2014/08/16

Premier League yeni sezon rehberi



Dünya çapında en çok takip edilen, en zengin ve rekabeti en yüksek lig Premier League, nihayet bu hafta sonu tekrardan izleyiciyle buluşacak! İngiliz kulüplerinin Avrupa'daki tökezlemeleri bir yana dursun; Premier League'in marka değeri, maddi gücü ve bununla beraber acımasız yarışma ortamı, günden güne değerini artırmaya devam ediyor. Bir düşünsenize, ligi sonuncu bitiren takımın Şampiyonlar Ligi finalisti Atletico Madrid'e denk bir yayın geliri aldığı; ve en iyi ihtimalle üç başlı seyreden diğer büyük liglerin aksine, dört ve hatta beş takımın şampiyonluk hedefiyle sezona girebildiği başka hangi lig var?

Premier League takımlarının son yıllarda Avrupa kupalarında yaşadığı ciddi gerileme, çoğu zaman, yoğun fikstür ve buna karşın kış arası verilmemesi gibi faktörler; ligin bir başka kulvarda eş zamanlı başarıyı zor hâle getiren zorlayıcı atmosferi üzerinden değerlendiriliyor. Lakin esas mesele bu olmayabilir. Keza 5 sene öncesine kadar Şampiyonlar Ligi yarı finallerine üç takımla giren İngilizler, tam da Benitez, Mourinho, Queiroz gibi değerli futbol teknikerlerinin adayı birer birer terk edişiyle ivmesini yitirmeye başlamıştı. Bir süredir, başta Liverpool olmak üzere, büyük kulüpler nezdinde 'futbol aklı'nın parlak bir şekilde geri döndüğüne tanıklık ediyoruz ve daha da ciddileşen maddi güçleriyle, tekrar en tepelere oynayacakları günler çok uzakta olmayabilir.

FourFourTwo bu sayısında, 'diğerlerinden ayrı' yedi elit takımın hocalarını, ve en ortada da van Gaal'i, kapak yaparak sezonu açıyor ve kimilerine göre, Premier League tarihindeki en çekişmeli sezonla karşı karşıya olabiliriz. Agüero'nun 90+3'te attığı golle şampiyonun belirlendiği sezondan farklı bir çekişme, farklı bir deneyim bu; çünkü gerçekten uzun bir süredir, bu denli heyecan verici hocayı bir arada görmüş değildik. Adrenalini asla düşmeyen, fakat kalitesi bir parça eksik kalmaya yüz tutan Premier League, önümüzdeki sezonlarda bu konuda da fazlasıyla vaatkar olacak gibi duruyor.

Top 7 ve diğerleri

Manchester City, Manchester United, Chelsea, Arsenal, Tottenham, Liverpool ve Everton'ın oluşturduğu 7 kişilik ayrıcalıklı grup, çok ciddi bir sürpriz olmadığı takdirde, takvimin çok büyük bölümünde ilk 7 sırayı kimseye kaptırmayacak. Saha içi organizasyonları ve ekonomik güçleriyle diğer takımlardan en az bir gömlek üstün duruyorlar; ve geçtiğimiz 5 sezonda, bu monopolü bozma başarısına erişen yalnızca iki takım, 09/10'da Aston Villa ve 11/12'de Newcastle United vardı. Diğerleri için tablo 8. sıradan başlıyor.

Daha önce Blackburn ve Fulham ile ligin üst yarısına çıkan Mark Hughes'un yeniden şekillendirdiği Stoke City, ve her şeye rağmen Newcastle United, ligin geri kalanı arasında bir parça öne çıkan iki takım olarak düşünülebilir. Onları peşi sıra, kaotik bir sürecin ardından özüne dönme arayışındaki Swansea, yaptığı tüm satışlara karşın altyapısında hâlâ bir o kadar oyuncu olan, artık Eredivisie destekli Southampton ve senelerdir sağlıklı bir birinci tercih forvet oyuncusuna sahip olamadan sezonu açan West Ham takip ediyor; ve bilhassa da, seneler önce şimdinin Everton hocası Martinez'de yaptığı gibi, kulüp içinden oyuncu Garry Monk'u takımın başına getiren Swansea merakla bekleniyor. Sunderland'le Hull City'i bir kenara ayırırsak, kalan takımlar, lige yeni yükselenler ve adanın uyuyan devi Midlands bölgesinin takımları West Brom'la Aston Villa için, zorlu bir ligde kalma mücadelesi olacak. Her şeye rağmen, bu 13 takımın arasındaki puan farkları şaşırtıcı derecede düşük düzeyde seyredebiliyor ve örneğin iki hafta üst üste kazanan takımın, dört sıra birden atladığına tanık olabiliyorsunuz.


Chelsea
-Bu yaz nasıl geçti?
Chelsea için, aynı daha sonra Manchester City için söyleyeceğimiz gibi, hemen hemen kusursuz geçen bir yaz transfer dönemi oldu. Önceki sezon her fırsatta 'yeniden yapılandıklarını' ifade eden Mourinho; sol bek, orta saha ve forvet olmak üzere takımın açık bir şekilde görülen tüm eksiklerini tatmin edici transferlerle giderdi ve diğer yandan, Lukaku, David Luiz gibi takımda düşünmediği oyunculardan önemli kârlar elde etti. 1 senelik süratli ve başarılı bir değiş tokuş sürecinin ardından, Chelsea tekrardan büyük ölçüde 'Mourinho takımı' hâline geldi.

-Önümüzdeki sezondan neler bekliyoruz?
Mourinho'nun meşhur 'ikinci sezonları'nın emrettiği üzere, şampiyonluk. Lig Kupası'nda Sunderland'e elenmelerinin ardından, o bildiğimiz, istemediği takdirde rakiplerine yenilmeyen Chelsea'ye dönüş yaptılar fakat gerek o tarihten önce ve gerekse de sonrasında, aşamadıkları bir problem vardı. Chelsea, orta sıra takımlarına karşı oynadığı maçlarda çok kritik puanlar ve belki de şampiyonluğu kaybetti. Bu yaz yapılan transferlerle iki adet saf bek oyuncusuna, orta sahada daha önce sahip olmadıkları bir derin oyun kurucu rolüne ve 'bitirici' bir forvete sahip oldular. Mourinho geçtiğimiz Mayıs ayında, isim de vererek Diego Costa gibi bir 'bitirici'ye ihtiyaçları olduğunu söylüyordu. Zayıf rakiplere karşı yeni silahları, üstüne koydukları kademeli pres anlayışı ve Courtois'nın gelişiyle ancak daha da güçlenen savunmalarıyla, Chelsea bu sezon her kupanın adayı.

-Hangi oyuncu öne çıkabilir?
Hazırlık kampında gösterdikleriyle Cesc Fabregas fazlasıyla heyecan verici duruyor ve ne Hazard, ne de Diego Costa, bu sezon en çok bahsedeceğimiz oyuncu sahiden de Fabregas olabilir. Barcelona ve İspanya milli takımında topa sahip olma oyunu içinde değersizleşen Fabregas, Chelsea'de Matic'in yanında yer aldığı iki kale arasında gidip gelen, derin oyun kurucu ve geç ceza sahası koşucusu rolüyle Arsenal günlerindeki etkinliğine kavuşabilir. “Orta sahamıza yeni bir boyut kazandırmak istiyoruz ve Fabregas bunun için aradığımız tipte, benim '7 numara' şeklinde tanımladığım bir oyuncu. 6 numara değil, ama 8 de değil; ikisinin arası ve bazen ikisi de. İşte aradığımız bu.” diyor Mourinho.


Manchester City
-Bu yaz nasıl geçti?
Manchester City'nin transfer hedeflerini, hem geçtiğimiz yaz hem de bu yaz herkesler biliyordu; lakin bu seferkiler bir önceki sezona kıyasla çok daha geç bir zamanda sonuca ulaştılar. Joe Hart'a değerli bir rakip veya Hart'ın 'yerine' bir kaleci, yeni bir savunmacı ve orta saha ihtiyacı geçen sezonun açık bir şekilde gösterdiği ihtiyaçlar arasındaydı ve hâlihazırda Fernando, Mangala ve Caballero'nun isimleri de uzun bir süredir gündemi işgal ediyordu. Özellikle de Kompany'nin yokluğunda City savunması bambaşka bir dengesiz hâl alıyor; Mangala'nın gelişi, en az Nastasic'in dönüşü kadar önemli olacak.

-Önümüzdeki sezondan neler bekliyoruz?
Manchester City, 4-4-2 dizilimini korkutucu derecede iyi kullanıyor. Geçen sezonun büyük kısmını sakat geçiren hücum oyuncularının sağlıklı kalması ve yeni transferlerin istenilen şekilde adapte olması durumunda, agresifliklerini sezonun daha büyük kısmına ve daha kusursuzca yayma imkanı bulacaklar. Kanatlarda oynayan oyuncuların akıllıca merkeze kıvrılışlarıyla Latin usülü bir 4-2-2-2'ye dönüyorlar ama bunu bir İngiliz takımının gerçekleştirebileceği direktlik ve hızla yapıyorlar. City, gole en hızlı yoldan ve bazen de en basit şekilde, örneğin ortalarla gitmeyi, çok kolaymış gibi gösteriyor ve denebilir ki, tüm Avrupa'da bu işi onlardan daha iyi yapanı yok. Çok iyi bir sezon geçirecekleri muhakkak, ama ne kadar ileri gidebileceklerini biraz da Yaya Toure'nin büyük maçlardaki pozisyon disiplini belirleyecek.

-Hangi oyuncu öne çıkabilir?
Bu kısmı tahmin etmek biraz zor, ama olağan şüpheliler Yaya Toure, Agüero, Silva gibilerin dışında birini söylemek gerekirse, bu oyuncu Stevan Jovetic olabilir. Sakatlıklarla geçen ilk yılında hanesine koca bir sıfır yazılmıştı, fakat özellikle de sezonun ilk bölümünde fazlasıyla şans yakalaması bekleniyor. Jojo'nun Negredo'nun yaptığı gibi parlak bir başlangıç yapması gerek, kendini kanıtlaması için çok önemli bir sezon.


Arsenal
-Bu yaz nasıl geçti?
Arsenal'in satıcı kulüp değil, alıcı kulüp rolünü oynadığı ve çok önemli paralar harcayarak yıldız transferi gerçekleştirdiği bir başka yaz. Arsenal, bundan böyle gerçekten gözüne kestirdiği bir oyuncuyu, gerekirse piyasasının üstünde bir meblağ ödemeyi de göze alarak kadrosuna katabilecek güçte. İşte karşınızda, Calum Chambers. Arsenal'in The Invincibles'den bu yana en derin kadroya sahip olduğundan bahsediliyor ama hâlâ bir stopere ve eğer Wenger de uygun görürse, bir defansif orta sahaya ihtiyaçları var. Yine de bu yazın en başarılı işi, Almanya milli takımının fitness koçu Shad Forsythe ve ekibinin transfer edilmesi olabilir.

-Önümüzdeki sezondan neler bekliyoruz?
Arsenal geçen sezonun sonunda FA Cup'ı kazandığında, kupasız geçen kemer sıkma döneminin sona erdiğini müjdeliyordu. Bu yıl, hiç değilse, ligi rahat bir şekilde üçüncü sırada bitirecek konuma ulaşmalı ve Şampiyonlar Ligi'nde son 16'dan bir yukarısına geçebilmeliler. Keza önceki sezonlarda Arsenal'i yarı yolda bırakmış olan meselelerin hemen hemen hepsi, artık geçerliliğini büyük ölçüde yitirmiş gözüküyor. Pek çok kulvarı aynı anda götürebilecek nitelikte geniş bir kadroları var; geleneksel sakatlık sorunlarını elden geçirecek yeni bir ekiple çalışıyorlar ve lider karakterli birden fazla oyuncuya, en başta da Aaron Ramsey'e sahipler. Fakat bu sezon içinde en fazla öne çıkacak olan konu, 'esneklik' olacak gibi duruyor. Arsenal, maçtan maça farklı dizilim ve stratejilere, örneğin Community Shield maçında olduğu gibi üç orta sahalı düzene, veya Alexis Sanchez'i en uca yerleştirdiği bir başkasına kolayca geçebilecek bir kadro yapısına sahip.

-Hangi oyuncu öne çıkabilir?
Geçtiğimiz sezon kaldığı yerden devam etmeye hazırlanan Aaron Ramsey'nin, başka bir boyuta, 5 yıl öncesinin Cesc Fabregas'ı seviyesine çıkacağı bir sezon bizi bekliyor olabilir. Arsenal'ı tepetaklak eden sezon ortasındaki sakatlığı nedeniyle yalnızca 1700 dakika süre aldığı sezonu 10 gol ve 9 asistle bitirmişti; sağlıklı kalması hâlinde, sözünü ettiği Lampard ve Gerrard ölçeğindeki orta saha golcüsü istatistiklerine ulaşması aslında o kadar da zor gözükmüyor. Arsene Wenger, bu yazın en güzel hikayelerinden birinde, Ramsey'nin geçen sezon gerçekleştirdiği sıradışı çıkışı şöyle anlatıyordu: “Bir gün Aaron'ı karşıma aldım ve ona şöyle dedim: 'İnsanların senden hoşlanmadıklarına inanmıyorum. Ama şu an için, oyun tarzını beğenmiyorlar.' Daha basit şekilde oynaması gerekiyordu. Ve sonra, bambaşka bir oyuncu olarak geri döndü. O konuşmayı yaptığımız gün, bunu başarabileceğini biliyordum.”


Manchester United
-Bu yaz nasıl geçti?
Manchester United'da Sir Alex Ferguson sonrası hayat asıl şimdi başladı: Louis van Gaal'e merhaba deyin! Karakteri, medyayla ilişkisi ve dehası üzerine her gün yeni bir yazıya denk gelebildiğimiz şu günlerde, van Gaal şüphesiz ki ligin yeni en popüler ismi oldu. Adeta karşısındakini hazır ola geçiren kendinden emin ses tonu ve keskin üslubuyla, basın toplantılarında hiçbir soru işaretine yer bırakmıyor ve bu arada, United'ın içinde bulunduğu durumun net bir profilini ortaya koyuyor. Parlak hazırlık maçı performanslarına karşın, en azından iki veya üç yüksek bedelli transfere çok net biçimde ihtiyaç duyan Manchester United'ın fazla ağır davrandığını düşünebilirsiniz; ama emin olun, bu sefer geçen yazki gibi olmayacak. Ne yaptıklarını biliyorlar. van Gaal, kadronun hâlihazırda şişkin ve dengesiz olduğuna vurgu yaparken, transferde acele etmeyeceğini belirtiyordu: “Ferguson'ın yerine geçmek daha kolay olacaktı. Parçalanmış bir takım devralıyorum!”

-Önümüzdeki sezondan neler bekliyoruz?
Avrupa'da yer almamanın ne büyük bir avantaj sağladığını önceki sezon Liverpool ile tecrübe etmişken, her türlü olumsuzluğa karşın, van Gaal destekli United'ın kendini ilk dört sıra içine atamaması büyük bir hayal kırıklığı olacak. Hazırlık kampının büyük kısmında 3-5-2 dizilimini kullandılar ve öyle gözüküyor ki, van Gaal'in ifade ettiği şekliyle 'özel kanat oyuncuları olmayan' Manchester United'ın mevcut kadrosu için, şimdilik en doğru strateji bu. Aynı Hollanda Milli Takımı'nda olduğu gibi, ikili gruplar hâlinde oynadıklarında defoları ortaya çıkan fakat üçlü savunmada dengeli bir 'ünite' oluşturabilme ihtimalleri doğan Smalling, Jones ve Evans; ayrıca da yeniden serbest merkez rolüne kavuşan Mata için, 3-5-2 sahiden umut verici duruyor.

-Hangi oyuncu öne çıkabilir?
“Antrenmanlarda futbolcuların bacaklarını değil, beyinlerini çalıştırıyorum.” diyen van Gaal, Roma karşısında 2-0 öne geçiren golde Rooney'nin Mata'ya orta sahadan asistini örnek gösteriyordu. “Bu pas inanılmazdı! Bunu beyniyle yaptı ve Mata da beynini kullanarak tam o anda doğru yere koşuyordu.” Özellikle son yıllarda, İngiliz oyunculara has bir şekilde taktik zekasının yetersizliği, uzun paslarını akılsızca göndermesi ve potansiyelini harcadığı eleştirileriyle hedef tahtasına oturtulan Wayne Rooney'nin, hak ettiği saygıya ulaşması için van Gaal çok ama çok değerli bir fırsat. Wazza, geçtiğimiz günlerde takım kaptanlığına getirildi ve belki de, Rafa Benitez'in yönlendirmeleriyle dünya çapında başka bir üne kavuşan Steven Gerrard gibi, kariyerinde yeni bir sayfa açmaya hazırlanıyor.


Liverpool
-Bu yaz nasıl geçti?
Liverpool'daki ilk sezonu sırasında Brendan Rodgers, karşılaştığı bir yığın zorluktan bahsederken, “Menajerliğin problemi şurada: uçağı aynı anda yapmanız ve uçurmanız gerekiyor!” demişti. O günlerde bahsettiği altı transfer döneminin sonuna geldik ve kabul etmeliyiz ki, fazlasıyla iyi bir iş başarmış durumda, fazlasıyla. Liverpool sürekli yeni bir 'challenge'la karşımıza çıkıyor; sürekli birilerini yanıltmak zorundalar ve bu kez yapmaları gereken, Luis Suarez'siz ama daha fazla alternatifli kadrolarıyla, bir yandan Avrupa'da yer alıp diğer yandan bir sezon daha kendilerini ilk dört sıra içine atabilmek olacak. Liverpool bu yaz transfer döneminin tüm Avrupa'da en hareketli kulüplerinden biri ve bütün gerekli pozisyonlar için umut verici, potansiyeli yüksek transferler gerçekleştirdiler. Bu transferlerin belki de tamamının ortak özelliğiyse, birden fazla pozisyonda oynayabilen, oyun bilgisi yüksek oyuncular olmalarıydı. Rodgers böylesini uygun görüyor.

-Önümüzdeki sezondan neler bekliyoruz?
Liverpool, Suarez'in ayrılmasıyla gol yükünü paylaştıracağı yeni oyuncular, yeni roller bulacak ve bilhassa Daniel Sturridge için çok önemli bir sezon olacak. Pek dile getirilmese de, Suarez'in varlığı bir yandan takımın geri kalanını ona göre 'ayarlama' ihtiyacı hissettiriyordu; aynı Steven Gerrard'ın durumunda olduğu gibi. Bu oyuncular tam olarak Rodgers'ın kafasındaki 'takım oyuncuları' değillerdi; lakin reddedilemeyecek düzeyde katkı yapan, hatta en büyük katkıyı yapan ve bu nedenle uygun bir rol bulunması gereken 'bireysel'ler olarak öne çıkıyorlardı. Büyük bir hayranlıkla izlediğimiz geçtiğimiz sezon içinde, 3-5-2'den baklava 4-4-2'ye veya 4-3-3'e maçtan maça ve dönemden döneme çok iyi geçişler yapan Liverpool'un, rakiplerine göre en önemli avantajı yine bu özelliği olacak; fakat bu sefer daha da güçlü bir şekilde, daha iyi bir 'kollektif'le. Liverpool'un 'yeni Tottenham' olmaması için tüm bu transferleri doğru bir şekilde, doğru zamanlarda harmanlaması gerekiyor; Rodgers'a yine büyük iş düşecek.

-Hangi oyuncu öne çıkabilir?
Pek çok insan hâlâ, “Eğer Jordan Henderson 90. dakikada o kırmızı kartı görmemiş olsaydı, Liverpool son haftalarda şampiyonluğu elinden kaçırmayacaktı!” diye düşünüyor. Henderson, asla bitmeyen enerjisi ve Rodgers'ın mentörlüğünde geliştirdiği oyun bilgisiyle, Liverpool'un her maçında, ki buna hazırlık maçları da dahil, 90 dakika oynuyor ve sanki onun oynamadığı zamanlarda doğru gitmeyen bir şeyler olduğunu hissediyorsunuz; sanki bir şeyler eksik. Suarez'in yokluğuna adapte olacak Liverpool'da, bu sezon yeni bir rol alacak: ceza sahasına geç koşularını biraz daha sık yapan, daha fazla hücumu düşünen bir Henderson. “O çok güçlü ve harika bir takım oyuncusu; asla bencil oynamıyor. Bu sene ceza sahasına daha fazla girmesini istiyoruz.” diyor Rodgers. Henderson'ın hazırlık kampındaki gol istatistikleri de hiç fena gözükmüyor. 10 golü aşacağı bir sezona hazırlıklı olun.


Tottenham
-Bu yaz nasıl geçti?
İstikrarsız hamlelerine alıştığımız Tottenham için, beklenmedik ölçüde başarılı ve tedbirli bir yaz transfer dönemi oldu. Kyle Walker'ın geçmeyen sakatlığı ve Ben Davies'in tam olarak hazır olmaması sebebiyle, sezona taraftarın bir türlü sindiremediği bek ikilisi Rose ve Naughton'la başlayacak gibi duruyorlar; lakin gerek bu bölgeye yapılan transferler gerekse de hazırlık maçı performanslarıyla, Tottenham doğru yolda ilerleyen bir takım görüntüsü sergiliyor. Pochettino'nun niçin 'aranan' adam olduğunu sanırım en iyi açıklayansa, bir Spurs blogger'ına ait şu cümle olmuştu: “Poch'un çalışma tarzı, Villas-Boas'ın boğucu organizasyonuyla Sherwood'un sınır tanımayan özgürlüğü arasında, mükemmel bir noktada duruyor.”

-Önümüzdeki sezondan neler bekliyoruz?
Tottenham'dan bu seneki beklentimiz ilk planda başarı; o kutsal, ulaşılmaz dördüncü sıra hedefi olmamalı. Marcelo Bielsea'dan etkilenmişliği olan bir hoca olarak bilinen Pochettino'nun, hazırlık kampında ortaya koyduğu, aslında 4-3-3'ü andıran, organize fakat diğer yandan yaratıcı oyuncularına özgürlük tanıyan 4-2-3-1 dizilimi, önceki sezon Southampton'ı yakından takip edenler için yabancı gelmeyecek. Tottenham, oyunu kendi yarı sahasında kurarken kılı kırk yarıyor ve bu esnada beklerini öne atarken, kanat oyuncularından biri de üçüncü orta saha gibi merkeze yaklaşıyor. Beklerin öne çıkmasıyla merkeze doğru hareketlenen ve çoğu zaman birbirine çok yakın konuşlanan üç hücum oyuncusu, üçüncü bölgede bir anda gerçekleşen hücumlarla skora gitme yolu arıyorlar. Kısacası Spurs'ün yeni bir kimliğe kavuşma yılı olacak. Böylece sezon sonunda gerekli kadro temizliğini de yapmaya başlayabilirler.

-Hangi oyuncu öne çıkabilir?
Bu yıl tüm gözler Tottenham tarihinin en pahalı transferi Erik Lamela'nın üzerinde olacak, kuşkusuz. Gıyabında “Aranıyor!” ilanları çıkarılan, baştan sona kaosla geçmiş önceki sezonda; sakatlıklar, ülkeye adapte olamama gibi sorunlar yaşamış ve ilk 11'de başladığı maçlar bir elin parmaklarını geçmemişti. Pochettino'nun kısa vadedeki en önemli etkisinin, vatandaşı Lamela'yı takıma kazandırmak olacağına inanılıyor. “10 numara mı olacak, yoksa kanatta mı oynayacak? Bunu duruma göre değiştireceğiz. Benim felsefem iyi bir organizasyon içinde oyunculara serbestlik tanımak; sadece Erik için değil, herkes için.” diyor Pochettino.


Everton
-Bu yaz nasıl geçti?
Bu yazın ana maddesi olan Romelu Lukaku'nun ipuçlarını, aslında geçtiğimiz Mart ayında vermeye başlamıştı Roberto Martinez. “Bir transfer döneminde 10, diğerinde 6 milyon pound harcıyoruz; aslında burada para yok değil. Hakkımı yaza saklamak, maaşları düşürmek ve genişçe bir hareket alanı yaratmak istiyorum.” Bonuslarıyla beraber 28 milyon pound'u bulan Lukaku transferi, Martinez tarafından hedeflerinin büyüklüğünü ortaya koyan 'gerçek bir bildiri' olarak tanımlanıyor. Hocanın ESPN'de Dünya Kupası yorumculuğu yaptığı süreçte övgülerini eksik etmediği, 'Messi'yi kitleyen adam' Muhamed Besic, yazın bir diğer önemli transfer hamlesi. Everton'daki optimist hava aynı Martinez'in ilk geldiği günkü gibi taze, ve bir an için yazının merkezine kendimizi koymamız gerekirse, eğer en büyük başarıların peşinden koşmuyor ve geniş kitle kulüplerinden hoşlanmıyorsanız, Everton Premier League'in tartışmasız en harika takımı. Martinez de öyle.

-Önümüzdeki sezondan neler bekliyoruz?
Everton'ın bu sezon ligdeki hedefi, geçtiğimiz sene başladığı 'topa sahip olma' oyununu daha da mükemelleştirmek ve en iyi ihtimalle Tottenham'ın üzerinde bitirmek olmalı. Martinez'in açıklamalarına bakılacak olursa, tamamen lige yoğunlaşıp ilk dört sırayı zorlamak yerine Avrupa Ligi'ne gerekli önemi vermeyi, ve belki de, bu kupayı kazanmayı istiyorlar. Düşük gelirleri ve uzun yolculukları nedeniyle İngiliz takımlarının mütamediyen reddettiği Avrupa Ligi'ne farklı, alışılmadık bir yaklaşım bu. Ama Wigan'ın başındayken, küme düşme hattındayken bile FA Cup'ı göz ardı etmemiş ve en sonunda Manchester City'i finalde yenerek mucizevi bir başarıya imza atmışlardı. Çünkü futbol bir kupalar oyunu, ve bunlara ihtiyacınız var. 'Futbol kulüpleri inşa etmekten büyük zevk aldığını' söyleyen ve takım çalıştırmaya asla yalnızca saha içi odaklı bakmayan Martinez için, Everton rejiminin bir başka heyecanla beklenen yılı.

-Hangi oyuncu öne çıkabilir?

Belki bazıları tercihini Ross Barkley'den yana kullanacak; ama bu başlığın kahramanı Romelu Lukaku olmalı, başka kim olacaktı ki? İmza sonrasında, “Rom, potansiyeliyle dünya futbolundaki en iyi 9 numara tercihi. İlerleyen yıllarda çok özel bir oyuncuya evrildiğini göreceksiniz ama çalışmaya ve standardını korumaya devam etmesi gerekiyor.” diyordu Martinez. Sürekli ilk 11'de oynamak isteyen Lukaku için, harika bir ilişki kurduğu ve derin saygı duyduğu Martinez'in takımına geri dönmek fazlasıyla kolaydı. “Roberto Martinez transferimdeki esas sebep, o harika bir hoca.” Lukaku'nun istikrarlı olarak 20 golün üzerine çıkan bir oyuncu olma zamanı sizce de gelmedi mi?

*          *          *

Tahmin
1 - Chelsea
2 - Manchester City
3 - Arsenal 
4 - Manchester United
5 - Liverpool
6 - Everton
7 - Tottenham
8 - Stoke City
9 - Newcastle United
10 - Swansea City
11 - West Ham United
12 - Sunderland
13 - Southampton
14 - Hull City
15 - Aston Villa
16 - Queens Park Rangers
17 - Leicester City
18 - West Bromwich Albion
19 - Crystal Palace
20 - Burnley

2014/08/08

Ramsey yeni Gerrard olmaktan nasıl kurtuldu?



Geride bıraktığı büyüleyici sezonun ardından, David Beckham'ı andıran yeni imajıyla daha da iddialı bir şekilde karşımıza çıkan Aaron Ramsey, 'soyunma odasında sesi yüksek çıkan' oyunculardan biri hâline gelişini, nasıl olup da bu kadar iyi bir şekilde dönmeyi başardığını ve gelecek sezon için hedeflerini anlatıyordu. 
“Başarılı takımlar, her zaman için gol sayısı yüksek orta sahalara sahip olmuştur. Gerrard ve Lampard gibi oyuncular bunu senelerdir başarıyor. Benim amacım da onlardan biri olmak.”

Aaron Ramsey, bundan sadece bir sene önceye kadar, aynı şu anda Wilshere için söylenebileceği gibi, kariyeri düşüşe geçmek üzere olan ve beklenen olgunlaşmayı hâlâ gösteremediği için fazlasıyla tartışılan bir oyuncuydu. Çoğu zaman, gereksizce ve takımın ritmini bozacak şekilde dikine oynamaya çalışıyor, uzun paslar deniyordu. 17 yaşında, Arsenal'e henüz imza attığı dönemde söylediği şekliyle, 'Steven Gerrard'ın oyun tarzını her zaman için beğenmiş ve onu model almış' bir oyuncudan başka ne beklenebilirdi ki? Ama bu şekilde, kendini Arsenal taraftarına kabul ettirmesi mümkün değildi.

Direkt oynamaktan vazgeçmeyen, fakat basit tercihler yapmayı da öğrenen, taktiksel kavrayışı yüksek bir orta saha gol makinesine dönüşümünün nasıl başladığını en yalın hâliyle anlatan kişi, Amerika'daki hazırlık kampı sırasında Arsene Wenger olacaktı.
Bir gün Aaron'ı karşıma aldım ve ona şöyle dedim: 'İnsanların senden hoşlanmadıklarına inanmıyorum. Ama şu an için, oyun tarzını beğenmiyorlar.' Daha basit şekilde oynaması gerekiyordu. Ve sonra, bambaşka bir oyuncu olarak geri döndü. O konuşmayı yaptığımız gün, bunu başarabileceğini biliyordum.”

Steven Gerrard, başta Şampiyonlar Ligi kupası ve birden fazla sayıdaki yılın oyuncusu ödülleri olmak üzere, yakaladığı tüm başarılara karşın, taktik disiplini sıklıkla tartışılmış ve hangi pozisyonda oynaması gerektiği konusunda bir türlü mutabakata varılamamış bir oyuncu olmuştu. Öyle ki, “Gerrard'sız Liverpool daha mı iyi?” fikrini işleyen, hem de saygın yazarlar tarafından yazılmış pek çok yazıya hâlâ denk gelebilir, ve aynı konseptin Wayne Rooney, Jack Wilshere gibi pek çok başka İngiliz oyuncu için de geçerli olduğunu görebilirdiniz. Gerrard, çok yönlü oldukları ölçüsünde oyunu tutkuyla oynayan, ve bu yüzden her daim en büyükler arasında gösterilen, diğer yandan taktiksel yetkinlikleri ve ne kadar 'takım oyuncusu' oldukları hususunda derin şüpheler uyandıran 'İngiliz sendrom'lu oyuncuların başında geliyordu.

Wenger'in telkini ve belki de, Wenger'in 20 seneyi bulacak önderliğinde farklı bir hüviyete bürünen Arsenal taraftarının tepkisiyle, Aaron Ramsey böyle bir kariyer seyrine girmekten kıl payı kurtulmuş oldu. Onun rol modeli hâlâ Steven Gerrard olabilir. Fakat başkalarının gözünde, Kıta Avrupa'sının trend orta sahalarıyla, örneğin sakatlık öncesindeki İlkay Gündoğan kalıbında oyuncularla karşılaştırılacak.

Bu gibi durumlarda, Arsene Wenger'in ne denli önemli bir futbol adamı olduğunu bir kez daha anlıyorsunuz.