilebilir, ama Benitez'in böyle bir işe kalkışmayacağını da gayet iyi biliyoruz. Bu oyun karakterini 2-3 sene daha aynı şekilde koruyabilirse, çok daha büyük alkışları hak edecekler.