2010/10/24

Sunderland üzerinden Aston Villa

Bugünkü mağlubiyet, yeni hocanın gelişinden sonraki ikincisi oldu ve kazanamamazlık serisini de üçe çıkardı. Martin O'Neill'a alışmış olan taraftara son yarım saatteki oyun dahi ilaç gibi geliyor, ve bununla beraber, halihazırda uygulanan doğrular, ve uygulanmayanlar var. Sunderland'den de bahsederek, Sunderland üzerinden, bu seneki takımların doğruları neler bunları göstermek istiyorum.

Petrov'un yavaşlayan ayakları
Stiliyan Petrov'un takımdaki miadı dolmak üzere. Gerek hâla kaptan olması, ve yerine konulacak net bir oyuncunun bulunmamasıyla oynamaya devam ediyor, bu sene idare edecektir de, ama günleri fazla uzun değil. Hafta içindeki 'Marathon bile koşarım' sözü o yaştaki adama yakışmayacak ultra-gaz bir cümle. Bir kere ayakları yavaş. Gerçekten yavaş. Bu nedenle, misal bir Sidwell'in daha yapabildiği orta sahadan hızlı çıkışları gerçekleştiremiyor, gerekli dinamizmde değil. Yine bu yüzden, box-to-box bir oyun oynayamıyor. Benzer görevdeki Lee Cattermole, savunmanın hemen önünde görev alırken ileri çıkışları da gerçekleştirip iki yönlü bir oyun oynarken, Petrov'da bu yok. Teknik direktörün tercihleriyle de alakalı. O'Neill döneminde hiç çıkmazdı, ceza sahasına öylesine de olsa girmezdi. Aston Villa kariyerindeki gol sayısının bu kadar düşük olmasının nedeni bu, yoksa derinde oynayan oyuncular da goller atabiliyorlar. Petrov'un hücumdaki basiretsizliği dalga konusu bile olmuştur, bugün twitter'da geçen bir muhabbette, sanırım geçen hafta iki tane attığı için bu hafta uzaktan vurmadı diye geyik döndü mesela. Bir de bu özelliği var, her maç, düzenli olarak bir karavana şut atıyor.

Bunları toparlarsak, Petrov'un yetersizliğinden dem vurabiliriz, fakat hala idare edilebilir bir düzeyde olduğundan, ve yararlı olabildiğinden, takımdaki yerini koruyor. Scholes-Fletcher'a benzetiyorum Petrov-NRC'yi. Yaşlanan Petrov ve Scholes'un yapamadığı ileri çıkışları, alan kapatmaları, diğer iki oyuncu ultra eforla kotarıyorlar, ve box-to-box oyunlarıyla da hücuma destek oluyorlar. Petrov'u yetersiz olmaktan öte götürüp takımın dışına itebilecek, ve bana kalırsa hocanın henüz uygulamadığı ama bana göre doğru olana, en azından denenmesi gerekene göre, Petrov yerine Ireland oynamalı. Eğer Ireland bir şekilde kullanılacaksa, 4-4-1-1 düzenindeki yeri orta saha olur. Bu da aslında, yazının ilerisinde bahsedeceğim, yine iki yönü olan bir durum. Bakın diyorum ki, Petrov'un ilk 11den düşme gerekliliği kendi yetersizliğinden çok, Ireland'ın denenme gerekliliği, aynı şekilde, Ireland'ın hole'de oynamama gereği de Young'ın mutlaka orada oynaması gereğinden kaynaklanıyor. Young'ın kanatta kullanılması, tam iki ucu pis değnek. Hem kanadı, hem forvet arkasını kullanamıyorsun. Söylediğim gibi, buna daha sonra değineceğim. Houllier'nin taktik anlayış ve kavrayışının O'Neill'dan daha iyi olduğunu düşünüyorum, ve Ireland'ı bir kere orta sahada denedik, 6 tane yedik, olmuyor, gibi bir düşüncede olmamasını umuyorum. Keza oradaki durum farklıydı. Kullanılan orta saha ikilisi Petrov-Ireland'dı, Petrov'un görevi malumken, Ireland'a NRC'nin görevi, box-to-box rolü yüklendi. Petrov'u tolere ederken ilk bakacağınız oyuncunun çalışma etiği olur, savunma yönü. O felaket maçta, böyle bir deneme Newcastle'ın Nolan'ın sık gelişleriyle üçlenedebilen orta sahası karşısında eridi gitti, felaket oldu. Şunun gibi: Scholes-Anderson. Anderson da basiretsiz adamdır, pozisyon bulunamaz pek çok PL maçında. Nedeni budur: İkili orta sahaya yerleştirilememe sorunu. Orta ikilide bu tarz adamları, örneğin bir Modric'i oynatacaksanız, benim görüşüm odur ki, partneri derinde olmamalıdır, savunma yönü olan, ve alan kapatan, fakat derinde olmayan. Orta saha böyle 1+1 ayrılınca, ve öndeki adam zorlama gücü zayıf biri olunca orta saha kolayca düşüyor, bu nedenle böyle bir düzene mahkumlar. Veya daha derinde oynayacaklar, veya kanatlara gelecekler. Premiership'in 4-2-3-1'i 4-4-1-1, ve kanatlardaki oyuncu kullanımı da ayrı bir yazı konusu. Ireland kanatta oynayamayacağına göre, bir tek orta saha kalıyor ki, geride konuşlanmaya mahkum. Onun derinde oynaması, o bölgeden top çıkarmada sorunlu takım için daha da önemli, ve bu adam bir oyun kurucuysa, ki öyle, bir oyun kurucuyu kalabalıktan çıkarıp geriye atmak, daha geniş açı vermek çoğu zaman daha mantıklıdır ki, Pirlo başta olmak üzere sayısız örnek var. Takım Petrov'la kötüye gitmiyor belki, ama Ireland'la daha iyiye gidebilir. Tabi yanında NRC oynamak koşuluyla. Milner, her şeyi yapabilen, bambaşka bir adamdı, o yüzden bu kadar değerli, o yüzden bu kadar çok, en çok severim.

Ashley Young'ı kanatta kul-lan-ma-yın
Ashley Young kanada hapsedilmemeli. Takım ve kendi iyiliği için. Ben bundan yüzlerce kez bahsettim, artık çıkarmaya üşeniyorum. Young hızlıdır, yeteneklidir, ama dikine iyi top süremez. Rahat adam geçemez. Bir ara çok istikrarsızdı ki, neyse bunu atlattı, artı puan. Çizgiye güzelce inen, dikine zorlayan adam Albrighton'dır, Bale'dir. Young fazla savruktur, pek yapamaz bunları. Adam Johnson değildir. Chelsea maçında hiçbir etkisi olmadı, çünkü yine sıkı markaj altındaydı, ve serbestlikten yoksundu. Takımın en-boy ayarının sabitliği için o bölgeden fazla çıkmamalı keza. Bu nokta iyi ayırt edilmeli. Young forvet arkasında oynadığı zaman da sürekli kanatlara geliyor. Ortada oynamaktan çok kanatlarda oynuyor. Ama orada oynadığı zaman, hole'de de pozisyonlar alabiliyor, kanatlara fazladan adam olarak gelip gerek kendisi gerek diğeri için avantaj ve yeteneklerini gösterme fırsatı sağlıyor. Ve çalışma etiğinin yüksekliği, hatta çok enteresandır, sırtı dönük top alma becerileriyle oraya çok iyi oturuyor. Houllier hoca, Young yeni pozisyonunda dünyanın en iyilerinden biri olabilir demişti, doğrudur. Çok daha iyi olacaktır, fakat yine de her takımda oynayıp da aynı etkiyi yaratacak bir forvet arkası değil, Villa'nın ihtiyaçlarını tam olarak karşıladığından güzelce parlayabilir. 433ün kanat oyuncusudur daha çok, ama Chelsea gibi forvetleri içeride oynatan bir takımda.

Onun bölgesinde, hole'de iki maçtır Ireland'ı izliyoruz. Her takımın forvet arkası oyuncusu özellikleri farklıdır, takımın oyuncu profiline bağlı olarak. Everton'da Cahill'dir, Newcastle'da Nolan, vs. Hatta vDv bile benzer görevde, gol kovalıyor, doğru alanlara koşular yapıyor. Newcastle'da Carroll indirdi Nolan attı, Spurs'te de sırasıyla Crouch ve van der Vaart. Bana göre sahanın en önemli bölgesi hole'dür, o iki blok arasındaki, ceza sahası dışı olan nokta. Hole ve sağ iç ile sol içten pozisyon alışlar... Aston Villa'nın hücumsal kabızlığı buradan gelir, Heskey-Carew kim varsa indirir, ama tahmin edilebilirlik üst düzeydedir, ve top bilinçli ama verimsiz olarak sürekli kanatlara indirilir. Ara pas atacak oyuncu yok denir, halbuki var, Young, ama bunlara koşacak oyuncu da yoktu. Agbonlahor'un hızı, bugünkü maçta hissedilmiş olabilir, ama teknik kısırlık içinde geçen günlerde, senelerdir belli noktalarda aşama kat edemedi. Top tekniği çok zayıf, koşusunu kesti mi ya hemen pas verir ya durduğu yerden sağ ayakla orta abanır ya da sola doğru koşturur durur, korner alır. Bu çok kötü. Messi olmasını beklemiyorum, sadece oyununu kısıtlamayacak bir teknik kapasite. Her oyuncuda olması gereken. Öncelikle atletizm ve teknik öğretilmeli, bu ikisi vasatın üstünde olduktan sonra pek çok şey anlam kazanıyor. İkinci zayıflığı, ön direk-arka direk koşularını sezememesi, yapamaması. Alan boşaltma, top tutma, zaman zaman çapraz koşu, bunları yapıyor, ama daha başka şeyler de yapsa, çoktan komple bir forvet olmuştu, Bent'in önüne geçmişti. Young onun yapamadaklarını da yapıyor, bu seneyle beraber savunma arkasına koşular da görmeye başladık, Newcastle maçındaki penaltı böyle gelişmişti. Bütün bunlar esneklik katıyor takıma, çünkü artık kanatlar dışında ortadan da hücumlar geliştirebiliyoruz, oraları da kullanabiliyoruz, veya kanatlar daha sağlıklı bir biçimde kullanılabiliyor, ve hepsi de Young'ın yeni görevi sayesinde. Neyse ki bir de Downing var, yoksa bu takımda futboldan anlayan bir tane adam yok deyip geçecektik.

Üçüncü orta saha, ikinci forvet
Stewart Downing'i kullanmak zor. Özel biri, fakat oyun yapısı nedeniyle ona bir pozisyon biçmek zor, fazla geleneksel bir oyuncu. Bir kere sağ ayağı kullanma becerisi sıfır. Sol, raket gibi, ve her şeyden biraz biraz yapabiliyor, ama hiçbirinden çok fazla değil. Çok hızlı değil veya güçlü, yardırıp giden kanat oyuncusu olamaz bu yüzden. Orta sahada da direk kullanamazsınız. Pozisyonu belli aslında, ortodoks 4-4-2 oyuncusu, fakat böyle bir düzen artık rafa kalktığı ve tüm iyi özelliklerine rağmen trend futbolun bazı çok aradıklarını karşılayamadığı için, iyi kullanılamadığı zaman hayal kırıklığı olabilir. Böyle bir oyuncuyu nasıl kullanmak gerekir derken, şu ana kadarki denemeleri ele alalım diyorum.

Geçen seneden başlayalım. Hücumdaki acizliği hayal kırıklığıydı, Ashley Young tipi forvet özellikli kanat oyuncusuna alışmış taraftarın beklentilerini karşılayamadı. Ben anlayamadım, bu oyuncuyu nasıl kullanmak gereklidir? Verimli olabilir mi? Yoksa gelenekselliğiyle ve oynama zorunluluğuyla takımın esnekliğine balta mı vuracaktır? Senelik bir sakatlıktan çıkışı elbet tüm bunlarda etkili. Şu an, her iki kanatta da farklı şekillerde etkili olabilen, ve tersine, takıma önemli derecede esneklik sağlayan bir oyuncu. Benim tercihim esas olarak solda kalması, ve sağda da Albrighton'ın başlaması, aksi takdirde iki adet içe kaçacak kanat ve hücum yönü çok yüksek olmayan iki bekle genişlik sağlamak çok kolay değil. Kolay olmadı da, bu ikisinin beraber, ters kanatlarda oynadığı dönemlerde bir şeyler yaratmak pek mümkün olmadı, fakat Ireland'ın forvet arkası denendiği, ve Young'ın sola Downing'in sağa geçtiği şu iki maçtaki performans bir güzellik daha sundu ki, Downing o bölgede de bir şeyler verebiliyor. Chelsea maçının başlarında içeri doğru yaptığı dengeli, dikine dribblingi, başka pek çok faydası; bu maçtaki içeri dönüşleri, ortaları... Eğer Albrighton da terste oynamaya adapte olabilirse, maç içinde zaman zaman değişmeleri takıma yeni boyutlar kazandıracak.

Downing, eğer Friedel ilerideki koca adama uzun oynamadıysa, geriye gelir ve oyun kurulmasına yardımcı olur. Özellikle geçen sene bunu daha sık yapardı. Üçüncü orta saha veya bir nevi 442 baklava orta sahası görevi. Big Sam kanatlarda forvet nitelikli, hızlı oyuncular kullanıyor, Diouf x 2, ve bu durum takımın değişmezi, benzer özellikli süper solak Pedersen'i sol içe attı. Pedersen Downing'den daha kuvvetli, üçüncü orta saha olabilmeye daha yatkın bir oyuncu, zaten Norveçli, ama bunu Downing'de başaramazsınız. Gerek savunmada yaşayacağı bu acizlik, gerekse de yukarıda bahsettiğim ceza sahası koşularının varlığıyla. Yine bir benzer uygulamayı Malbranque'ı içte kullanarak Steve Bruce yapıyor. Sol kanatta oynayan Downing, hücumda takımın ikinci forveti oluyor. Gollerine bakarak 4-2-3-1deki sol forvet tanımlaması yapılabilir, çok da yanlış olmayacaktır. Downing'in varlığı şekil olarak değiştirilemeyen, ama içerik olarak değiştirilme mutlaklığı olan 4-4-2 için bulunmaz nimet.










by Guardian Chalkboards
Marc Albrighton
Albrighton Peace Cup'ta, bu senenin hazırlık kampında parlayan, Moskova'ya götürülen oyunculardan biriydi, iki senedir bas bas bağıran bir çıkışı var, bu sene, kendini ispatlamış oldu. Jack Wilshere gibi. Onun oynamaya, takımın da onu oynatmaya ihtiyacı var. Görülüyor ki yokluğunda çizgiyi kullanmaktan aciziz ve öte yandan böyle potansiyelli bir oyuncunun olabildiğince fazla süre alması gerek. Hızlı, dikine gidip en sondan, veya daha derinden çok iyi ortalar çıkarabilen, değerli bir kanat oyuncusu Albrighton. Ters kanattaki oyunundan bahsederken sezonun ilk maçında Milner'a attırdığı golü unutmuşum, keza bundan daha fazla veri gerek. Güçlenip bir yandan hızını ve adam geçme yetisini korudukça Premiership'in önemlileri arasına yazılacaktır kısa sürede.

Kadro gerçekten o kadar dar mı?
Değil. Kadrodan elde edilebilecek imkanlar dardı. O da oyuncu seçimlerinden, ve oyuncuların gelişimlerinden, kullanımlarından kaynaklanıyordu. Kadro kesinlikle dar değil, hatta şunu da iddaa edebilirim ki, geçen seneki bolluktan sonra bu sene kadrosunu daraltma yoluna giden Chelsea ölçüsünde alternatifli bir kadro -nitelik olarak olmasa da-. Chelsea örneğini vermemin sebebi geçen sene ligin en dar kadrolarından biri geyiklerinin döndüğü yerde niceliğin yeterliliğini göstermek. Sezon başı 25 kişilik kadro bile tamamlanamadı. Ama bu, birebir takımın tercihinden kaynaklanıyor, akademi çıkışlı oyuncularla kadronun geri kalanını tamamlama tercihi. 21 yaş altı oyuncuların 25 kişi arasına yazılma zorunluluğu yok. O'Neill gençler için Premiership'in henüz zor olduğunu düşünüyordu, önce tecrübe kazanmaları ve yeterli olmaları lazımdı, kendi söyledikleri bunlar, ve onları sadece Avrupa kupası maçlarında kullanıyordu. Sadece gençler değil. Curtis Davies gibi alt liglerde en iyi savunmacı seçilen, kısa zamanda büyük sıçrayış yapıp 10 milyon pound ölçüsünde takıma kazandırılan bir oyuncu da hiç oynatılmadı. Şu an en formda bir iki oyuncudan biri olan Nigel Reo-Coker takıma küstürüldü. Sezon sonu kontratı bitiyor, hatta Galatasaray'ın Bosman kuralından yararlanarak almak istediği yazıldı, bu da O'Neill'ın mirası. Hâla imza atılmadı. Aston Villa bir Tottenham Hotspur değil, başındaki hoca 'Arry Redknapp değil, dört beş kulvarda oynamıyor. Akademisi sürekli şampiyonluklar yaşayan, gerek kendi mantığı gerek İngiltere için bu çocukların kendini gösterdiği bir kulüp olmak zorunda. Olayın ekonomik yönü malum, Lerner'ın parası Martin O'Neill döneminde harcandı ve artık fazla harcama yapılması düşünülemez. Bununla beraber, başarılar kazanmış, ve kadro iskeleti iyi olan bir takım kuruldu. Bundan sonra yapılacak olan, daha çok kendi yağında kavrularak, yaşlananları gençlerle doldurup nokta transferler yapılarak geçen, iyi bir hocanın rehberliğinde gelişim göstermeye devam etmek olmalı. Houllier bu noktada gayet iyi bir seçim. Aston Villa'nın tarihindeki ikinci yabancı hoca, ve Liverpool'da yaptığı gibi takımı bilimselleştirdiği, Kıta Avrupalı yaptığı ölçüde işler iyi gidecek. 3-4 senedir hasret kalınan Britanya dışı transferler de gelecek. Takım şu anda iki ayrı antrenman yapıyor, biri fitness diğeri teknik antrenman olmak üzere ikiye ayrılmış. Geldiğinden bu yana takımın fizik olarak daha iyi olması gerektiğini söylüyor, haklı. Tottenham maçında bekler de dahil olmak üzere 6-7 kişi rakip kaleye gidiliyordu, box-to-box oyunun gelişmesi isteniyor. Albrighton kazanıldı, Clark ve Bannan da hocanın radarındalar. Bu oyuncu havuzundan potansiyeli en yüksek olan Nathan Delfouneso'dur, fakat ondan bir türlü istenilen alınamadı, şu Heskey fanatizmi arasında da bir seneyi daha boş geçecek gibi görünüyor.

Drogba'mız, Heskey'miz
Emile Heskey en son ve bir kez olmak üzere sezon içinde 20 golü aştığında, takımın başında yine Houllier vardı. Gelir gelmez Heskey'e övgüler dizildi, kendine güveni getirildi, ve Heskey şu an rönesans yaşıyor. Diğer oyunculara alan yaratma, pozisyon hazırlama konusunda Carew'den her zaman daha iyidir, ama en başından beri sahadaki duruşunda bir güvensizlik vardı. Bu güvensizlik berbat top kontrolleri, şutlar, sürekli yanlış kararlar şeklinde sahada kendini gösteriyordu. Bunları Carew'de görüyoruz şu an, ve kocaoğlan gol atma yetisini de kaybetti, takımdaki varlığı gol atmaktan ibaret olan, ve bu yüzden çok sevilen Carew inanılmazları kaçırmaya başladı ve zaten nispeten bencil oyunuyla, artık 11de yer almayı hak etmiyor. Toparlayamazsa muhtemelen devre arası, en kötü sezon sonu ayrılacaktır. Hoarau'nun adı anılmaya başladı sıklıkla, bununla beraber bazı kanat/açık oyuncuları ve Makoun gibi dinamik orta sahalar. Direk olmasa bile elbet az çok doğruluk payları vardır bu haberlerin, akılda hangi pozisyonların geliştirilmesi var bunun görülmesi açısından birer veridir. Be takım illa ki biraz Fransızlaşacak. Hoarau beli bükülmeyen bir adam, hoşgelsin, ama ben isterim ki Gabby ve the Fonz'un oyunlarına da bir şeyler katılsın, bu adamlar da kendilerini geliştirsin ve gediği kapatsınlar. Drogba ile Heskey ne alaka diyenler için, geçtiğimiz hafta Chelsea maçı öncesi Houllier tarafından böyle bir kıyas yapıldı, özellikleri karşılaştırıldı. Onu kazanmak güzel, Wolves, Tottenham maçlarında olduğu gibi skora direk katkı yapmaları arttıkça daha da seveceğiz.

Ve Sunderland...
Steve Bruce takımın düşüşünü çift forvet kullanımına bağlıyor. Bu açıklamasından sonra, Jones'u gayet güzel bir fiyata Stoke City'e satıp oradan gelen parayı Gyan'a kullandı. Gyan'ı transfer edip şu anda kullanmaması garip gelebilir, fakat takımın iyiliği her şeyden önce geliyor. Aslında bu, yanlış bir transfer olmadı. Her takım, n'olursa olsun, güçlü, veya santrafor oyunu oynayabilecek bir oyuncunun varlığına ihtiyaç duyar. Chamakh'ın Arsenal'e kattıkları ortada. Sunderland'de bu oyuncu Jones'du, ama Jones'un hava topu indirmek dışında takıma hiçbir katkı yapmaması, istikrarsızlığı ve onun varlığıyla çift forvet zorunluluğu ve bu yüzden orta 4lünün farklı bir şekilde kurgulanması, Sunderland iyi bir takım yapamadı. Daha çok düz, British bir takım oldular, ve ortodoks 442ye yakın bir düzen içinde, üretmekte zorlandılar. Tüm bunun arasında Kieran Richardson sol bekte denendi ve daha başka şeyler. Gyan, işte bu doğal neden yüzünden takımda, Jones'un takıma uyumlu olabilecek haliyle Sunderland'de. Bizzat DK 2010 şahit, tüm takım ölse Gyan yine savaşmaya devam edecektir, ve atletizmi de üst düzey bir oyuncu. Onun yanında Welbeck takımda tutuldu, ve böylece gereken ikinci ekleme, modern takıma ulaşmada ikinci ekleme yapıldı. Bir benzerini Diouf'u alan Blackburn yaptı. Bu oyuncular forvet olarak yetişiyorlar, ama futbolun gittiği doğrultuda, hızlarıyla ve forvet özellikleriyle önemli bir kanat oyuncusu oluyorlar. Eksiklerini görüp evrimini tamamlayan Sunderland, Bruce'un aklındakine daha yakın bir takım oldu ve eldekilerin güzel birleşimiyle, şu an ligin en iyi alan kapatan, kohezyonu en iyi, yenilmesi en zor takımlarından. Şöyle bakalım. Manchester City, Arsenal, Liverpool (onları buraya katmak ne kadar doğru, tartışılır tabi) ve Manchester United'la oynadılar, hatta Aston Villa'yı da katalım ve bunların hiçbirine kaybetmediler. City ve Villa mağlup oldu, United'ı direkler korudu. Bent golleri atmaya devam ediyor ve bol orta sahalı, müthiş pres yapan takım, kanattan dönme iç oyuncularının köşelere açılması veya ortadan yardırmasıyla pozisyonlar arıyor. Oyuncular birbirine çok yakın oynuyor, ama Blackpool'un tiki-taka futbolundan farklı bir şey bu. Pas adetlerine bakıldığında da görülebilir, yerden kısa oynuyorlar, böyle oyun kuruyorlar demek doğru değil. Fakat tam bir takım, bir bütün halindeler, bütün olarak hareket ediyorlar. Sezonun yıldızı Ahmed Almohamady, Amr Zaki'den sonra ikinci başarılı Mısırlı. Zaki gibi kafadan zır deli mi bilmiyorum, öyle değilse gelecek sene bonservisiyle alınmaması Bruce'un hanesine hata olarak yazılır.

NOT: Ben buraya aktarmaya üşendim, Young ve Downing ile ilgili veriler için Guardian Chalkboards veya ESPN Match Action uygulamalarına bakılabilir.
Goller de youtube'da, caughtoffside'da vardır muhtemelen.