Hayatım Futbol 70. sayı.
Gareth Bale bundan 3 sene önce “Taxi for Maicon” mitini yaratır ve ondan bir sene sonra da İngiltere Profesyonel Futbolcular Derneği’nden yılın oyuncusunu ödülünü alır iken onun ne kadar iyi bir futbolcu olduğuyla İngilizlerin yeni şişirmesi sohbetleri birbirini izliyordu. Bale sahip olduğu müthiş potansiyeli fazlasıyla göstermeye başlamıştı, fakat daha şüpheci gözlemciler için bu potansiyel yalnızca insanların gözünü boyamaya yarıyordu. Bale henüz söylenildiği gibi en üst seviye değildi.
Gareth Bale bundan 3 sene önce “Taxi for Maicon” mitini yaratır ve ondan bir sene sonra da İngiltere Profesyonel Futbolcular Derneği’nden yılın oyuncusunu ödülünü alır iken onun ne kadar iyi bir futbolcu olduğuyla İngilizlerin yeni şişirmesi sohbetleri birbirini izliyordu. Bale sahip olduğu müthiş potansiyeli fazlasıyla göstermeye başlamıştı, fakat daha şüpheci gözlemciler için bu potansiyel yalnızca insanların gözünü boyamaya yarıyordu. Bale henüz söylenildiği gibi en üst seviye değildi.
Bale yılın oyuncusu seçildiği o sezonu ligde 7 gol ve 1 asistle
bitirmişti. İstatistikler bir yana, fazlasıyla sol koridora bağımlı,
eski tip bir İngiliz kanat oyuncusuydu. Hatta o dönemdeki hocası
Redknapp için Bale’in geleceği sol bekteydi. Sol açık olarak içeri
kıvrılan bir yaratıcı oyuncu ve onun arkasında da sol koridoru tek
başına domine eden Bale’i kullanarak iyi bir ikili yaratmayı düşünüyordu
belki de. Avrupa’yı kasıp kavuran ve Real Madrid söylentileri çıkan
Bale için 50 milyon pound’luk değer biçiliyordu.
Daha çok söz ve daha az sonuçla geçen o yılların ardından, Gareth
Bale bu sezon gerçek bir süperstar gibi oynuyor. Yalnızca müthiş goller
atmakla kalmıyor; bunları takımın en ihtiyaç duyduğu, en beklenmedik
anda yapıyor ve yalnızca sol koridoru değil sahanın her yerini
kullanıyor. Hâlâ erken, ama oyun stili ve yarattığı etkiyle Cristiano
Ronaldo’nun boşluğunu doldurmaya en büyük aday olarak gösterilmeye
başlandı bile. Bizzat hocası Villas-Boas tarafından da. Üstelik bu
seferki karşılaştırmalar bir öncekiler kadar fuzuli değil.
Bale’in bu yoldaki çarpıcı değişiminde Villas-Boas’a da ayrı bir paragraf açmak gerekecek.
Mahallenin en efendi çocuğu
“Yaşasın Yeni Kral” başlığını görüp yazının Bale üzerine olduğunu öğrenenlerin ilk aklına gelen muhtemelen Ryan Giggs olmuştur. Galler’den bu kalitede fazla oyuncu çıkmaması ve oynadıkları pozisyon gereği Bale’in ilk karşılaştırıldığı isim hâliyle Giggs olmuştu. Lakin yazı esasen Bale’in bu sezonki çıkışı ve dolayısıyla Ronaldo kıyaslamalarına getirecek kadarki değişen oyunu üzerine kurgulandığından, Giggs buraya kadar ertelendi. Ana fikri ‘Bale Galler prensi olmakla kalmayıp yeni kral dahi olabilir’ şeklinde de düşünebilirsiniz. Zira bundan 5 sene önce ligin kralı Cristiano Ronaldo idi.
“Yaşasın Yeni Kral” başlığını görüp yazının Bale üzerine olduğunu öğrenenlerin ilk aklına gelen muhtemelen Ryan Giggs olmuştur. Galler’den bu kalitede fazla oyuncu çıkmaması ve oynadıkları pozisyon gereği Bale’in ilk karşılaştırıldığı isim hâliyle Giggs olmuştu. Lakin yazı esasen Bale’in bu sezonki çıkışı ve dolayısıyla Ronaldo kıyaslamalarına getirecek kadarki değişen oyunu üzerine kurgulandığından, Giggs buraya kadar ertelendi. Ana fikri ‘Bale Galler prensi olmakla kalmayıp yeni kral dahi olabilir’ şeklinde de düşünebilirsiniz. Zira bundan 5 sene önce ligin kralı Cristiano Ronaldo idi.
İki Galli futbolcunun 14 yaşındayken neler başardıklarını
karşılaştırarak bile oyun stillerindeki farklılık ve Bale’in nasıl biri
olduğu kolayca gösterilebilir. O zamanlar Ryan Wilson olarak bilinen çocuk Blackburn defansını tarumar etmekle meşgul iken Gareth Bale 100
metreyi 11,4 saniyede koşabiliyordu. Onun ‘özel’liği öncelikle
atletizminden geliyordu. Hatta o kadar hızlı büyüyordu ki az kalsın
Southampton akademisini bırakmak zorunda kalacaktı. Kasları kemiklerinin
büyüdüğü oranda büyüyemiyor ve esnemekte zorlanıyor; bu yüzden sırtında
ve bacağının arkasında ciddi ağrılar hissediyordu. Neyse ki anne Bale
bunun geçici bir süreç ve oğlunun alınabilir risk olduğuna dair
akademidekileri ikna etmeyi başarmıştı.
Müthiş futbolcu ama her şeyden önce müthiş sporcu profili yaratırken,
atlanmaması gereken bir konu daha var. Gareth Bale içki içmiyor. Bir
Christmas gecesi şampanyayla tanışmış fakat tadını beğenmemiş, o günden
beri pek arası yok. İçkiyle ilişkisini kariyeri için yaptığı bir
fedakarlık değil, gelişiminde kendiliğinden ortaya çıkmış faydalı bir
etken olarak açıklıyor. Hatta hobileri arasında arkadaşlarıyla
PlayStation oynamayı sayması veya boş günlerinde Galler’e dönmeyi ihmal
etmemesi gibi mütevazı alışkanlıklarından da söz açılırsa, mahallenin en
efendi çocuğu Messi kalıbı hemen hemen tamamlanmış oluyor. Daha
fazla romantize edip küçük yaşlarda yaşadığı büyümeyle alakalı sıkıntı
da buraya dahil edilebilir. Fakat vurgulanmak istenen, yazı boyunca
yapılan benzetmelere bir yenisini eklemek ve üstüne Messi’yle de
karşılaştırmak değil elbet. Daha ziyade, saha dışında bu tip bir
yaşantısı olan futbolcuların daha çok sevildiği ve farklı bir sempati
topladığına dikkat çekmek. Bale de hep bu şekilde görülen, ilk
çıktığından beri parlak şeyler söylenen ve bunun futbol içi unsurlar
veya birtakım rekorlarla sınırlanmadığı bir futbolcuydu. Just an
ordinary guy.
Bale gibi, bir önceki sezon farklı bir etkiyle oynayan Sunderland’li
McClean gibi oyuncular eski tip İngiliz kanat oyuncularını yansıtmaları
sebebiyle ayrıca seviliyorlar. “Solak, müthiş hızlı ve yetenekli, ama
Robben gibi ters kanattan merkeze sürmüyor” şeklinde, ama bunun daha
teatrali bir pasaj yazılmış idi. Keza Jordan Henderson da aynı bu iki
oyuncu gibi içkiyle arası olmadığı bilinen bir futbolcu, ama Adalı
izleyici onu izlerken bu kadar yoğun hissetmiyor.
Adalı hoca yoluyla evrim
Gareth Bale’in Premier League kariyeri hiç de iyi başlamamıştı.
Gareth Bale’in Premier League kariyeri hiç de iyi başlamamıştı.
Son olarak Liverpool’daki başarısız dönemiyle hatırlanan Damien
Comolli’yi futbol direktörlüğüne ve Sevilla’yla harikalar yaratan Juande
Ramos’u menajerliğe getiren Tottenham,
geleceğe yönelik politikalarıyla önemli işler yapıyordu. Bu doğrultuda
transfer edilen Luka Modric, Dimitar Berbatov, Kevin-Prince Boateng gibi
uluslararası yeteneklerin yanında yerel oyunculara da önem veriliyordu.
Southampton’dan 5 milyon pounda sol bek olarak transfer edilen Gareth
Bale bu oyunculardan biriydi. Fakat beklenenin aksine işler hiç kimse
için iyi gitmedi.
Ramos’un ikinci sezonunda tarihinin en kötü lig başlangıcını yapan Tottenham,
son sıraya kadar düştü ve Ramos ekibiyle beraber bavulları toplamak
zorunda kaldı. Bale ise çok iyi bir girişin ardından uzun süren bir
sakatlık yaşamış ve ardından da yerini Assou-Ekotto’ya kaptırmıştı.
Dahası, hiçbir zaman kazanan takımda yer alamıyordu. Redknapp’ın
gelişiyle ertesi sezonda da işler değişmedi ve Assou-Ekotto Bale’in
önünde yer almaya devam etti. Böylece, Gareth Bale üst üste 24 Premier
League maçında oynayıp da hiçbirini kazanamayarak rekorunu ilginç bir
noktaya taşımış oldu! 25. seferde 85. dakikada oyuna girdi ve bu sefer
kazandılar. Artık lanet bozulmuştu.
Assou Ekotto’nun sakatlığı sonrası şans bulan Bale, bir daha arkasına
bakmadı. Bu dönemler, Ocak 2010’a tekabül ediyor. Ramos’un enkazını
toplayıp ligi orta sırada bitirmeyi başaran Redknapp, ikinci sezonunda
kadronun beklentilerini karşılayarak Şampiyonlar Ligi biletini
kovalıyordu. Bale’in sol bekten driplingleri, oyuna etkisi her maç daha
da büyüdü ve Nisan ayında patlama yaptı. 4. sıra için çok kritik maçlara
çıkan Tottenham 4 gün içinde ezeli rakipler Chelsea ve Arsenal’le
oynuyor, Bale bu iki maçta da çok kritik gollere imza atmasının yanında
herkesi büyüleyen bir futbol oynuyordu. Bale, Premier League’de Nisan
ayının en iyi oyuncusu seçildi ve Tottenham da ertesi sezon Şampiyonlar
Ligi’nde oynamaya hak kazandı. Gareth Bale artık bir bek değil, sol
açıktı.
Ertesi sezon uzun süre unutulmayacaktı. San Siro’da Maicon’u yerle
bir etmesinin de çok büyük etkisiyle ‘Premier League’de Yılın Oyuncusu’
ödülünü alırken Tottenham da Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale çıkmayı
başarıyordu. Redknapp’la çok başarılı sezonlar geçiren Tottenham,
Chelsea’nin Şampiyonlar Ligini kazanmasıyla 4. olmasına rağmen Avrupa
Ligi’ne gidebildi ve Redknapp’la yollar ayrıldı. Bu ayrılık katiyen
hocaya yüklenen bir başarısızlık olmamakla birlikte, Londra ekibinin
başkanı Daniel Levy’nin planlarıyla alakalıydı. Redknapp harika işler
yapmakla birlikte takıma bu aşamadan sonra verecek fazla bir şeyi
kalmamıştı ve geçmiş senelerdeki Juande Ramos tercihine benzer şekilde,
Kıta Avrupası’ndan gelecek vadeden bir futbol çılgını başa getirildi:
Andre Villas-Boas.
Redknapp’ın tempolu 4-4-2 düzeninde Gareth Bale kendini yalnızca
Adaya değil tüm dünyaya tanıtmış oldu. Fakat Levy’nin tercihine paralel
şekilde, bu düzenin bir yerde sınırları vardı ve Bale’i de daha tek tip,
yalnızca sol koridor oyuncusu olarak sınırlıyordu. Her ne kadar
Redknapp yansıtıldığı kadar ‘bilgisiz’ biri olmasa da, gerçek buydu.
Kıtalı hoca yoluyla evrim
Villas-Boas & Bale. Abi kardeş gibi. |
Villas-Boas’ın gelişiyle 4-2-3-1 şablonuna dönen ve Dembele gelene kadar
ciddi orta saha zaafiyeti ve forvette yalnızlık çeken Tottenham, bu
oyuncunun gelişiyle pek çok sorununu çözdü. Buradan sonra da aşama aşama
hocanın kafasındakileri uygulamaya başladılar. Tottenham mükemmel hücum
futbolu oynamaktan ziyade bilinçli oynuyor ve topa sürekli sahip
olduğundan yenilmesi her maç daha da güçleşiyor. Ligde 10 maçtır
kaybetmiyorlar ve bu seride iki maç haricinde %55 topla oynama oranının
altına düşmediler. Tottenham’ın sezon seyrinde uzunca bir süre
4-2-3-1’den tekrar 4-4-2 şablonuna dönmesi ezbere konuşmaya işaret
edebilir, lakin böyle değil. Şablonlar aynı olsa da bu düzende Bale’e
tanınan rol ve takımın oyun şekli bir önceki dönemden daha farklıydı.
Redknapp’la kanat ortalarının daha ağırlıkta olduğu tempolu bir oyun
oynayan Tottenham, Villas-Boas’la daha fazla topa sahip olan ve daha
garantici, daha fazla paslı bir sistemi tercih ediyor. Holtby, Dembele
gibi merkezden kat etmeyi hızlandırabilen oyuncularla hücum oyunlarını
geliştirebiliyorlar ama onlar olmasa dahi kurgunun yarattığı temel
üzerinden yenilmesi güç bir takım oluşturuyorlar.
Bale, Redknapp’la büyüyüp sahneye çıktıktan sonra Villas-Boas’ın yol
göstericiliğinde çok daha geniş perspektifli bir oyuncuya doğru son hız
ilerliyor. Kim bilir, belki de Evra’nın üzerinden kafa vurarak atacağı
goller de yakındır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder