2013/04/05

Bir kulübü baştan yaratmak

Rodgers herkesten öğreniyor ve şüphesiz en çok öğrendiklerinden biri Mourinho. Açıklamaları her zaman akıllıca ve keyifli oluyor. Bırakalım, kendi anlatsın: Rodgers'ın ilk sezonu nasıl geçti? Hayatım Futbol 76. sayıda.

I.“İnsanları değiştirmek istediğim için koç olmaya karar verdim. Sadece futbolcu olarak değil, insani yönden de geliştirmek istiyorum.”

“Artık şampiyon olacağımıza inancım kalmadı. Yenilgiyi kabullenmek bana uymuyor; fakat kendimi bu olasılığa hazırlamam gerek.”

Jamie Carragher, 2008’de yayınladığı otobiyografisinden... Sezon sonunda (2008/09) toplanan 86 puan şampiyonluğa yine yetmeyecekti.

Liverpool’un bu seneki saha içi icraatlarından bahsetmeden önce söylenmesi gerekenler var. Başarı ve başarısızlık, siyah ve beyaz kadar birbirine uzak kavramlar değil. Dâhil edilmesi muhakkak olan kulüplere has faktörler işin içine girince renk çoğunlukla griye kayıyor. Brendan Rodgers’ın hangi renge daha yakın durduğunu konuşmadan önce, devraldığı takımı çok yönlü incelemek ve ondan ne beklendiğini bir kez daha hatırlamamız gerek. Biz yine de oyunbozanlık yapıp baştan söyleyelim, Rodgers beyaza daha yakın duruyor.

Liverpool’un futbol ortamı, yeri geldiğinde Trabzon’la karşılaştırılmakta. Pek çok benzerlik var, bu yazıya uygun düşenlerden biri ‘şampiyonluk obsesyonu’. Kariyerinde Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası, bunların yanında Lig Kupası ve FA Cup bulunan Carragher, sezon sonunda Premier League kupasını kaldıramadan emekliliğe ayrılmış olacak. A takıma 1995 yılında yükseldiğini düşünürsek, bu tam 18 yıl demek. Üzerine bir 5 yıl daha var; Liverpool 1990’dan bu yana lig şampiyonu olamıyor. Lakin öyle görkemli bir tarih var ki, 23 senedir gelmeyen lig şampiyonluğuna karşın 2 sene önceye kadar Manchester United’la liderliği paylaşmaktaydılar. Bu ‘ulaşılamazlığın’ etkisiyle romantik bir ruh hâline sürükleniş, takımın günümüz futbol ortamına entegrasyonunu bir ölçüde zorlaştırıyor.

Liverpool’un yeniden şekillendirilmesi gerekiyordu ve bu uzun vadeli bir plan ile mümkün olabilirdi. Şayet Rodgers da ancak uzun vadeli bir planın parçası olarak başarıyı getirebiliyordu. Rodgers’ın en önemli problemlerinden biri, bu planlar için gerekli güven ortamını yaratabilmekti: beklentilerin altında kalınsa dahi Liverpool’u doğru yolda olduğuna ikna etmek, ve yaratılan ‘kontrol’ futbolu ortamının da etkisiyle oyuncuların düşünce yapılarını değiştirebilmek.

Steve Peters
Liverpool kulübünün çalışanları arasında psikiyatrist Dr Steve Peters da var. Dünya rekortmeni ve olimpiyat şampiyonu bisikletçi Sir Chris Hoy’un mentörü olarak ün kazanan Peters, metodunu Liverpool’a taşıyabilmeyi hedefliyor. “Eğer kontrolü sizin elinizde olmayan ‘önceden belirlenmiş hedefler diyarında’ yüzerseniz, bu sizi strese sürükler” diyor Peters. Hedef koyarken kontrol edilebilir unsurlara yönelmek gerektiğini söylüyor; örneğin, elinizden gelenin en iyisini yapmak sizin elinizdedir. Dışınızda gelişen faktörlerse (örneğin 86 puan aldığınızda Man United’ın 90 puan alması) sizi ciddi olarak hedeften uzaklaştırabilir ve mantıklı düşünmenizi, hedefe odaklanmanızı engelleyebilir. Bu da neticede, olayları daha kötüye götürecektir. Kolay gözüküyor, ama takdir edersiniz ki uygulaması çok zor. Dr Peters başarıya ulaşırsa ellerinden gelenin en iyisini yapmak için oynayan, daha sakin düşünebilen Liverpoollu oyuncuların şampiyonluk için daha fazla şansı olacak.

Liverpool’un böyle bir geçiş sezonunda telaşlanacağı tek konuysa, gelmeyen Şampiyonlar Ligi sonrası elde tutması zorlaşan Luis Suarez olabilir. Diğer konuların belki de bu şekilde gerçekleşmesi gerekiyordu. Meşhur ‘ilk sezonlarında kupa alamayan Ferguson’ı unutun; Liverpool’un Bill Shankly ve Bob Paisley’si var. İki efsane dönem, iki efsane hoca… Onların da ilk sezonları kupasız sona ermişti.

II.“Menajerliğin problemi şurada: aynı anda uçağı yapmanız ve uçurmanız gerekiyor.”


Brendan Rodgers’ın Liverpool kariyeri pek de iyi başlamadı. Daha net konuşmak gerekirse, 1903’ten bu yana Liverpool daha kötü bir lig başlangıcı yapmamıştı. İlk 5 haftada yalnızca 2 beraberlik alabilmelerinde şüphesiz ki Arsenal, Man United ve Man City’li oynamalarının etkisi vardı; ama West Brom’a da 3-0 mağlup olmuşlardı. Liverpool gözle görülür şekilde iyi pas yapıyor, topa sahip oluyor ancak kazanamıyordu. Takım kırılgandı ve bireysel hatalar çok fazlaydı.

Rodgers’ın daha önce çalıştığı Swansea, aşama aşama ilerleyen bir kulüptü. Her gelen hoca, bir öncekinin üstüne koyuyordu. Bugün Wigan’ı çalıştıran Roberto Martinez pas oyununun felsefesini yerleştirmiş, Rodgers bunu sistemleştirmiş, Laudrup’sa bir adım daha götürüp hücum futboluna dönüştürmüştü. Aslına bakarsanız Rodgers’ın Swansea’si hâlâ gelişmekte olan bir takımdı ve pas futbolunu öncelikle daha defansif olarak kullanıyordu. Oyunu harika kontrol ediyorlardı ama çok iyi bir hücum takımı değillerdi. Kusursuzu yaratmak için temelleri iyi atmak zorundasınız.

Liverpool’a gelince; ne daha önceki iki hocayla bu şekilde oynayan bir takım, ne buna uygun bir kadro; ne de ‘öncelikle oyunu kontrol etmeye yönelik, risksiz’ pas oyununu kabul edebilecek bir kulüp vardı. Dalglish’in bir önceki sezonu halihazırda bu kısırlıkla geçmişti. Liverpool’da hemen hemen sıfırdan bir şeyler inşa edilecekti ve bu arada takım basamakları atlaya atlaya çıkmalıydı. Örneğin daha farklı bir konumda Chelsea’ye gelen Mourinho, herkesi büyüleyen defansif 4-3-3’ünü yerleştirirken ilk 10 hafta 1-0’lık galibiyetlerle geçiyordu. Rodgers böyle bir konumda değildi.

III.“Siz köpekleri eğitiyorsunuz, ben oyuncuları eğitmekten hoşlanıyorum.”


Daha önce gelenlerin kalıntılarından, hocanın aklındakini oynayabilen bir kadro çıkarabilmek mümkün oldu. Ama bu kadro oldukça dardı. 4-3-3’te doğru rolleri oynayabilen oyuncular yerleştirilebiliyor fakat uygun oyuncular topluluğu ancak 14-15 ile sınırlı kalıyordu. Bu sayıyı arttırabilmek için Nuri Şahin gibi alelacele transferler yapıldı, Raheem Sterling gibi gençler görev aldılar ve geçen sezonun etkisiyle dibi görmüş Jose Enrique, Stewart Downing, Jordan Henderson gibi oyuncular takıma kazandırıldılar.

Kendine güveni gelene kadar sol bek olarak kullanılan Downing ve bir ara orta üçlüden ileri güçlü çıkışlar yapan Jose Enrique, Rodgers’ın bir yönünü vurgulamak açısından değerli örnekler. Liverpool’da öncelik, oyunculara topa sahip olma kültürünü öğretmek. Zaman zaman maç içi ayarlar olarak bu tip pozisyon değişimleri veya 3-5-2 gibi şablonlara dönüş olurken Carroll’un West Ham’a kiralanmış olması bu düşüncenin bir ürünü.

Rodgers’ın en pahalı üç transferi Sturridge, Coutinho ve Joe Allen’dan hiçbiri şu anda takımın çok önemli parçası değil. Bu oyunculara toplamda 30 milyon pound’a yaklaşan bir bonservis ödendi. Fakat eklenen doğru parçalarla Liverpool’un istenen futbolu oynayabilecek, bunu uzun vadede başarabilecek, şekillendirilebilecek oyuncu grubu büyüyor. Önümüzdeki sene transferler devam edecek ve Liverpool’u daha doğru değerlendirme imkanı bulacağız.

IV.“İstatistikler topa sahip olup oyunu domine ettiğinizde kazanma ihtimalinizin %79 olduğunu söylüyor. İstatistiklerle çalışmayı her zaman sevmişimdir.”

%21’lik kısma çok fazla yakalandılar. Liverpool topa sahip oluyor ama yeterince başarılı değil. Daha önemlisi, geçen ayki Tottenham galibiyetine kadar, sıralamada üzerlerinde yer alan hiçbir takıma karşı kazanamamış olarak rekora koşuyorlardı. Neden böyle oluyor?

Esasında benzer saptamaları bu sezon Arsenal için de yapabiliriz. İki takım da topa sahip olup hızlı oynamak isterken bunu yeterince iyi yapamıyorlar. Biraz açarsak; sürekli topa sahip olup oyunu domine etmek aynı zamanda doğru savunma bileşenlerine sahip olmakla mümkün ve iki takım da buna sahip değil. Mesela şöyle bir örnek verelim. Liverpool bir zamanlar en geri orta saha olarak Joe Allen’ı kullanıyordu. Eğer bu pozisyondaki orta sahanız Joe Allen’sa, ciddi ölçüde topu domine edebilmeniz ve savunma kurgusu olarak da önde pozisyon almanız gerekir. Keza rakip hücumlarını ilk karşılayacak, yani savunmanın önündeki iki oyuncuya yardımcı olacak kişi maç başı 70 pasla karakterize Joe Allen olamaz. Eğer rakibin oynayabileceği alan çok dar olursa Allen bu tip işleri yapmak zorunda kalmayabilir veya daha iyi şekilde yapabilir. Sonuç olarak, Liverpool henüz sistemli olarak savunmayı öne çıkarıp topu hemen tekrar kazanacak bir yapıda değil. Bunun için zaman gerekmesiyle beraber oyuncu kadrosu buna yeterince uygun değil.

Şöyle bir durum ortaya çıkıyor: Liverpool uzun süreler topa sahip olmasına karşın, kaybettikten sonra kazanmada yetersiz kalıyor ve rakip hücumlarına karşı kırılgan oluyor. Büyük takımları yenememelerinin, istikrarsızlıklarının en büyük kaynağı bu. Orta saha genel bir stabilizasyon sağlamaktan uzak kalıyor. Daha önemli takımlara karşı oynarken, pas oyunu oynamaya yönelik kurgulanmış takım fiziksel olarak kırılgan kalıyor ve oyunu domine etmekten uzaklaşıyor. Örneğin, Anfield’daki Aston Villa maçını ele alalım. %72 topla oynadıkları maçı, 3-1 kaybettiler. Golü de 87. dakikada atabilmişlerdi. İlk golde Benteke ceza sahası çevresinde bomboşken golü attı; ikincisindeyse tam olarak Lucas’la Allen’ın üzerine sürdü. Onu yıkabilen olmadı.

Aston Villa maçındaki yerleşme hataları ve kırılganlığa dair ait üç kare. En solda, Benteke'nin ceza sahası içinde boş kalışı ve sonrasında gelen gol; diğer iki karede ise Villa'nın ikinci golünün gelişini görebilirsiniz. Yalnızca Weimann ve Benteke'nin dikine dribblingleri ve tek paslarıyla kontra atağa çıkan Aston Villa Liverpool savunmasını darmadağın edip ikinci golü bulmuştu. Şekiller için liverpool.theoffside.com'a teşekkürler.
Bu sorunların çözümü kısa vadede takıma daha sert oyuncular katmakla olabilirdi. Jamie Carragher’ın yeniden takıma girişi bu şekilde oldu. Fakat uzun vadede orta sahanın yetersiz kalışı bu şekilde çözülmeyecek. Eklenen yeni hücum oyuncuları daha keskin ve ‘keyif alan’ bir hücum hattı yaratacak. Suarez’in üzerindeki –eğer takımda kalırsa- çok büyük yük de paylaştırılmış olacak. Hücum setlerine süreklilik kazandıracak savunma oyuncularının alınması ve savunma kurgusunun yerleşmesiyle de Liverpool pas oyununu kazanan hale getirmeye çalışacak.

Liverpool’un başarılı bir sezon geçirdiğini söylemek hayalcilik olur; fakat doğru bir sezon geçirdiklerini söylemek, kesinlikle doğru. İzlenen yol, umutlu olmak için çok fazla neden sunuyor. Ne diyordu Rodgers?

"Su içmeden günlerce yaşayabilirsiniz, fakat umudunuz olmadan, asla.”

Liverpool 'pasif' savunuyor; şu an için presi öne çıkardıklarını söylemek yanlış olur. Bu kareler yukarıdakılarle birlikte okunursa 'Liverpool'un kırılganlığı nereden geliyor?' sorusunun cevabı bir nebze verilebilir. redandwhitekop.com forumuna grafik için teşekkür ediyoruz.