Hayatım Futbol 123. sayıda.
"Fabian Delph, 2009'da
İngiltere'nin en parlak genç oyuncularından biri olarak Aston
Villa'ya transfer olmuştu. O potansiyele geç de olsa karşılık
vermeye başladı ve duracak gibi gözükmüyor."
Chelsea bundan iki hafta önce Villa
Park'ta ağır bir mağlubiyet alırken, maçın tüm kırılma
anlarında Aston Villa'nın yerinde duramayan orta saha oyuncusu
Fabian Delph vardı. Villa'nın 4-3-3 dizilişinde, sahanın sol
tarafında genişçe bir alandan sorumlu olan Delph, önce 68.
dakikada Willian'a ikinci sarı kartı aldırdı; 15 dakika sonra da
sezonun en fantastik gollerinden birine imza attı. Aynı Willian'ı
attırdığı pozisyonda olduğu gibi, kendi yarı sahasında
kazandığı topla aniden hızlanacaktı. Yoluna çıkan Matic'e ayak
çabukluğuyla bir çalım atıyor, sol kanattaki Albrighton'i görüp
koşusuna devam ediyor ve Albrighton'ın bekletmeden açtığı
ortada, top arkasına düşmesine rağmen topuğuyla köşeye
'doğaçlama' bir vuruş yapıyordu! Maç boyunca sol koridorda rakip
hücumlarını başarıyla karşılamış, orta sahada çok kritik
toplar kazanmış ve merkezden delici çıkışlar yapmıştı.
Aslında bunların hiçbiri, ve
Delph'in bu maçta gösterdiği ekstrem performans Villa taraftarı
için yabancı değildi. Hatta attığı gol bile. Aston Villa
kariyeri, sezon kapatan sakatlıklar ve kulüp içi karışıklıklarla
başlayan Delph'in, ilk lig gollerini atması için 4 sene kadar
beklemesi gerekecekti; ama bu sene itibariyle başladığı
gollerinin tamamı, izleyeni yerinden kaldıran, çok özel goller
oldular. İşin doğrusu, 2009 yazında Premier Lig'e ayak bastığında
ondan beklenen tam da böyle bir şeydi. Uzaktan şutlarıyla
jeneriklik goller atan, sahayı kolayca dikine kat eden, geleceği
çok parlak bir box-to-box oyuncusu etiketiyle geliyordu. Geçen
sezonun ilk yarısında gösterdiği performansla ilk 11'deki yerini
garantileyen ve bir zamanlar bahsedilen potansiyelinden kesitler
sunmaya başlayan Delph, ikinci yarıdaysa kanatlanıp uçuşa geçti
ve yükselmeye devam ediyor. O, henüz kendini bu seviyede
görmediğini söylese de, “Delph nerede, Hodgson?” artık salt
Villa taraftarının sorduğu bir soru değil.
Leeds'de mucize sezon
Delph'in Leeds
United'la League One'da geçirdiği ilk tam sezon öylesine
etkileyiciydi ki, bu tek sezon, Arsenal, Aston Villa gibi devleri 6
milyon pound'un cüzi bir bonservis bedeli olduğuna ikna etmeye
yeterli olmuştu. Sezon sonunda, League One'ın En Değerli Oyuncusu
ödülünü kıl payı kaçıracak; ama Yılın Genç Oyuncusu'nu pek
tartışma götürmeden kazanacaktı. Oyunu büyük bir tutkuyla
oynuyordu Delph. Çok fazla işi bir arada yapabilmesinden önce,
izleyenleri büyülemesi en başta bu yüzdendi. En imkansız anlarda
kayarak topa atlamaları, bir anda yaptığı dönüşler ve asla
bitmek bilmeyen enerjisi, Delph topu aldığında tribünde başka
bir heyecana neden oluyordu. Fakat hepsi bir yana, Aston Villa'ya
transfer olmadan evvel yalnızca bir tam sezon profesyonel futbol
oynamıştı ve onun bu 'toy'luğu, ne yazık ki istenmedik sonuçlar
doğuracaktı.
Sorun,
iki lig arasındaki uçurumun çok büyük olması veya Delph'in
mücadeleden sinmesi değildi. Tersine, kendine çok fazla
güveniyordu. Ama ince bacakları ve dengesiz hamleleri League One
için dahi soru işaretiyken, Premier Lig'e çabuk adapte olması hiç
de kolay görünmüyordu. Daha kötüsü oldu. “Delph'in top çalma
sanatını öğrenmesi gerek!” diyen Aston Villa hocası Martin
O'Neill'dan yalnızca bir ay sonra, çok ciddi bir diz sakatlığı
geçirecek ve geri dönmesi yaklaşık bir yılı bulacaktı.
O'Neill, öngörülerinde haklı çıkmıştı. “Onun
agresifliğinden feragat etmesini istemiyorum, çünkü bu onun oyun
tarzının bir parçası. Ama kendisi için çok tehlikeli olan
şekilde davranmamayı da öğrenmesi gerekiyor.” demişti.
“Öğrenmeli, çünkü vücudu sakatlığa çok açık. Top
çalmanın da bir tekniği var.”
Paul Lambert'la yeniden doğuş
Böylece, Delph'in
Villa'daki ilk sezonu kısa bir parlama döneminin ardından
sakatlıkla noktalanıyor ve ertesi sezonun da dörtte üçü
kaçıyordu. Üçüncü yılında, Martin O'Neill'ın sezonun
başlamasına bir hafta kala verdiği istifayla sarsılan Villa, üst
üste altıncılıkla bitirdiği sezonların ardından ligde kalmayı
zorlukla başaracaktı. O'Neill döneminde büyük bir mali yükün
altına giren kulüp, transfer harcamalarında ciddi bir kısıtlamaya
giderken bu durum en çok da Delph gibi forma şansı bekleyen genç
oyunculara yarayacaktı. Takımın başına, alt liglerden aldığı
tanınmamış oyuncularla Norwich City'de mucizeler yaratan Paul
Lambert getirildi ve Delph'in yükselişi başlamış oldu.
Fabian Delph'in Aston Villa kariyerindeki ilk lig golü. 2013-14 sezonu, 14. hafta, Southampton deplasmanı. 80. dakikada gelen bu golle, maçı 3-2 Villa kazanacak. Diğer üç golü de izlerseniz, ikinci paragraftaki "Delph'in kötü golü yok!' iddiamıza hak vereceğinizi düşünüyoruz. 1) Lig Kupası maçı, Rotherham. 2) Maç Villa Park'ta, rakip West Brom. West Midlands derbisi. Ama mevzubahis Villa'yken, karşınıza ne çıkacağını asla bilemezsiniz. İlk 10 dakikada 2 gol yiyen takım 2-0 geriye düşüyor. 12. dakikada Weimann 2-1, 24'te Bacuna 2-2 yapıyor. 37'de bir gol de Fabian Delph attığında, inanılmaz bir geri dönüşe imza atmış olacaklar! Maçı 4-3 Villa kazanıyor. 3) Ve malum Chelsea golü. devam edecek... |
Geçen sezon Avrupa'nın 5 büyük ligindeki en genç ikinci kadroya sahip olan 'yenilenmiş' Aston Villa'da, Fabian Delph büyük saygı gören bir figür, bir 'lider' hâline gelmiş durumda. Geçen seneki köklü değişimde altyapıdan yükseltilen oyunculardan biri olan Andreas Weimann, “Standardı çok yükseğe koyuyor ve herkesten aynısını yapmasını bekliyor. Sahada sürekli bağırıp çağırıyor, bizi yüreklendirmeye çalışıyor.” diyor. Villa'nın bu fazlasıyla özgün 'kolej takımı' havası, Delph gibi bir karakterin kendini ifade etmesi açısından belki de en harika ortamı sağlıyor. Tecrübeli bir oyuncu grubunun arasında, önce 'rol' oyuncusu olarak takıma dahil olan ve zaman içinde daha 'özel' görevlere evrilen genç oyuncu modelinden farklı biri Fabian Delph. Çoğu durumda, işleyen bir çarkın içine dahil olmak genç oyuncular için en doğru modelken, belki de Delph için ciddi bir 'kısıtlama' teşkil ediyor. Delph, 'aynı anda her işi yapmaya çalışarak' kendini buluyor. O'Neill'ın söylediği gibi, agresifliğini kısıtlayarak veya sorumluluklarını azaltarak gelişimini 'yönlendirmeye' çalışmak, doğru bir yaklaşım değil. Bu açıdan, Steven Gerrard'a benzetilebilir. Tam olarak hangi 'özel' göreve evrileceğini henüz kestirebilmiş değiliz ve kim bilir belki de Gerrard gibi, 33 yaşına geldiğinde hâlâ böyle olacak.
Peki ne kadar iyi olabilir?
Delph artık çok
daha olgun bir oyuncu, ve top çalma 'sanatı'nı da büyük ölçüde
öğrendi. Fiziği her geçen gün daha iyiye gidiyor ve güçlendikçe,
kafasındakileri çok daha rahat yapabilir hâle geliyor. Geçen
sezon dribbling sonrası en iyi ihtimal yerden cılız şutlar
çıkarabilen bir oyuncuyken artık en tepeye ve kuvvetle
vurabiliyor. Fakat hâlâ gideceği çok yol var. Ortaya koyduğu
'efor'la akla gelen bir oyuncudan, gerçek bir çok yönlü orta
sahaya dönüşmesi için en başta 'pas' özelliğini geliştirmesi
gerekiyor. Delph, iyi bir oyun kurucu değil. Delici ara paslar ve
ters kanada uzun toplar gönderebilecek nitelikte ve bu özelliğini
de aktif hâle getirdiği takdirde, gerçekten saygın şekillerde
anılabilir. Şu anda İngiltere Milli Takımı için önündeki en
önemli engel muhtemelen bu. Delph, potansiyeli çok yüksek bir
futbolcu fakat şu an için bir orta sıra takımındaki 'savaşçı'
figürden fazlası değil. Ross Barkley veya Adam Lallana gibi
öncelikle 'kumaş'ıyla gündeme gelmiyor. O da bunun farkında, ve
repertuarına yeni şeyler eklemek için her gün antrenmanda daha
fazla vakit geçiriyor.
2 yorum:
İnsaallah bir sakatlik yasamaz. Ayrica bir sorum olacak ? Jeres Okere sakatlanmasaydi defansif olarak nasil bir farklilik olurdu sizce ?
Okore adam yiyen savunmacı ekolünden biraz. Ben Baker'ı fazla beğenmiyorum, idareten tamamlayıcı olarak oynuyor. Kesinlikle çok farklı olurdu. Okore, sakatlanmadan önce Liverpool maçında en iyilerden biriydi keza.
Baker, topu çok iyi bloklar ama kontrol etmesi gereken alan genişlediğinde her zaman falsolu oyuncu. Bir de yanında Ron Vlaar olmadığı zaman hakkaten vasıfsız. Okore çok hızlı, hamlelerinde agresif ve topu da iyi kullanabiliyor.
O da Delph gibi biraz, fazla zorlayıp sakatladı kendini. Bakalım, bekliyoruz :)
Yorum Gönder