Tüm yaz manşetleri
süsleyen Gareth Bale'in aksine, Mesut Özil'in ismi son güne kadar
adada hiç geçmemişti. Belki Arsenal de böyle bir fırsatın
doğacağını beklemiyordu. Ancak ilginç bir şekilde, Gareth
Bale'in Tottenham'dan Real Madrid'e transferi bu iki kulüpten daha
fazla Arsenal'e yaramış oldu.
Mesut Özil, Arsenal'de
yeni dönemin müjdecisi. Emirates sonrası titizlikle planlanan
yüksek harcama döneminin ilk 'çilek' transferi. Üstelik
Galatasaray'ın sistem değiştiren çileklerinin aksine, bir süredir
iyiye giden yapıyı bozmadan, onunla bütünleşerek en iyiler
arasına taşıyabilecek bir isim. Mourinho'ya göre, Arsenal
şampiyonluk adayları arasına girdi bile.
Tüm ihtişamına ve
haklılığına karşın, Mesut Özil kimilerine göre 'lüks' bir
transfer. Daha önceki transfer hedeflerinin de gösterdiği üzere,
forvet rotasyonunun orta sahadan zayıf olduğu açık. Ancak bu
durum, takımın bir sonraki seviyeye forvet transferiyle
atlayacağına dair tek başına kanıt oluşturur mu?
Wenger'in yaz boyu
yaptığı açıklamalara ve transferdeki titizliğine göz
attığımızda, bu düşüncede olmadığını ve çok haklı
noktalara değindiğini göreceğiz. Arsenal'in geçen yıldan
itibaren girdiği saha içi yapılanması, bu yaz boyunca söylenenler
ve yaşananlar beraberce okunduğunda, esas alınması 'gereken'
oyuncu tipinin en başından Suarez veya Higuain değil, Mesut Özil
olduğu fikri daha fazla ağırlık kazanacak. Bu esnada oyuncunun
saha içinde ne gibi değişiklikler getireceğinden bahsedeceğiz.
İngilizlerin yaşadığı
heyecanın tarifi çok kolay değil. Mesut Özil, Premier Lig'e hoş
geldi.
Yıldızını arayan
Arsenal
Arsenal'de
bu yazın ana maddesi transfer rekorunu kimin kıracağı idi. Böyle
bir şeyin gerçekleşmeme ihtimali üzerinde ise hiçbir zaman
durulmadı. Hedef oyuncular bir bir başka takımları tercih ediyor
ve yaz hayal kırıklığıyla geçiyorken, tarihler 17 Ağustos'u
gösterdiğinde Arsene Wenger'den şaşırtıcı bir açıklama
geldi: “Eğer şu anda sahip olduğumuzdan daha iyi oyuncular
getirebilirseniz, söz veriyorum, hemen yarın onlarla
ilgileneceğiz.”
Arsenal'in genel transfer politikasını olduğu kadar, bu yazki 'yıldız avı'nı da en iyi şekilde özetleyen açıklama buydu. “Wilshere'in süper bir oyuncu olduğunu söyleyip neden ondan daha iyi bir oyuncu almadığımızı sormanız doğru değil.” diyordu Wenger. Takım içi harmoni, o ufak dengeler onun en önem verdiği konuyken, Arsenal'in alacağı o büyük oyuncu da çok başka bir boyutta olmalıydı. Higuain çok değerli bir futbolcuydu, ama Arsenal'in Napoli ölçüsünde ona ihtiyacı yoktu. Gelişme hâlindeki bir Giroud'nun önünün yıldız transferiyle kesilmesi, ancak gerçekten ikna edici bir isimle olabilirdi ve buna en yakın kişi olarak bir zamanlar Suarez öne çıkmıştı. Liverpool satmamakta direnince, Wenger ileriki günlerde şöyle bir açıklama yaptı:
“Eğer
bizim oyun stilimize uyum sağlayabilecek oyuncuları ekleyebilirsek,
emin olun bunu yapacağız. Bunu başarmak için gerçekten çok
yoğun çalışıyoruz, ama eğer başaramazsak sırf bir şeyler
yapmış olmak için saçma bir işe girmeyeceğiz. Mantıklı olanı
uygulamaya çalışıyoruz, hepsi bu. Takım ruhuna, oyuncular
arasındaki bağların önemine derinden inanan biriyim. Kadromdaki
herkes özel ve eğer yeni birini getirmek istiyorsam, o da özel
olmalı.”
Nihayetinde,
Arsenal 'o' oyuncuyu bulmayı başardı. Mesut Özil, başlı başına
büyük bir transfer başarısı olması yanında, kadro mühendisliği
açısından da kusursuz bir iş. Suarez'in terfisiyle potansiyeli
kısıtlanacak Giroud veya Gustavo'nun alınmasıyla statikleşecek
orta saha kurgusu gibi durumların aksine, Mesut Özil tam da
Arsenal'in sahip olduğuna uyan yeni bir parça, gerçekten 'özel'
bir transfer.
Özil'in
eklendiği takım: reforme Arsenal
Teknik kadroya yapılan Steve Bould takviyesiyle, Arsenal geçtiğimiz
sene farklı bir yola girdi. Pat Rice'ın emekliliğini istemesi
üzerine yeni bir asistan bulma zorunluluğu doğan Wenger, tercihini
kulübün eski savunma oyuncularından olan Bould'dan yana
kullanmıştı. Pek alışılmadık şekilde, ligi en az gol yiyen
ikinci takımı olarak bitirdiler. Zaman içinde de, serbestçe akan
savruk Arsenal'in yerini çok daha mekanik, ne yaptığını bilen
bir takım aldı. Wenger, Arsenal'in bu oyununu 'çok çabuk
kombinasyonlara' dayalı olarak tanımlıyor.
Diğer yandan, bu 'çabuk kombinasyonlara' ve 'mekanikliğe' dayalı
oyunun, elbette Ferguson'ın Manchester United'ına benzer bir hâli
yok. Bir Wenger takımı olmanın getirisi olarak, çok yüksek
oranda oyuncuların saha içi yer değiştirmelerine dayanıyorlar.
Esnekliklerini kaybetmiş değiller, fakat buna yüksek düzeyde
eklenen pozisyon alma bilincini eklediler. Aynı Dortmund
gibi,savunma pozisyonunda 4-4-1-1 şeklinde diziliyorlar; hücumda da
4-2-3-1 üzerinden geçişleri kolayca yapabiliyorlar. 8 gol
yiyebildikleri maçlardan sonra, bir ayarlama yapılması gerekmişti.
Jamie Carragher ve İngiltere'nin en iyi TV analisti Gary Neville Arsenal'in paramparça olduğu Aston Villa maçını yorumluyor. Arteta'nın yokluğunda rollerin kavranamaması; transferin bir türlü gelmemesi sonucu taraftardaki gerginlik ve Villa'nın cezalandırıcılığıyla birleşince maç 'Spend some fucking money Arsene' ile kapanmıştı. Halbuki Arsenal o kadar kötü bir takım değildi, sezon öncesi de epey umut dağıtmıştı.
Böyle bir yapıya giren Arsenal'de, orta saha kurgusu da değişti.
Örneğin takımın en değerli 'defansif' orta saha elemanı Mikel
Arteta oldu. Arteta'nın sakatlığında bu rolü yapan isimse Ramsey
idi. Gücünü orta sahasının esnekliğinden ve çift yönlülüğünden
alan Arsenal, 'defansif orta saha' rolünü pas yüzdesi yüksek ve
pozisyon bilincine sahip orta saha oyuncularından biriyle
karşılamaya başladı. Fazlasıyla 'disiplinsiz' Wilshere şimdilik
bu rolü yapamaz, ancak Arteta ve Ramsey yapabiliyor. Orta saha
oyuncularının birbirini anlama becerisinden, homojenliğinden güç
alan Arsenal, onların kombinasyon becerileriyle rakiplerine üstünlük
sağlıyor. Örneğin bu haftaki Kuzey Londra derbisinin hikayesi,
'yaratıcı' Arsenal'in mi yoksa 'güçlü' Tottenham'ın orta
sahasının mı üstün geleceğiydi, fakat pek de beklenmeyen bir
şey oldu. Arsenal'in rakipten çalınan toplarda da (tackle) 27'ye
13 üstünlüğü bulunuyordu. Aaron Ramsey her geçen gün
büyüyorken, -maçı 7 tackle ile tamamlamış- Wenger'in defansif
orta saha transfer etmeme ısrarını saygıyla karşılamalıyız.
Özil'in
yeri
Görmeyen kalmasın. |
Mesut Özil, geçtiğimiz sene ligin en iyileri arasına giren Santi
Cazorla'nın yerini alarak, üçüncü bölgedeki ana belirleyici,
link oyuncusu görevini üstlenecek. Bunun iki anlamı var.
Birincisi, oyunu 'çok çabuk kombinasyonlara' dayanan Arsenal'in,
hücum gücü için en kritik ikinci rolde -birinci rol Walcott'ın-
Cazorla'nın bile üstüne ekleme yapabilmiş olması. İkincisi ise
Cazorla'nın sola geçmesine bağlı olarak Arsenal'in daha net bir
'asimetrik' şekil kazanması ve kaydırmalara bağlı olarak kadroda
yaratılacak ek derinlik. Bu iki maddeyi yeni bir paragrafla
genişletelim.
Theo Walcott'ın sağ kanattaki kaleye direk giden veya takıma en
verebilen oyunu senelerdir Arsenal'in en değerli silahı olageldi.
Bununla beraber Arsene Wenger'in kanatlarda ters ayaklı oyuncu
bulundurma ve Walcott'la beraber daha belirginleşen, kanatları
farklı özelliklerle kullanma alışkanlığı bilinir. Örneğin
oyun kurulumu kanatlara eş olarak dağıtılmaktansa genelde sol
üzerinden kurulur ve bu bölgeden atılan çapraz paslarla Walcott
hareketlenir. Tam tersi de olabilir. Jenkinson'ın sağ bek oynadığı
dönemde oyun sıklıkla onun üzerinden kuruluyor ve top soldan
koşan Gibbs'in önüne yuvarlanıyordu.
Rosicky'nin merkeze geçmesiyle Tottenham karşısında solda başlayan, sürekli içe kat ederek Giroud ve Walcott'a bu pasları atan, gerektiğinde orta sahayı dörtleyerek rakibi bozan Cazorla maçın diğer önemli ayrıntısı idi. Esasında, Arsenal geçtiğimiz senenin sonunda inanılmaz bir form tutturup dördüncülüğü alırken de, Rosicky'nin merkeze yerleşmesi ve Cazorla'nın kanada geçmesi söz konusu olmuştu. Solda başlamak Cazorla'nın performansını bireysel olarak daha iyiye götürmese dahi takıma çok olumlu yansıyor ve muhtemelen, Mesut Özil'in varlığıyla onun soldaki performansı da daha iyiye gidecek. Oyununu inanılmaz bir olgunluğa ulaştırarak takıma her girdiğinde ayrı bir katkı yapan Rosicky, stili gereği daha çok dikey yer değiştirmeler, dikey gidiş gelişler yaparken Mesut'un yer değiştirmeleri esas olarak yatay eksende gelişir. Dolayısıyla, Rosicky'le oynadığında topla merkeze kat eden Cazorla'nın aksine Mesut'un sol kanada yaptığı zamanlı koşularla merkezdeki boşluklara topsuz koşular yapan bir Cazorla'yı daha sık görebiliriz. Podolski sol kanattan apayrı bir 'direkt'lik katıyordu, fakat 'Arsenal yolu'yla oynamak daha ziyade bu şekilde bir orta saha orjinli oyuncu kullanmaktan geçiyor.
Rosicky'nin merkeze geçmesiyle Tottenham karşısında solda başlayan, sürekli içe kat ederek Giroud ve Walcott'a bu pasları atan, gerektiğinde orta sahayı dörtleyerek rakibi bozan Cazorla maçın diğer önemli ayrıntısı idi. Esasında, Arsenal geçtiğimiz senenin sonunda inanılmaz bir form tutturup dördüncülüğü alırken de, Rosicky'nin merkeze yerleşmesi ve Cazorla'nın kanada geçmesi söz konusu olmuştu. Solda başlamak Cazorla'nın performansını bireysel olarak daha iyiye götürmese dahi takıma çok olumlu yansıyor ve muhtemelen, Mesut Özil'in varlığıyla onun soldaki performansı da daha iyiye gidecek. Oyununu inanılmaz bir olgunluğa ulaştırarak takıma her girdiğinde ayrı bir katkı yapan Rosicky, stili gereği daha çok dikey yer değiştirmeler, dikey gidiş gelişler yaparken Mesut'un yer değiştirmeleri esas olarak yatay eksende gelişir. Dolayısıyla, Rosicky'le oynadığında topla merkeze kat eden Cazorla'nın aksine Mesut'un sol kanada yaptığı zamanlı koşularla merkezdeki boşluklara topsuz koşular yapan bir Cazorla'yı daha sık görebiliriz. Podolski sol kanattan apayrı bir 'direkt'lik katıyordu, fakat 'Arsenal yolu'yla oynamak daha ziyade bu şekilde bir orta saha orjinli oyuncu kullanmaktan geçiyor.
Yazının gidişatına uygun olarak Walcott veya Cazorla'dan birini koymam daha uygun olurdu, ama Rosicky'i pas geçemedim. Bu takımda hayran olunası pek çok topçu var, ama ben bu adamı bir ayrı seviyorum. Ramsey'e de bu sene başlayan dilenme durumum söz konusu; Cazorla'ya, Arteta'ya hepsine ayrı bir saygım var fakat Rosicky başka. Neyse, ne diyorduk? Konuyu (Mesut Özil) çok daha ayrıntılı ele alan yazılar arasından dördünü seçtim. İlgisi olana. 1) Analyzing Arsenal 2013/14. Kesinlikle birinci sırada, ve epey uzun. 2) O kadar derinlemesine girmeden, net bir şekilde, Özil ne getiriyor? 3) Blog günlerinden takipçisi olduğum Adam Bate yazmış, kimin Özil'e ihtiyacı yok ki? (biri lüks mü dedi?) 4) Özil'i aldık, fakat transfer sezonu gerçekten iyi mi geçti demiş. (Çıkarımlara katılmakla beraber, eleştiri seviyemi daha önceki Wenger savunmama bağlı olarak aşağıda tutuyorum. Evet, hocanın zaafları var.) |
Arsenal, Mesut Özil transferiyle hem sol hem de merkez orta saha
bölgelerinde ilk 11'inde çok önemli eklemeler yapmakla kalmıyor,
bir oyuncuyu da kulübeye göndererek önemli bir derinlik kazanıyor.
Yine de, Arsene Wenger'in en büyük transferini bu kadarla
sınırlamak sanırım çok da doğru olmayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder