Hayatım Futbol 110. sayıda.
"San Marino ve futbol deyince akla kötü
şakalardan başka bir şey gelmiyor. Marco Macina'nın hikayesiyse
biraz bunlardan farklı."
Marco Macina bir süredir San Marino'da
bir turizm ofisinde çalışıyor. Futbol dünyasından izole olmak
için en doğru yerde, bir zamanlar hayal edilenden bambaşka bir
hayat yaşıyor. Macina, Serie A'da boy göstermeyi başarmış iki
San Marinoludan biri. Bu mütevazı ülkenin gördüğü en kusursuz
yetenek. 24 yaşında kramponlarını asmasa, kim bilir, belki San
Marino futbolu dahi farklı bir hüviyete bürünebilirdi.
“16-20 yaşlarındayken Mario'dan
daha fazla çılgınlık yaptığıma eminim. Belki insanlardan daha
iyi saklanıyorduk ya da daha akıllıydık, bilemiyorum.” diyordu
Roberto Mancini. Mario Balotelli'yle olan ilişkisinde, kendi
gençliğinden örnekler veriyordu. “Ama” diyordu, “Mario'ya
benzeyenler arasında, bir kişiyi, Marco Macina'yı, kesinlikle ayrı
tutmam gerekir.” Onu, gördüğü en klas futbolcu olarak
tanımlıyordu.
İkilinin tanışıklıkları çok
eskiye, Bologna günlerine dayanıyor. Burada, henüz 14 yaşındayken
yolları kesişen Macina ve Mancini, çok geçmeden genç takım
Allievi'ye yükselecek ve kazanmadık maç bırakmayan takımın
sihirli gol ayaklarını oluşturacaklardı. Onları Bologna'nın
Brezilyalıları olarak çağırıyorlardı. Takım kaptanı Mancini,
pas becerisi ve oyun vizyonuyla sivrilen saf bir oyun kurucuydu.
Macina'ysa ele avuca sığmayan, istediğinde her rakibi
çalımlayabilen bir kanat oyuncusu. 16 yaşına geldiklerinde, artık
Bologna'nın A takımında oynuyorlardı.
Bologna'nın şampiyon çocukları. Alt sıra, soldan dördüncüyü tanıdınız mı? |
Bologna'nın tarihinde ilk kez küme
düştüğü 1981-82 sezonu, çok farklı seyredecek iki kariyerin de
başlangıcıydı. Takımdaki forvet oyuncularının yokluğunda süre
bulmaya başlayan 17 yaşındaki Mancini, gün geçtikçe yerini
sağlamlaştıracak ve 9 gol attığı sezonda takımın en golcü
oyuncusu olacaktı. Son maçta kendi sahasında kaybederek dramatik
bir şekilde küme düşen Bologna, para eden oyuncularını elinden
çıkarma yoluna gidiyor ve Mancini 15 senesini geçireceği
Sampdoria'nun yolunu tutuyordu. Daha sönük bir sezon geçiren
Macina ise sonraki iki sezonu diğer Serie B takımlarında
geçirecekti.
Macina, ters giden kariyerinden söz
açıldığında, 'şanssızlık' diyor. “Futbol kariyerimin en
önemli anlarında sürekli şanssızlıklarla karşılaştım.”
Kendi hatalarının olduğunun farkında, fakat olayların
yansıtılmasında medyanın abartmasının da bir o kadar payı
olduğunu düşünüyor. Erken ulaşılan ünün elbet kaçınılmaz
sonuçları oluyor. Çok da haksız sayılmayabilir.
Artık 21 yaşına gelen Macina,
kiralık ve gölgede geçen iki seneye karşın hâlâ el üstünde
tutulan bir yetenekti. Milan'ın hocası Nils Liedholm tarafından
isteniyordu. 1985 yılıydı ve belki de Milan'a transfer olmak için
seçebileceği en talihsiz sezondu. Öyle ki, 1980'de karıştığı
şike skandalından sonra iki lig arası git gellerle sarsılan
Milan, Macina'nın transfer olduğu sene yepyeni bir döneme
giriyordu. 1986 yılının Mart ayında, Silvio Berlusconi adlı bir
girişimci Milan'ı satın alacaktı. Önünde Paolo Rossi, Pietro
Paolo Virdis gibi forvetlerin olduğu, Berlusconi'yle beraber yeni
bir harcama dönemine girmeye hazırlanan Milan'da, Macina gibi bir
gencin filizlenmesi hiç de kolay olmadı. O yıl yalnızca 5 maçta
oynayabildi.
Bologna'daki oda arkadaşı Roberto
Mancini içinse işler bir hayli yolunda gitmişti. Başkan Paolo
Mantovani'nin yarattığı aile havası içinde yönetilen Sampdoria,
şaşaalı Milan'dan farklı bir kulüptü. Mancini, gençliğindeki
hırçınlıklarını törpülemek bir yana dursun, Sampdoria
organizasyonu içinde başlı başına kült bir karakter hâline
geliyordu. O günleri anan Macina, “belki benim de Mantovani gibi
bir baba figürüne ihtiyacım vardı.” diyecekti.
Marco Macina Milan'da. |
Bir fikre göre, Serie A'nın en
rekabetçi olduğu zamanda Sampdoria'yla şampiyonluk yaşayan
Mancini, çok daha yükseklere çıkabilir; daha önemlisi, daha
başka bir futbolcu olarak anılabilirdi. Allievi'de 37 gol atan oyun
kurucu, Bologna A takımına yükseldiğinde bir forvete
dönüştürülmeye çalışılmış ve bu dayatma, bir türlü
peşini bırakmamıştı. Bologna'dan hocası Tarcisio Burgnich,
elindeki forvet oyuncularının yetersizliğinden dolayı bu yola
gittiğini söylerken, kariyeri boyunca orta saha olarak oynatılsa
yeni bir Michel Platini olabileceğinden bahsediyordu. Mancini daha
sonraları antrenörlük tezi olarak 'il trequartista', yani oyun
kurucuyu yazacaktı.
Ertesi sene Gullit, van Basten gibi
yıldızları transfer eden ve Arrigo Sacchi'yle futbol tarihini
baştan yazmaya hazırlanan Milan'da Marco Macina'ya yer yoktu. Alt
lig kulüplerinden Reggiana'ya kiralanacaktı. Bir sonraki sezon
gittiği Ancona'ysa futbol kariyerinin son kulübü oldu. Çok ciddi
bir diz sakatlığı geçirdiği o sene, sadece 5 maç
oynayabilecekti. Daha kötüsü, Milan'daki kontratının son
senesiydi. Futbola bir sene ara vermeye karar veren Macina, San
Marino milli takımındaki birkaç maç hariç, bir daha geri
dönemedi. Bazı güzel sözler işitse de onu gerçekten isteyen bir
kulüp yoktu.
“Roberto (Mancini) ve ben,
Bologna'da en iyi yıllarımızı geçirdik. O anılar hiçbir zaman
unutulmayacak.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder