2013/08/02

Manş'ın ötesindeki Dortmund

Başarılı olan model, kurtuluş arayanlar için örnek teşkil etmeye devam ediyor. Yıllarca Barcelona modelini duyduk, sıra Dortmund'da mı?
'Dortmund modeli', bugünlerde yeni bir yapılanmaya gitmek isteyen kulüplerin favori jargonu. Liverpool menajeri Brendan Rodgers'tan, Valencia vakfının çiçeği burnunda başkanı Aurelio Martinez'e ve hatta Trabzonspor'un başkan adaylarından Muharrem Usta'ya kadar çok çeşitli isimler 'Dortmund modeli'ni takip etmek istediklerinden bahsediyorlar. Bu modeli gerçekleştirmeye en yakın kulüpse, alışılmadık bir şekilde, İngiltere sınırları içinde yer alıyor. Aston Villa, önümüzdeki yıllarda çok daha geniş kesimlerce titizlikle takip edilmeye başlayabilir.

Dortmund modeli

Borussia Dortmund ve Alman futbolunun dünya çapında gördüğü yoğun ilgi henüz çok yeni. Dolayısıyla 'Dortmund modeli' de. Buna karşın, pas oyununun kavramlarının olur olmadık yerlerde kullanılması ve bu oyunun yüceleştirmeyle eş zamanlı olarak değersizleştirilmesi gibi Dortmund modeli de bir anda herkesin ağzına pelesenk olmuş durumda. Aston Villa kısmına geçmeden evvel, bu model nedir, sınırları nerede başlıyor, nerede bitiyor ve niçin bu kadar önemli, bunun bir tartışmasını yapmak zorundayız.


Barcelona veya Ajax gibi yerleşmesi zor, uygulanması çok daha zor idealist sistemlerin aksine, Dortmund modeli barındırdığı Germen kimliğiyle fazlasıyla teknik ve pratik. Nihayetinde, 5 sene içinde hemen hemen hiç yoktan Avrupa'nın zirvesine çıktılar ve görünen o ki, bir süre daha orada kalmalarını sağlayacak fikirlere sahipler. Peki Dortmund'un bu başarısı nasıl karşılanıyor?

Futbol 'takım'larının yükselişi

Görünen o ki, ilk planda anlaşılan 'keşfedilmemiş yetenekleri ucuza satın alıp bu oyuncuları yıldız hâline getiren' Dortmund idi. Yapılan analizler üç aşağı beş yukarı bu fikri esas alıyor. Diğer yandan, benzer bir yolu senelerdir takip eden Porto'yu göz önünde tutarak, Dortmund'un niçin farklı bir durum ortaya çıkardığını düşünmemiz gerekiyor. Stadyumları daha mı büyük? Seyircileri mi daha fazla? Yoksa sadece Klopp mu? Belki de bu projenin ekonomik sonuçlarını öngörmeye çalışmaktan vazgeçmeliyiz, çünkü bu şekilde yaparak farkını anlamaktan uzaklaşıyoruz.

'Dortmund modeli', temelinde 'futbol takımı'nın yeniden yüceltilmesi anlamına geliyor. Günümüzde 'futbol kulüpleri' yüceltilirken, yani saha içinde gerçekleşenin yardımcı aktörleri olarak ekonomik faktörler ve daha pek çoğu öne çıkarılırken, bu oyundan gerçekten anlayan bir hocanın elinde, 'gerçek bir takım'ın neler yapabileceği unutuldu. Ekonomik belirleyiciliğin artmasıyla şampiyonluk hayallerinin ancak belli kulüplere tanındığı bir futbol ortamı yaratıldı. Bir örnek olarak, İngiltere'de Arsenal, Liverpool gibi kulüpler başarısızlıklarını ekonomik nedenlere bağlıyor; teknik yetersizliklerini bu şekilde gizlemeye çalışıyorlar.


Buna karşın, iflasın eşiğinden üç sene sonra Dortmund'a şampiyonluğu getiren, o seneye özgü rastlantılar veya üç senenin sonundaki ekonomik büyüme olamazdı. O yılki şampiyonluk rastlantı değildi, çünkü Dortmund ertesi sene bir kez daha şampiyon oldu ve ekonomiyle de bağdaştırılamazdı; Avrupa'nın en zengin kulüpleri arasında değillerdi. Hâlâ da değiller. Ama Dortmund hâlâ Avrupa'nın en güçlü beş takımı arasında sayılabilir. 'Dortmund modeli', kendi monopollerini yaratan yeni futbol düzeni içinde, 'eski büyük'lerin yeniden sahneye çıkabilmesi açısından çok değerli bir örnek teşkil ediyor. Ekonomik güçlenmenin sonucu olarak zirveye çıkan takımların aksine, Dortmund modeli, saha içi güçlenmenin sonucu olarak ekonomik büyümeyi sağlıyor.

En önemli belirleyici: Hoca

Dolayısıyla, Dortmund modelinin başlangıcını 'ucuz yeteneklere' dayandırırsak, yanlış bir şekilde sonuçtan işe koyulmuş oluyoruz. Bu modelin esas belirleyicisi, bu ucuz ve ego sahibi olmayan sporcuları kazanan bir takıma harmanlayacak, korkusuz, çılgın bir hoca. Başlangıç ancak hocayla tanımlanabilir. Esasında, Bilbao şehrinin takımı ile herkesi büyülüyerek Avrupa Ligi finaline çıkan Bielsa ve Wigan ile FA Cup'ı kazanan Martinez gibi Latin hocalar da bahsettiğimiz futbol kulübü yüceltmesinin temsilcileri. Çok daha basit oyuncularla, bu oyuncuları doğru şekilde şekillendirerek çok büyük işler başarılabilir; ama öncelikle, bu oyunculara o güveni aşılamak ve oynatılan futbolun sınırlarının çok geniş olması, korkusuz ve idealist olmak gerekiyor. Bielsa ve Martinez, özellikle de Bielsa, birer futbol dahileri ancak tam olarak kazananları olarak görülmediği için bu bağlantı da fazla önemsenmemekte.


Son olarak da, bu modelin ikinci sırada gelen belirleyicisi 'çok genç kadronun' sonuçlarından bahsetmeliyiz. 'Takım'ın zaman içinde büyümesiyle bu oyuncular da engellemez şekilde büyümekte ve daha büyük ekonomik güce sahip takımların ilgisini çekmekteler. Neticesinde, saha içi başarıların ekonomik kazanımları olurken, oyuncuların satımından gelecek daha büyük kârlarla, takımın duraklama göstermeksizin ekonomik büyümesi sağlanıyor. Saha dışında bu atılım yapılırken, gidenlerin yerini doldurmanın çok da zor olmamasıyla esas olan saha içinde devamlılık baltalanmıyor. Bu oyuncular Klopp'un yönlendiriciliğinde belli kalıplar içinde yıldızlaşıyorlar ve geriye gitmek şöyle dursun, satışlardan gelen kârlar sonucu daha büyük paralara transfer edilen yenileri, saha içi devamlılığı da bir adım öteye götürüyor. Bu oyuncuların takım kalıbı içindeki yıldızlaşmaları o kadar baki ki, Nuri Şahin, Shinji Kagawa gibileri bir sonraki kulüplerinde ciddi zorluklar yaşadılar. Çözüm, bir sene daha fazla kalıp daha komple bir oyuncu olmakta yatıyor olabilir.

Dortmund modelini, önce Porto'yla ve sonra da Bielsacılıkla karşılaştırarak farkını ve sınırlarını çizebiliriz. Porto'dan daha idealist, Bielsa'dan daha pratik ve taraftarıyla, saha içindeki bütünlüğüyle modern bir 'futbol takımı'. Genç oyuncuları parlatıp büyük paralara satma fikrinden önce, onların yeteneği ve heyecanı bir futbol dahisine teslim edildiğinde kazanmaya saha içinde başlandığını kanıtlıyor.

Denizaşırı İskoç

Dortmund modelini bu şekilde açıkladıktan sonra, niçin Aston Villa'yı en 'yakın' takım olarak gördüğümüzü anlatmak daha kolay olacak. Metodolojiyi takiben hocadan başlamak en doğrusu.

1996 yılında Şampiyonlar Ligi'ni kazanan Borussia Dortmund kadrosunun en önemli üyelerinden birisi de geçtiğimiz sene Aston Villa'nın başına getirilen Paul Lambert idi. Koçluk lisanslarının önemli bir kısmını da Almanya'dan alan İskoç menajer, Aston Villa'ya gelmeden evvel Norwich City'de başardıklarıyla adanın en heyecan verici hocaları arasına adını yazdırmıştı. Norwich'in Colchester'a 7-1 kaybettiği maçtan sonra takımın başına getirilen Lambert, hemen o sezonda takımı Championship'e çıkarttı ve ertesi yıl da vakit kaybetmeden Premier Lig'in yolunu tuttu.

Premier Lig'deki ilk sezonunu 12. sırada bitiren ve ligin en fazla gol atan 7. takımı olan Norwich, bu sonuçlarla sınırlı bir takım değildi. Rakibe göre 3-5-2, baklavalı 4-4-2, 4-2-3-1 gibi çok çeşitli formasyonları deneyen ve kendi taraftarınca bile çılgınca görülen Lambert, 'dünyanın en iyi ligi'ne yükseldiğinde bildiği yoldan vazgeçmedi. Dahası, transferleri alt liglerden, genç, yerli oyunculardı. Örneğin bunlardan en önemlisi, Huddersfield'dan transfer edilen Anthony Pilkington'dı.

Lambert'ın tüm bu başarılardan sonra sancılı bir süreçle Norwich'ten ayrılması ve Aston Villa'yı tercih etmesi tartışma konusu olmuştu. İngiltere'nin en büyük kulüplerinden biri olmasına karşın, o yılı 16. sırada bitiren, Stoke City'nin ardından ligin en sıkıcı futbolunu oynayan Aston Villa'yı.

Uyuyan dev Aston Villa

En değerli iki oyuncusu Ashley Young ve Stewart Downing'i 2 sene önce satan, o vakitten beri hemen hemen yalnızca alt liglerden oyuncu transfer eden Aston Villa, iki ay önceki bir veriye göre hâlâ ligin en yüksek oyuncu maaşı ödeyen dokuzuncu takımı. Pek çoklarınca ligin en zayıf kadrolarından biri olarak görülen, bu seneyi bir kez daha 16. bitiren ama en çok maaş veren dokuzuncu takım. Devam edersek, iki sene evvel satışların başladığı vakit 90 milyon pound'luk yıllık gelirinin %90'ını maaşlara ayıran bir kulüp. Paul Lambert'ın devraldığı Aston Villa'nın içinde bulunduğu batak, en kısa yoldan bu şekilde açıklanabilir. Dortmund'a gelirken Mainz'la küme düşen Klopp'un aksine Lambert sürekli yükselen bir isimdi ve şu şekilde, Norwich'in çok daha iyi bir takım olduğu muhakkaktı. O hâlde niçin Aston Villa'yı tercih etti?

The Holte End
Aynı Borussia Dortmund gibi, Aston Villa etki alanı çok geniş bir futbol kulübü. 1888'de Futbol Ligi'nin kurucu başkanını çıkarmış, 1982'de Avrupa Şampiyonu olmuş, aralarında Prens William, başbakan Cameron gibi figürlerin bulunduğu taraftarlara sahip, İngiltere'nin ikinci en büyük şehri Birmingham'ın bir numaralı kulübü. Borussia Dortmund ölçüsünde bir taraftara sahip olmasa da, Rönesans mimarisiyle eşsiz bir stadyuma sahip, klasik bir İngiliz kulübü Aston Villa. Şu hâlde, Norwich'te yapılan bir devrimin benzeri Aston Villa'da yapıldığında çok daha büyük çaplı sonuçları olacaktı.

Değişimler ve sancılar

Bir de Lambert'ın ilk sezonu sonrası Aston Villa'ya bakalım. CIES'ın verilerine göre, geçtiğimiz sene Avrupa'nın 5 büyük ligindeki en genç ikinci kadroya sahip. Tüm sezon boyunca oynayanların yaş ortalaması yalnızca 24,18. Bu aynı zamanda bir Premier Lig rekoruydu. Juan Pablo Angel'den sonra ilk kez Villalı bir futbolcu ligde 15 gol barajını geçmeyi başardı. 19 gol atan Benteke'ye geçtiğimiz hafta 25 milyon pound değer biçiliyordu. Diğer yandan, 69 golle ligin en çok gol yiyen üçüncü takımı ve Chelsea'ye 8-0 kaybederek en farklı kaybedeni de yine Aston Villa'ydı. Bir heyecan geldiği muhakkak.


Düşük transfer bütçesinden şikayet etmeyen Lambert, iki Hollanda Ligi transferi ve Belçika'dan Benteke'yi saymazsak tüm transferlerini İngiltere'nin alt liglerinden yaptı. İngiltere'nin en akademisinden biri olarak bilinen Villa akademisinin son mezunları da sonunda şans buldular. Bu arada, takımın en pahalı oyuncusu Darren Bent de takıma uyum sağlayamadığı için uzaklaştırıldı. Bir önceki sene ligden düşmekten güçbela kurtulan bir takımın, bu takviyelerle ancak ligde kalmayı başaracağı söyleniyordu ki, öyle de oldu. Villa bir kez daha 16. bitirdi. Fakat inanılmaz iniş çıkışlarla geçen senenin sonunda çok büyük kazanımları oldu.

Silkelen ve devam et!”

WhoScored.com'un inceci verilerine göre geçtiğimiz yıl tam 10 farklı formasyon kullanan Aston Villa, bu arada çok gol yedi ve çok fazla oyuncu kullandı. Ortak payda, Villa'nın hücuma yönelik oyun yapısı ve ölümcül kontra ataklarıydı. Lambert dinamik ve dikey oynayan bir takım kurma arayışındaydı; yalnız, bunun için en doğru formasyonun ve oyuncu grubunun hangisi olduğu ancak mart ayına doğru netlik kazandı.

Kış transfer dönemine girilirken 15 gün içinde 8-0, 5-0 ve 3-0 kaybeden Villa, serbest düşüşüne mani olmayı bildi ve ligin sonuna güçlü girerek ligde kalmayı başardı. Burada en dikkat çekici ayrıntı, Villa'nın 4-3-3'e geçmesinde en büyük pay sahibi olan kış transferi Sylla'nın Fransa ikinci liginden transfer edilmiş olmasıydı. Lambert, en tehlikeli durumlarda dahi genç takımına olan inancından vazgeçmiyor. Geçen yıla kadar birtakım 'bilinmeyenler' ve 'şans tanınmayanlar' topluluğu olan bu oyuncular, şimdilerde ligin en heyecan verici oyuncuları arasındalar. Crewe'den transfer edilen Westwood ve Sheffield United'dan gelen Lowton, yakın zaman önce milli takım hocası Hodgson'ın takibi altındaydı. Villa'daki bu benzersiz ortamı, sanırım en iyi şekilde kaleci Guzan anlatacak.

Yediği onca gole rağmen, Mignolet'nin hemen arkasında sezonun en büyük çıkış yapan kalecisi olarak rahatlıkla sayılabilir.
“Herkes hata yapıyor. Kaçırılan bir gol, ters bir pas, kötü bir müdahale. Fakat hiçbir zaman başkalarının yaptığı gibi bize korku salmıyor. Her zaman oyuncularının arkasında. İlk söylediği 'silkelen ve devam et!' oluyor. 'Dinleyin! Hepiniz iyi oyuncularsınız, şimdi gidin ve kendinizi sahada gösterin.' Fakat sadece motivasyon değil. Onun oynamak istediği belli bir oyun tarzı var ve bu şekilde oynamamız gerektiğini de açık bir şekilde ifade ediyor. Oyuncularına özgürlük tanıyan biri, ama sahada takım olarak ne yapmamız gerektiğini bize aktarma konusunda da oldukça disiplinli.”

Gerçekten ne kadar iyiler?

Yeni sezon için yapılan altı transferin tamamı, resmi siteye verdikleri röportajlarda ortak bir dil kullanıyorlar: “Aston Villa genç oyunculara değer veren çok büyük bir kulüp, bir aile ortamı var ve bu projenin parçası olacağımızdan dolayı çok mutluyuz.” Hızlı bir stoper, yeni bir kanat oyuncusu, yeni bir sol bek, Benteke'yi yedekleyecek bir forvet gibi tüm ihtiyaçlar halledilirken geçen sene izlenen yol takip ediliyordu. Bunların ikisi Danimarka, biri Polonya ve bir diğeri Hollanda liginden transfer edilen, görece tanınmamış oyunculardı. Leandro Bacuna ismi bugün kimse için fazla heyecan verici değil, fakat Aston Villa'yı yakından takip eden taraftarlar, onun hakkında okudukça 4-3-3'ün sağ içi olmak için ne kadar uygun özellikleri olduğunu görüp önemli beklentilere girebiliyorlar. Lambert'ın yalnızca bir sene içinde kazanmayı başardığı güvenin bir göstergesi.
Geçtiğimiz yılki filmin baş rol oyuncuları: Lambert ve Benteke.
Takım kimliğini kazanma kaygısıyla geçen bir yıldan sonra, Aston Villa asıl sınavını ikinci yılında verecek. Böylece ilk göstergelerin gerçekten bizim gördüğümüz kadar büyük sonuçlara gebe olup olmayacağını daha net anlayabiliriz. Kesin olan şu ki, kulüp olarak tarihsel benzerlikleri, hocası, genç kadro yapısı, idealist oyun anlayışı ve daha şimdiden değerlendirmeyi başardığı oyuncularıyla Avrupa'da Dortmund modelini en yakın takip eden takım Aston Villa.

Ek: Geçtiğimiz sene bu dönemlerde yazılmış, blogun Paul Lambert selamı.

Ek 2: Gelecek sezondan 'muhtemel' görüntüler,
- Merkezden 20-30 metre kat ediş sonrası atılacak Agbonlahor golleri
- Aynı anda bir golcünün son vuruşuna ve Veli Kavlak ciğerine sahip olan Andreas Weimann'ın özel bir oyuncu olduğunun daha net anlaşılması. 10 golü rahat bulacaktır; o arada rakip kanatları da tüm saha peşler.
- Adam olacak çocuk: Gary Gardner
- Hipsterların yeni gözdesi olarak Ashley Westwood. İngiltere'nin Carrick dilencileri -haklı dilenciler- şimdi de bu adama yüklenecek.
- Biraz kilo almış, dengesini toplamış gibi Fabian Delph. Beyni de geliştiyse çok ciddi sol iç performansı ve Leeds'teki uzaktan goller gelebilir.
- Genel olarak çok fazla uzaktan gol atılır bu yıl.