2011/12/03

McLeish yeter!

Aston Villa şu anda Premier Lig'in topa en az sahip olan takımı. Aslında sondan ikinci. Ama sonuncu takım zaten bu alanda sonuncu olmaya bilinçli olarak gönül vermiş olduğundan -Stoke City- istatistiği böyle bir amaç gütmemiş diğer 19 takım için tutmak daha akla uygun. Bununla beraber şut ve kaleyi tutan şut istatistiklerinde de yine sondan ikinci. 14 maçın 7'si berabere bitti ve Aston Villa an itibariyle Heskey'siz hiçbir hücum planı yokmuş gibi gözüken ve tüm yaratıcılığı Gabriel Agbonlahor'dan ibaret olan bir takım. Bununla beraber hâla ilk 10 içinde.

Daha önce hocalara yaklaşırken belli bir saygıyı hep göz önünde bulundurdum, ama artık dayanamıyorum. McLeish dayanılacak gibi değil. 'Negatif' imajını Birmingham City'deki çalışma şartlarına bağlayıp daha önce İskoçya ve Rangers'la başardıklarını eklediğimizde dengesi ve pragmatikliğine ek olarak daha vizyon sahibi bir hoca imajı yaratmıştık. Futbol devrimi yapmaya gelmiyordu buraya; gençleri kullanacaktı, arada Heskey'e uzun oynayacaktı, ama genel olarak takım belli bir taktik disipline ve modernizasyona sahip olacaktı. Ama belli ki İskoçya'nın fazla atak yapmasına gerek yoktu ve belki de İskoçya Ligi'nin kalitesi belliydi. Geçen sene Hleb başarısızlığında olduğu gibi, sorun oyuncuların alınmasında değil, bunların nasıl kullanılması gerektiğindeydi. Sir Alex Ferguson futbol okulundan çıkma, şimdinin teknik direktörlerinden ikisi Steve Bruce ve Alex McLeish futbol oyununa çözümler üretme konusunda sınıfta kalıyorlar. Yöneticilik becerileri fena değil, ki Sir Alex okulundan mezun olup da bu alanda zayıf olanı sopayla döverler. Ama yine bu okulun, daha doğrusu İngiltere futbol kültürünün bir sonucu olarak, saha içinde sınıfta kalıyorlar. Rijkaard, Ancelotti veya Cruyff'un çıktığı okuldan biraz farklı bu. Ben Sunderland'in yapılanmasını her zaman onayladım; çok oyuncu gelip gitmesi bana kalırsa çok önemli değil. Keane'in kadrosundan çok daha uzun vadeli, çok daha maaş dengesi oturmuş ve oyuncu alım-satımlarıyla da bütçesini büyütebilecek bir yapıda Sunderland. McLeish'ten nefret ederken de gidip saha dışındaki olaylardan bahsetmiyoruz; Dunne ve Collins, hocanın destek görmesi için kazanmalıyız diyorlar. Böyle de bir durum var, ki ondan beklenen de buydu. Ama iş bu oyuncuları kullanıma gelince, saha içine gelince, tekniğe gelince işte o noktada bu adamların hiçbiri Alex Ferguson değil. Ona çok uzaktalar.

Bruce'un gidişi üzerine Louise Taylor'ın yazdığı iki yazı var. İlkinde çok güzel anektodlar bulunuyor. Bruce'a soruyorlar: "Sizce yılbaşı ağacı taktiğini (4-3-2-1) uygulamak nasıl olur?" Cevap şöyle: "Ben taktiklerle pek ilgilenmiyorum." (!) Yazının devamında bunun nükte değil trajik ve gerçek olduğunun anlaşılmasından bahsediliyor. Aslında doğru, ama şunu da net olarak söyleyebiliriz: Dinamik, genç, atletik bir takım istiyor. Peki nasıl? İşte onca denemeden sonra bunu hala başaramadı ve bundan sonrası belki de zararlı olacaktı. Peki benim henüz iki alt yazıda bahsettiğim başarı parametrelerine göre değerlendirecek olursak? Yani Bruce'un geleceğe bıraktıklarından bahsedersek bir de? Dediğim gibi, iyi bir kadro, gelişime müsait genç oyuncular, sağlıklı ve yine gelişime açık bir ekonomik bilanço. O hâlde Bruce kendinden sonra gelecek olana iyi bir miras bıraktı ve önemli olan da biraz budur. Bundan sonrası Bruce'un yetersizliği kaynaklı çok daha sancılı olacaktı ve bana kalırsa çok yerinde bir noktada ayrılık gerçekleşti. Yetersizlik demişken, aynı yazıda Bruce'un daha e-mail yollamaktan dahi aciz olduğundan bahsediyor: eski kafa hoca. McLeish'in bundan biraz uzak olduğunu söylemekte fayda var. "Oyunculara bizim zamanımız şöyleydi diye bahsetmek saçma" diyor; disipline ve profesyonelliğe önem veriyor ama kuralları eskiden olduğu gibi uygulama konusunda katı bir düşüncesi yok. Hoş Bruce'un da böyle bir yapısı yok. McLeish Bannan'ın alkollü araba kullanmaktan ceza aldığı zamanlarda bunlardan bahsetmişti ve yöneticilik konusunda fena olmadığını gösteren örneklerden biriydi. "Elbette bir iki bira içmekte sakınca yok, ama profesyonelliğin gereklerini de yerine getirmelisiniz. Bu şekilde kafayı bulana kadar içmenin ve sonra araba kullanmanın mantıklı bir açıklaması olamaz." Sonra Bannan bir iki hafta ilk 11den kesildi, milli takıma çağırılmadı ama geçmişte olan geçmişte kaldı. Bugünkü maçta 90 dakika sahadaydı.

McLeish'in sahada olan bitene muvaffak olamaması son iki maçta iyice ayyuka çıktı ve ben de bugünkü maçtan sonra bir karar aldım: Hoca gidene kadar Villa maçı izlemeyeceğim. Sinirle alındı, duygusal, ama en azından boşa vakit ve sinir harbi ihtimalini ortadan kaldırmış oluyorum. Fikirlerde değişen bir şey olmayacağından, farklı bir sonuç beklemek anlamsız olacak. Peki bu son iki maçta neler oldu?

1) Bale'i durduralım. Ama nasıl?

İki hafta önce Villa, White Hart Lane'deydi. Maçın hikayesi her yerde aynıydı: 2 sene önceye kadar bu iki takım Şampiyonlar Ligi için mücadele verirdi, şimdi biri o noktadan ileri giderken, diğeri ilk 10 mücadelesi veriyor. Realizmin doruk noktalarında yaşayan ve çocukluğunda taş üstünden giden golünün sayılmaması tecrübesini yaşamadığı çok belli olan Assou-Ekotto (Biz futbolcular para nerdeyse orada oynarız, gerisi fasa fiso tadında bir röportaj vermişti) konuşuyordu: "Çok yakın zamana kadar, bir üst seviyeye çıkabilmek için 2-3 oyuncu uzaktalardı. Onları almadılar ve ellerindekileri de sattılar. O zamandan sonra birkaç adım geriye gittiler." Maç öncesi veriler böyleydi, verilerin gösterdiklerini değiştirecek bir zihin olmadığından maçın gidişatı da bu doğrultuda oldu. Tottenham orta sahada üstünlük sağladı, yüklendi, erken 2-0 öne geçti ve sonrasında geri vitese taktı. Bu esnada Aston Villa pek bir şey üretemedi, ve asıl çileden çıkaran, sessizlikti. Takım coşkudan, penetre etme, yüklenme hevesinden yoksundu. Keza bugünkü Manchester United maçında da gördüğümüz üzere, zaten uzun top oynama dışında nasıl hücuma çıkılacağı konusunda da pek bir fikri yoktu. Orta saha hemen hemen direk geçiliyor, buradaki oyuncuların topu savunmadan çıkarıp kanatlara açma, sonra yeniden alma, sonra yine kanada açma gibi bir süreci takip ettiği belli bir mekanik yok. Pres karşısında hemen uzun oynanıyor. Yazının girişinde verdiğim istatistik önemli. N'Zogbia'nın pasifliğinde oldukça etkili. Wigan'daki son senesinde önemli bir kontra silahıydı, ama Villa onu doğru paslarla buluşturup bu özelliğini kullanamıyor; ikincisi, set oyununda da çok nadir kalındığı için onun birebir bırakıldığını çok çok nadir görüyoruz.

Asıl konuya gelelim: Gareth Bale. Malumunuz zat çok formda, zaten adalı kesim tarafından da bilimum yeni şey olarak atfediliyor. Harika oyuncu, evet çok da formdaydı; bunlar kabul, ama muhtemelen McLeish'in sağ açık pozisyonda sağ bek Hutton'ı, sağ bekte stoper Cuellar'ı, ve hatta defansif orta sahada da sağ bek orjinli (Ha Herd kaç maçtır orada oynuyor ayrı konu, burada işin hikayesine kaçtım) Herd'ü oynatırken aklından geçen neydi? Maçtan sonra "İşleri biraz sıkı tutmalıydık, ben hâla doğru karar verdiğimi düşünüyorum" diyor. Peki öyleyse ilk yarıda en çok pas yapan oyuncunun rakibin sol beki Assou-Ekotto olmasına ne demeli? Ya da Bale'in 2 asist yapmasına? Haklı olarak "Bale'i durdurmak için daha kaç tane sağ bek gerekiyor?" dalgasını yiyor. Hutton'ın gerçekte ne yaptığıyla ilgili fikir verebilecek bir grafiğe ve maçtan bir kareye bakalım.

İşleri sıkı tutmak için oynayan Hutton maç boyu yalnızca '1' kez top kesmek için müdahale yapmış. (interception) Ve bu da başarısız olmuş. Alttaki bomboş. O da tackle, yani top kapma, klavyede d ile yaptığımız şey. İşte orası bomboş. Net olarak görülüyor ki oyuncunun görev tanımında bir yanlışlık var, ya da hayal gücü eksikliği kaynaklı maç öncesi net bir görev tanımı yapılmamasından: "Biraz sıkı durursak iyi olur?"

Maç öncesini Gary Neville'a yorumlattırıyorlardı ve Neville, Bale'i durdurma konusunda Manchester United'dan örnekler gösterdi: Elinizde çabuk bir oyuncu varsa, Bale'e yakın oynasın, top aldırmasın. Hutton işte bu görevle oynasaydı etkili olabilirdi, ama görev aldığı bölgeler standart bir sağ açığın oynadığı bölgelerden farksızdı. Genel olarak Bale'e yakın oynamadı, Bale'i tüm maç ve saha boyuncu takip eden Cuellar'dı. Haliyle, Bale'in Cuellar'la birebir kaldığı pozisyonlarda -ki bu çok sıklıkla yaşandı- veya Bale'in içe kaçışlarıyla Villa'nın sağ kanadında büyük boşluklar oluştu. Hutton'ın pozisyon alışlarıyla ilgili maç içinden, maçın ilk 10 dakikasından iki kare de aşağıda. Kırmızı Hutton'ı, mavi Bale'i gösteriyor. Sonuç olarak her şey daha da berbat oldu. Hutton'ın görevindeki bu belirsizlik standart kanat oyuncusundan, mesela N'Zogbia veya Albrighton'dan daha alt düzeyde defansif katkı yapmasına ve ayrıca hücumda da daha az yaratıcılığa neden oldu. Villa 3 gol yiyip eve döndü. Bence bu maçta 3 orta saha oynanmalı ve kanatlarda da standart kanat oyuncularıyla oynanmalıydı. Ama...


2) Hücumcu oyuncularla başlamak yetmez. Hücum etmek de gerekir...

Manchester United maçına ancak yetişebildim, televizyonu açtığımda maçın 20. saniyesi falandı. Bannan'ı görünce koltuğa iyice bir kuruldum, sonra Albrighton. Amanın nasıl bir keyif... Heskey yok; Herd'ün yanında Jenas, Bannan Heskey'in yerine oynuyor. Ben bekliyorum ki takım topu daha çok ayağında tutacak, eğlenceli bir maç izleyeceğiz. İlk 10 dakika kadar da fena değildi aslında; fakat sonra, United topu aldığında bir daha geri vermedi ve verdiğinde de sahaya iyi yerleşmiş olduğundan, ve Villa da tüm adamlarıyla kendi yarı sahasında olduğundan, ribaundu alıp tekrar tekrar yüklenmeye başladı. Hutton, artık alışageldiğimiz, Collins'le senkronize kabızlık yaşadı ve çok kolay gelişen pozisyonda Phil Jones mükemmel bitirdi. Sonra maçın sonuna kadar Villa hiç pozisyona giremedi, topa sahip olduğunda ne yapacağını bilemedi ve en ufak Rooney presinde yine kaleciye, ve sonra da uzun. Takımın çok derinde savunması yeni değil, pres minimum düzeyde. Bunu çift orta saha oynarken bir nebze anlamak mümkün, fakat +1 le başlayıp işin esprisinin bu olduğu yerde yine eskisinden devam etmek anlaşılır gibi değil. Böyle olunca oyun belli periyodlara bölünüyor, bir periyotta bir takım, öbüründe diğerinin oynadığı fakat Villa'da böyle dahi olmadı. Bent de kendi yarı alanına gelince ve çok iyi bir top tutucu olmayınca, Villa o öbür periyoda bile geçemedi. Bannan'ın olduğu yerde topu biraz dolaştırıp Bent'e ara top atıldığını hiç görmedik. Ya da topun defanstan sabırlıca, 80 pasta da olsa, orta saha yardımıyla kanada açıldığını, oradan bir daha orta sahaya geldiğini. Heyecan yoktu, ne yapılabileceğine dair bir fikir yoktu. Dahası, McLeish garipçe çok heyecanlı gözüküyordu kenarda.

Bu olmadı, başkasını verin.