Dünya çapında en çok takip edilen,
en zengin ve rekabeti en yüksek lig Premier League, nihayet bu hafta
sonu tekrardan izleyiciyle buluşacak! İngiliz kulüplerinin
Avrupa'daki tökezlemeleri bir yana dursun; Premier League'in marka
değeri, maddi gücü ve bununla beraber acımasız yarışma ortamı,
günden güne değerini artırmaya devam ediyor. Bir düşünsenize,
ligi sonuncu bitiren takımın Şampiyonlar Ligi finalisti Atletico
Madrid'e denk bir yayın geliri aldığı; ve en iyi ihtimalle üç
başlı seyreden diğer büyük liglerin aksine, dört ve hatta beş
takımın şampiyonluk hedefiyle sezona girebildiği başka hangi lig
var?
Premier League takımlarının son
yıllarda Avrupa kupalarında yaşadığı ciddi gerileme, çoğu
zaman, yoğun fikstür ve buna karşın kış arası verilmemesi gibi
faktörler; ligin bir başka kulvarda eş zamanlı başarıyı zor
hâle getiren zorlayıcı atmosferi üzerinden değerlendiriliyor.
Lakin esas mesele bu olmayabilir. Keza 5 sene öncesine kadar
Şampiyonlar Ligi yarı finallerine üç takımla giren İngilizler,
tam da Benitez, Mourinho, Queiroz gibi değerli futbol
teknikerlerinin adayı birer birer terk edişiyle ivmesini yitirmeye
başlamıştı. Bir süredir, başta Liverpool olmak üzere, büyük
kulüpler nezdinde 'futbol aklı'nın parlak bir şekilde geri
döndüğüne tanıklık ediyoruz ve daha da ciddileşen maddi
güçleriyle, tekrar en tepelere oynayacakları günler çok uzakta
olmayabilir.
FourFourTwo bu sayısında,
'diğerlerinden ayrı' yedi elit takımın hocalarını, ve en ortada
da van Gaal'i, kapak yaparak sezonu açıyor ve kimilerine göre,
Premier League tarihindeki en çekişmeli sezonla karşı karşıya
olabiliriz. Agüero'nun 90+3'te attığı golle şampiyonun
belirlendiği sezondan farklı bir çekişme, farklı bir deneyim bu;
çünkü gerçekten uzun bir süredir, bu denli heyecan verici hocayı
bir arada görmüş değildik. Adrenalini asla düşmeyen, fakat
kalitesi bir parça eksik kalmaya yüz tutan Premier League,
önümüzdeki sezonlarda bu konuda da fazlasıyla vaatkar olacak gibi
duruyor.
Top 7 ve diğerleri
Manchester City, Manchester United,
Chelsea, Arsenal, Tottenham, Liverpool ve Everton'ın oluşturduğu 7
kişilik ayrıcalıklı grup, çok ciddi bir sürpriz olmadığı
takdirde, takvimin çok büyük bölümünde ilk 7 sırayı kimseye
kaptırmayacak. Saha içi organizasyonları ve ekonomik güçleriyle
diğer takımlardan en az bir gömlek üstün duruyorlar; ve
geçtiğimiz 5 sezonda, bu monopolü bozma başarısına erişen
yalnızca iki takım, 09/10'da Aston Villa ve 11/12'de Newcastle
United vardı. Diğerleri için tablo 8. sıradan başlıyor.
Daha önce Blackburn ve Fulham ile
ligin üst yarısına çıkan Mark Hughes'un yeniden şekillendirdiği
Stoke City, ve her şeye rağmen Newcastle United, ligin geri
kalanı arasında bir parça öne çıkan iki takım olarak
düşünülebilir. Onları peşi sıra, kaotik bir sürecin ardından
özüne dönme arayışındaki Swansea, yaptığı tüm satışlara
karşın altyapısında hâlâ bir o kadar oyuncu olan, artık
Eredivisie destekli Southampton ve senelerdir sağlıklı bir birinci
tercih forvet oyuncusuna sahip olamadan sezonu açan West Ham takip
ediyor; ve bilhassa da, seneler önce şimdinin Everton hocası
Martinez'de yaptığı gibi, kulüp içinden oyuncu Garry Monk'u
takımın başına getiren Swansea merakla bekleniyor. Sunderland'le
Hull City'i bir kenara ayırırsak, kalan takımlar, lige yeni
yükselenler ve adanın uyuyan devi Midlands bölgesinin takımları
West Brom'la Aston Villa için, zorlu bir ligde kalma mücadelesi
olacak. Her şeye rağmen, bu 13 takımın arasındaki puan farkları
şaşırtıcı derecede düşük düzeyde seyredebiliyor ve örneğin
iki hafta üst üste kazanan takımın, dört sıra birden atladığına
tanık olabiliyorsunuz.
Chelsea
-Bu yaz nasıl geçti?
Chelsea için, aynı daha sonra
Manchester City için söyleyeceğimiz gibi, hemen hemen kusursuz
geçen bir yaz transfer dönemi oldu. Önceki sezon her fırsatta
'yeniden yapılandıklarını' ifade eden Mourinho; sol bek, orta
saha ve forvet olmak üzere takımın açık bir şekilde görülen
tüm eksiklerini tatmin edici transferlerle giderdi ve diğer yandan,
Lukaku, David Luiz gibi takımda düşünmediği oyunculardan önemli
kârlar elde etti. 1 senelik süratli ve başarılı bir değiş
tokuş sürecinin ardından, Chelsea tekrardan büyük ölçüde
'Mourinho takımı' hâline geldi.
-Önümüzdeki sezondan neler
bekliyoruz?
Mourinho'nun meşhur 'ikinci
sezonları'nın emrettiği üzere, şampiyonluk. Lig Kupası'nda
Sunderland'e elenmelerinin ardından, o bildiğimiz, istemediği
takdirde rakiplerine yenilmeyen Chelsea'ye dönüş yaptılar fakat
gerek o tarihten önce ve gerekse de sonrasında, aşamadıkları bir
problem vardı. Chelsea, orta sıra takımlarına karşı oynadığı
maçlarda çok kritik puanlar ve belki de şampiyonluğu kaybetti. Bu
yaz yapılan transferlerle iki adet saf bek oyuncusuna, orta sahada
daha önce sahip olmadıkları bir derin oyun kurucu rolüne ve
'bitirici' bir forvete sahip oldular. Mourinho geçtiğimiz Mayıs
ayında, isim de vererek Diego Costa gibi bir 'bitirici'ye
ihtiyaçları olduğunu söylüyordu. Zayıf rakiplere karşı yeni
silahları, üstüne koydukları kademeli pres anlayışı ve
Courtois'nın gelişiyle ancak daha da güçlenen savunmalarıyla,
Chelsea bu sezon her kupanın adayı.
-Hangi oyuncu öne çıkabilir?
Hazırlık kampında gösterdikleriyle
Cesc Fabregas fazlasıyla heyecan verici duruyor ve ne Hazard, ne de
Diego Costa, bu sezon en çok bahsedeceğimiz oyuncu sahiden de
Fabregas olabilir. Barcelona ve İspanya milli takımında topa sahip
olma oyunu içinde değersizleşen Fabregas, Chelsea'de Matic'in
yanında yer aldığı iki kale arasında gidip gelen, derin oyun
kurucu ve geç ceza sahası koşucusu rolüyle Arsenal günlerindeki
etkinliğine kavuşabilir. “Orta sahamıza yeni bir boyut
kazandırmak istiyoruz ve Fabregas bunun için aradığımız tipte,
benim '7 numara' şeklinde tanımladığım bir oyuncu. 6 numara
değil, ama 8 de değil; ikisinin arası ve bazen ikisi de. İşte
aradığımız bu.” diyor Mourinho.
Manchester City
-Bu yaz nasıl geçti?
Manchester City'nin transfer
hedeflerini, hem geçtiğimiz yaz hem de bu yaz herkesler biliyordu;
lakin bu seferkiler bir önceki sezona kıyasla çok daha geç bir
zamanda sonuca ulaştılar. Joe Hart'a değerli bir rakip veya
Hart'ın 'yerine' bir kaleci, yeni bir savunmacı ve orta saha
ihtiyacı geçen sezonun açık bir şekilde gösterdiği ihtiyaçlar
arasındaydı ve hâlihazırda Fernando, Mangala ve Caballero'nun
isimleri de uzun bir süredir gündemi işgal ediyordu. Özellikle de
Kompany'nin yokluğunda City savunması bambaşka bir dengesiz hâl
alıyor; Mangala'nın gelişi, en az Nastasic'in dönüşü kadar
önemli olacak.
-Önümüzdeki sezondan neler
bekliyoruz?
Manchester City, 4-4-2 dizilimini
korkutucu derecede iyi kullanıyor. Geçen sezonun büyük kısmını
sakat geçiren hücum oyuncularının sağlıklı kalması ve yeni
transferlerin istenilen şekilde adapte olması durumunda,
agresifliklerini sezonun daha büyük kısmına ve daha kusursuzca
yayma imkanı bulacaklar. Kanatlarda oynayan oyuncuların akıllıca
merkeze kıvrılışlarıyla Latin usülü bir 4-2-2-2'ye dönüyorlar
ama bunu bir İngiliz takımının gerçekleştirebileceği direktlik
ve hızla yapıyorlar. City, gole en hızlı yoldan ve bazen de en
basit şekilde, örneğin ortalarla gitmeyi, çok kolaymış gibi
gösteriyor ve denebilir ki, tüm Avrupa'da bu işi onlardan daha iyi
yapanı yok. Çok iyi bir sezon geçirecekleri muhakkak, ama ne kadar
ileri gidebileceklerini biraz da Yaya Toure'nin büyük maçlardaki
pozisyon disiplini belirleyecek.
-Hangi oyuncu öne çıkabilir?
Bu kısmı tahmin etmek biraz zor, ama
olağan şüpheliler Yaya Toure, Agüero, Silva gibilerin dışında
birini söylemek gerekirse, bu oyuncu Stevan Jovetic olabilir.
Sakatlıklarla geçen ilk yılında hanesine koca bir sıfır
yazılmıştı, fakat özellikle de sezonun ilk bölümünde
fazlasıyla şans yakalaması bekleniyor. Jojo'nun Negredo'nun
yaptığı gibi parlak bir başlangıç yapması gerek, kendini
kanıtlaması için çok önemli bir sezon.
Arsenal
-Bu yaz nasıl geçti?
Arsenal'in satıcı kulüp değil,
alıcı kulüp rolünü oynadığı ve çok önemli paralar
harcayarak yıldız transferi gerçekleştirdiği bir başka yaz.
Arsenal, bundan böyle gerçekten gözüne kestirdiği bir oyuncuyu,
gerekirse piyasasının üstünde bir meblağ ödemeyi de göze
alarak kadrosuna katabilecek güçte. İşte karşınızda, Calum
Chambers. Arsenal'in The Invincibles'den bu yana en derin kadroya
sahip olduğundan bahsediliyor ama hâlâ bir stopere ve eğer Wenger
de uygun görürse, bir defansif orta sahaya ihtiyaçları var. Yine
de bu yazın en başarılı işi, Almanya milli takımının fitness
koçu Shad Forsythe ve ekibinin transfer edilmesi olabilir.
-Önümüzdeki sezondan neler
bekliyoruz?
Arsenal geçen sezonun sonunda FA Cup'ı
kazandığında, kupasız geçen kemer sıkma döneminin sona
erdiğini müjdeliyordu. Bu yıl, hiç değilse, ligi rahat bir
şekilde üçüncü sırada bitirecek konuma ulaşmalı ve
Şampiyonlar Ligi'nde son 16'dan bir yukarısına geçebilmeliler.
Keza önceki sezonlarda Arsenal'i yarı yolda bırakmış olan
meselelerin hemen hemen hepsi, artık geçerliliğini büyük ölçüde
yitirmiş gözüküyor. Pek çok kulvarı aynı anda götürebilecek
nitelikte geniş bir kadroları var; geleneksel sakatlık sorunlarını
elden geçirecek yeni bir ekiple çalışıyorlar ve lider karakterli
birden fazla oyuncuya, en başta da Aaron Ramsey'e sahipler. Fakat
bu sezon içinde en fazla öne çıkacak olan konu, 'esneklik' olacak
gibi duruyor. Arsenal, maçtan maça farklı dizilim ve stratejilere,
örneğin Community Shield maçında olduğu gibi üç orta sahalı
düzene, veya Alexis Sanchez'i en uca yerleştirdiği bir başkasına
kolayca geçebilecek bir kadro yapısına sahip.
-Hangi oyuncu öne çıkabilir?
Geçtiğimiz sezon kaldığı yerden
devam etmeye hazırlanan Aaron Ramsey'nin, başka bir boyuta, 5 yıl
öncesinin Cesc Fabregas'ı seviyesine çıkacağı bir sezon bizi
bekliyor olabilir. Arsenal'ı tepetaklak eden sezon ortasındaki
sakatlığı nedeniyle yalnızca 1700 dakika süre aldığı sezonu
10 gol ve 9 asistle bitirmişti; sağlıklı kalması hâlinde,
sözünü ettiği Lampard ve Gerrard ölçeğindeki orta saha golcüsü
istatistiklerine ulaşması aslında o kadar da zor gözükmüyor.
Arsene Wenger, bu yazın en güzel hikayelerinden birinde, Ramsey'nin
geçen sezon gerçekleştirdiği sıradışı çıkışı şöyle
anlatıyordu: “Bir gün Aaron'ı karşıma aldım ve ona şöyle
dedim: 'İnsanların senden hoşlanmadıklarına inanmıyorum. Ama şu
an için, oyun tarzını beğenmiyorlar.' Daha basit şekilde
oynaması gerekiyordu. Ve sonra, bambaşka bir oyuncu olarak geri
döndü. O konuşmayı yaptığımız gün, bunu başarabileceğini
biliyordum.”
Manchester United
-Bu yaz nasıl geçti?
Manchester United'da Sir Alex Ferguson
sonrası hayat asıl şimdi başladı: Louis van Gaal'e merhaba
deyin! Karakteri, medyayla ilişkisi ve dehası üzerine her gün
yeni bir yazıya denk gelebildiğimiz şu günlerde, van Gaal
şüphesiz ki ligin yeni en popüler ismi oldu. Adeta karşısındakini
hazır ola geçiren kendinden emin ses tonu ve keskin üslubuyla,
basın toplantılarında hiçbir soru işaretine yer bırakmıyor ve
bu arada, United'ın içinde bulunduğu durumun net bir profilini
ortaya koyuyor. Parlak hazırlık maçı performanslarına karşın,
en azından iki veya üç yüksek bedelli transfere çok net biçimde
ihtiyaç duyan Manchester United'ın fazla ağır davrandığını
düşünebilirsiniz; ama emin olun, bu sefer geçen yazki gibi
olmayacak. Ne yaptıklarını biliyorlar. van Gaal, kadronun
hâlihazırda şişkin ve dengesiz olduğuna vurgu yaparken,
transferde acele etmeyeceğini belirtiyordu: “Ferguson'ın yerine
geçmek daha kolay olacaktı. Parçalanmış bir takım
devralıyorum!”
-Önümüzdeki sezondan neler
bekliyoruz?
Avrupa'da yer almamanın ne büyük bir
avantaj sağladığını önceki sezon Liverpool ile tecrübe
etmişken, her türlü olumsuzluğa karşın, van Gaal destekli
United'ın kendini ilk dört sıra içine atamaması büyük bir
hayal kırıklığı olacak. Hazırlık kampının büyük kısmında
3-5-2 dizilimini kullandılar ve öyle gözüküyor ki, van Gaal'in
ifade ettiği şekliyle 'özel kanat oyuncuları olmayan' Manchester
United'ın mevcut kadrosu için, şimdilik en doğru strateji bu.
Aynı Hollanda Milli Takımı'nda olduğu gibi, ikili gruplar hâlinde
oynadıklarında defoları ortaya çıkan fakat üçlü savunmada
dengeli bir 'ünite' oluşturabilme ihtimalleri doğan Smalling,
Jones ve Evans; ayrıca da yeniden serbest merkez rolüne kavuşan
Mata için, 3-5-2 sahiden umut verici duruyor.
-Hangi oyuncu öne çıkabilir?
“Antrenmanlarda futbolcuların
bacaklarını değil, beyinlerini çalıştırıyorum.” diyen van
Gaal, Roma karşısında 2-0 öne geçiren golde Rooney'nin Mata'ya
orta sahadan asistini örnek gösteriyordu. “Bu pas inanılmazdı!
Bunu beyniyle yaptı ve Mata da beynini kullanarak tam o anda doğru
yere koşuyordu.” Özellikle son yıllarda, İngiliz oyunculara has
bir şekilde taktik zekasının yetersizliği, uzun paslarını
akılsızca göndermesi ve potansiyelini harcadığı eleştirileriyle
hedef tahtasına oturtulan Wayne Rooney'nin, hak ettiği saygıya
ulaşması için van Gaal çok ama çok değerli bir fırsat. Wazza,
geçtiğimiz günlerde takım kaptanlığına getirildi ve belki de,
Rafa Benitez'in yönlendirmeleriyle dünya çapında başka bir üne
kavuşan Steven Gerrard gibi, kariyerinde yeni bir sayfa açmaya
hazırlanıyor.
Liverpool
-Bu yaz nasıl geçti?
Liverpool'daki ilk sezonu sırasında
Brendan Rodgers, karşılaştığı bir yığın zorluktan
bahsederken, “Menajerliğin problemi şurada: uçağı aynı anda
yapmanız ve uçurmanız gerekiyor!” demişti. O günlerde
bahsettiği altı transfer döneminin sonuna geldik ve kabul
etmeliyiz ki, fazlasıyla iyi bir iş başarmış durumda,
fazlasıyla. Liverpool sürekli yeni bir 'challenge'la karşımıza
çıkıyor; sürekli birilerini yanıltmak zorundalar ve bu kez
yapmaları gereken, Luis Suarez'siz ama daha fazla alternatifli
kadrolarıyla, bir yandan Avrupa'da yer alıp diğer yandan bir sezon
daha kendilerini ilk dört sıra içine atabilmek olacak. Liverpool
bu yaz transfer döneminin tüm Avrupa'da en hareketli kulüplerinden
biri ve bütün gerekli pozisyonlar için umut verici, potansiyeli
yüksek transferler gerçekleştirdiler. Bu transferlerin belki de
tamamının ortak özelliğiyse, birden fazla pozisyonda oynayabilen,
oyun bilgisi yüksek oyuncular olmalarıydı. Rodgers böylesini
uygun görüyor.
-Önümüzdeki sezondan neler
bekliyoruz?
Liverpool, Suarez'in ayrılmasıyla gol
yükünü paylaştıracağı yeni oyuncular, yeni roller bulacak ve
bilhassa Daniel Sturridge için çok önemli bir sezon olacak. Pek
dile getirilmese de, Suarez'in varlığı bir yandan takımın geri
kalanını ona göre 'ayarlama' ihtiyacı hissettiriyordu; aynı
Steven Gerrard'ın durumunda olduğu gibi. Bu oyuncular tam olarak
Rodgers'ın kafasındaki 'takım oyuncuları' değillerdi; lakin
reddedilemeyecek düzeyde katkı yapan, hatta en büyük katkıyı
yapan ve bu nedenle uygun bir rol bulunması gereken 'bireysel'ler
olarak öne çıkıyorlardı. Büyük bir hayranlıkla izlediğimiz
geçtiğimiz sezon içinde, 3-5-2'den baklava 4-4-2'ye veya 4-3-3'e
maçtan maça ve dönemden döneme çok iyi geçişler yapan
Liverpool'un, rakiplerine göre en önemli avantajı yine bu özelliği
olacak; fakat bu sefer daha da güçlü bir şekilde, daha iyi bir
'kollektif'le. Liverpool'un 'yeni Tottenham' olmaması için tüm bu
transferleri doğru bir şekilde, doğru zamanlarda harmanlaması
gerekiyor; Rodgers'a yine büyük iş düşecek.
-Hangi oyuncu öne çıkabilir?
Pek çok insan hâlâ, “Eğer Jordan
Henderson 90. dakikada o kırmızı kartı görmemiş olsaydı,
Liverpool son haftalarda şampiyonluğu elinden kaçırmayacaktı!”
diye düşünüyor. Henderson, asla bitmeyen enerjisi ve Rodgers'ın
mentörlüğünde geliştirdiği oyun bilgisiyle, Liverpool'un her
maçında, ki buna hazırlık maçları da dahil, 90 dakika oynuyor
ve sanki onun oynamadığı zamanlarda doğru gitmeyen bir şeyler
olduğunu hissediyorsunuz; sanki bir şeyler eksik. Suarez'in
yokluğuna adapte olacak Liverpool'da, bu sezon yeni bir rol alacak:
ceza sahasına geç koşularını biraz daha sık yapan, daha fazla
hücumu düşünen bir Henderson. “O çok güçlü ve harika bir
takım oyuncusu; asla bencil oynamıyor. Bu sene ceza sahasına daha
fazla girmesini istiyoruz.” diyor Rodgers. Henderson'ın hazırlık
kampındaki gol istatistikleri de hiç fena gözükmüyor. 10 golü
aşacağı bir sezona hazırlıklı olun.
Tottenham
-Bu yaz nasıl geçti?
İstikrarsız hamlelerine alıştığımız
Tottenham için, beklenmedik ölçüde başarılı ve tedbirli bir
yaz transfer dönemi oldu. Kyle Walker'ın geçmeyen sakatlığı ve
Ben Davies'in tam olarak hazır olmaması sebebiyle, sezona
taraftarın bir türlü sindiremediği bek ikilisi Rose ve
Naughton'la başlayacak gibi duruyorlar; lakin gerek bu bölgeye
yapılan transferler gerekse de hazırlık maçı performanslarıyla,
Tottenham doğru yolda ilerleyen bir takım görüntüsü sergiliyor.
Pochettino'nun niçin 'aranan' adam olduğunu sanırım en iyi
açıklayansa, bir Spurs blogger'ına ait şu cümle olmuştu:
“Poch'un çalışma tarzı, Villas-Boas'ın boğucu
organizasyonuyla Sherwood'un sınır tanımayan özgürlüğü
arasında, mükemmel bir noktada duruyor.”
-Önümüzdeki sezondan neler
bekliyoruz?
Tottenham'dan bu seneki beklentimiz ilk
planda başarı; o kutsal, ulaşılmaz dördüncü sıra hedefi
olmamalı. Marcelo Bielsea'dan etkilenmişliği olan bir hoca olarak
bilinen Pochettino'nun, hazırlık kampında ortaya koyduğu, aslında
4-3-3'ü andıran, organize fakat diğer yandan yaratıcı
oyuncularına özgürlük tanıyan 4-2-3-1 dizilimi, önceki sezon
Southampton'ı yakından takip edenler için yabancı gelmeyecek.
Tottenham, oyunu kendi yarı sahasında kurarken kılı kırk yarıyor
ve bu esnada beklerini öne atarken, kanat oyuncularından biri de
üçüncü orta saha gibi merkeze yaklaşıyor. Beklerin öne
çıkmasıyla merkeze doğru hareketlenen ve çoğu zaman birbirine
çok yakın konuşlanan üç hücum oyuncusu, üçüncü bölgede bir
anda gerçekleşen hücumlarla skora gitme yolu arıyorlar. Kısacası
Spurs'ün yeni bir kimliğe kavuşma yılı olacak. Böylece sezon
sonunda gerekli kadro temizliğini de yapmaya başlayabilirler.
-Hangi oyuncu öne çıkabilir?
Bu yıl tüm gözler Tottenham
tarihinin en pahalı transferi Erik Lamela'nın üzerinde olacak,
kuşkusuz. Gıyabında “Aranıyor!” ilanları çıkarılan,
baştan sona kaosla geçmiş önceki sezonda; sakatlıklar, ülkeye
adapte olamama gibi sorunlar yaşamış ve ilk 11'de başladığı
maçlar bir elin parmaklarını geçmemişti. Pochettino'nun kısa
vadedeki en önemli etkisinin, vatandaşı Lamela'yı takıma
kazandırmak olacağına inanılıyor. “10 numara mı olacak, yoksa
kanatta mı oynayacak? Bunu duruma göre değiştireceğiz. Benim
felsefem iyi bir organizasyon içinde oyunculara serbestlik tanımak;
sadece Erik için değil, herkes için.” diyor Pochettino.
Everton
-Bu yaz nasıl geçti?
Bu yazın ana maddesi olan Romelu
Lukaku'nun ipuçlarını, aslında geçtiğimiz Mart ayında vermeye
başlamıştı Roberto Martinez. “Bir transfer döneminde 10,
diğerinde 6 milyon pound harcıyoruz; aslında burada para yok
değil. Hakkımı yaza saklamak, maaşları düşürmek ve genişçe
bir hareket alanı yaratmak istiyorum.” Bonuslarıyla beraber 28
milyon pound'u bulan Lukaku transferi, Martinez tarafından
hedeflerinin büyüklüğünü ortaya koyan 'gerçek bir bildiri'
olarak tanımlanıyor. Hocanın ESPN'de Dünya Kupası yorumculuğu
yaptığı süreçte övgülerini eksik etmediği, 'Messi'yi kitleyen
adam' Muhamed Besic, yazın bir diğer önemli transfer hamlesi.
Everton'daki optimist hava aynı Martinez'in ilk geldiği günkü
gibi taze, ve bir an için yazının merkezine kendimizi koymamız
gerekirse, eğer en büyük başarıların peşinden koşmuyor ve
geniş kitle kulüplerinden hoşlanmıyorsanız, Everton Premier
League'in tartışmasız en harika takımı. Martinez de öyle.
-Önümüzdeki sezondan neler
bekliyoruz?
Everton'ın bu sezon ligdeki hedefi,
geçtiğimiz sene başladığı 'topa sahip olma' oyununu daha da
mükemelleştirmek ve en iyi ihtimalle Tottenham'ın üzerinde
bitirmek olmalı. Martinez'in açıklamalarına bakılacak olursa,
tamamen lige yoğunlaşıp ilk dört sırayı zorlamak yerine Avrupa
Ligi'ne gerekli önemi vermeyi, ve belki de, bu kupayı kazanmayı
istiyorlar. Düşük gelirleri ve uzun yolculukları nedeniyle
İngiliz takımlarının mütamediyen reddettiği Avrupa Ligi'ne
farklı, alışılmadık bir yaklaşım bu. Ama Wigan'ın
başındayken, küme düşme hattındayken bile FA Cup'ı göz ardı
etmemiş ve en sonunda Manchester City'i finalde yenerek mucizevi bir
başarıya imza atmışlardı. Çünkü futbol bir kupalar oyunu, ve
bunlara ihtiyacınız var. 'Futbol kulüpleri inşa etmekten büyük
zevk aldığını' söyleyen ve takım çalıştırmaya asla yalnızca
saha içi odaklı bakmayan Martinez için, Everton rejiminin bir
başka heyecanla beklenen yılı.
-Hangi oyuncu öne çıkabilir?
Belki bazıları tercihini Ross
Barkley'den yana kullanacak; ama bu başlığın kahramanı Romelu
Lukaku olmalı, başka kim olacaktı ki? İmza sonrasında, “Rom,
potansiyeliyle dünya futbolundaki en iyi 9 numara tercihi. İlerleyen
yıllarda çok özel bir oyuncuya evrildiğini göreceksiniz ama
çalışmaya ve standardını korumaya devam etmesi gerekiyor.”
diyordu Martinez. Sürekli ilk 11'de oynamak isteyen Lukaku için,
harika bir ilişki kurduğu ve derin saygı duyduğu Martinez'in
takımına geri dönmek fazlasıyla kolaydı. “Roberto Martinez
transferimdeki esas sebep, o harika bir hoca.” Lukaku'nun
istikrarlı olarak 20 golün üzerine çıkan bir oyuncu olma zamanı
sizce de gelmedi mi?
* * *
Tahmin
1 - Chelsea
2 - Manchester City
3 - Arsenal
4 - Manchester United
5 - Liverpool
6 - Everton
7 - Tottenham
8 - Stoke City
9 - Newcastle United
10 - Swansea City
11 - West Ham United
12 - Sunderland
13 - Southampton
14 - Hull City
15 - Aston Villa
16 - Queens Park Rangers
17 - Leicester City
18 - West Bromwich Albion
19 - Crystal Palace
20 - Burnley
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder