Hayatım Futbol 118. sayıda.
Roberto Mancini ve Jose Mourinho'nun
futbola bakış açıları birbirinden epey farklılık gösteriyor.
Ama bu farkı ortaya koymak için, alışıldık yolların çok da
yeterli olmadığını düşünüyoruz. İki hocanın favori
dizilimleri veya oyun tarzları yerine, ilgiyi antrenman metotlarına
çekerek çok daha fazla şey anlatmak mümkün olabilir. Mourinho,
antrenmanları 'fikirleri pratiğe dökmek için en iyi yol' olarak
tanımlıyor. Biz de buradan başlayacağız.
Jose Mourinho
Chelsea dergisinin Ocak 2014 sayısında,
Jose Mourinho'nun 'metodoloji'sini anlattığı bir bölüm yer
alıyor. “Farklı düşünce biçimleri var. Bazıları taktik,
bazıları fiziksel çalışmaya ağırlık veriyor.” diyor
Mourinho. “Ama bunun yanında 'global' bir metottan söz
edebilmeliyiz ve sanırım bunu dünyada ilk uygulayanlardan biri
benim. Her çalışmada taktiksel, fiziksel, teknik ve psikolojik
olmak üzere dört ayrı unsuru göz önünde bulunduruyoruz.”
Jose Mourinho'nun ele aldığı konular
yalnızca futbola değil, herhangi bir iş sektörüne de kolaylıkla
entegre edilebilir duruyor. Burada, futbolun geldiği
profesyonellikten farklı bir durum var. Kuşkusuz en az Mourinho
kadar profesyonel olan Pep Guardiola'nın, en azından bir bölümde
tutkuyla futbol taktiklerinin geçmişinden bahsettiğini
görebilirdiniz. Ama Jose Mourinho bunu tercih etmiyor. Onun futbolla
ilişkisinde, oyuna 'duygusal' bir bağlılığın izlerini
bulabilmeniz hiç kolay değil. Üst düzey futbolcular yaratırken
izlediği yol, size bilhassa şaşırtıcı gelebilir.
Mourinho metotları üzerine çok daha fazlasını içeren doyurucu ve keyifli bir yazı için Blizzard dergisinin 8. sayısındaki "Mourinho's Cult of Personality" yazısına bakabilirsiniz. Mourinho'nun ilgi duyduğu 'beyin merkezli öğrenme' metotunun öncülerinden Michel Bruyninckx üzerine doyurucu bir yazı için de şurası. Bruyninckx, artık Milan için çalışıyor. |
Mourinho, oyuncuların zihnini manipüle
etmekle işe başlıyor. Düşüncesi şu: Söylediklerimin aslında
kendi fikirleri olduğuna inanırlarsa, o zaman bana tamamen bağlı
olabilirler. Bu yöntem, 'yönlendirilmiş keşif' olarak
adlandırılıyor. “Bu teoriyi pratikte uygulamak çok kolay değil.
Özellikle de sizden, otoriteden gelen emirleri kolaylıkla kabul
etmeyecek elit oyuncularınız varken. Antrenmanları belirli bir
düzene göre inşa ediyorum ve zamanla, zamanla onlar da aynısını
hissetmeye başlıyorlar. En sonunda, hepimiz aynı sonuca
varıyoruz!” diye açıklıyor. Ibrahimovic, Drogba gibi
oyuncularla kurduğu ilişkiye bakarsak, oldukça başarılı da
olmuş.
Bu aşamadan sonra yapılan, bir nevi
'omurilik hafızası' deneyi. Bu tabir, bisiklet sürmek, örgü
örmek gibi, bir kez öğrendikten sonra çoğunlukla düşünmeden,
bilinçsizce yaptığımız hareketler için kullanılıyor.
Mourinho'nun en temel fikri de bundan çok farklı değil. 'Tactical
Periodization' adıyla bilinen analitik yaklaşımında, futbolu dört
aşamaya bölen değerli bir bölüm yer alıyor. Oyun; savunma,
savunmadan hücuma geçiş, hücum ve hücumdan savunmaya geçiş
olmak üzere dörde bölünmüş. Oyuncuların maç içinde bu
'aşama'ları kendi başlarına fark etmeleri, daha doğru ifadeyle,
'hatırlama'ları isteniyor. Çünkü Mourinho bu senaryoları onlar
için antrenmanlarda çoktan oluşturmuş bile! Bu antrenmanlar
sıklaştıkça, maç içindeyken aniden antrenmandaki yerleşimler
göz önüne gelip hatırlanabiliyor ve futbolcuların tepkisi çok
daha çabuk gerçekleşiyor. Yani bir robot gibi oluyorlar. Ya da
acaba öyle mi?
Mourinho, bu sonuca varmaya karşı
çıkıyor. Bu öğrenim metoduyla robot gibi tahmin edilebilir
değil, fakat kendi üzerindeki 'kontrol'ü arttırmayı başarmış
futbolcular yaratmayı hedefliyor. Ne yapılması gerektiğini çok
daha kolay kavrayabilen, daha hızlı karar veren, daha çok çözüm
üretebilen oyuncular. Inter'de çalıştığı dönemde dört
üniversite öğrencisinin tez konusu olan Mourinho metotları, bu
denli 'beyin' üzerine odaklı oluşuyla okuyanları şaşırtıyor.
“İnsanların ne yaptığım üzerine genel bir fikri var.” diyor
Mourinho. “Ama çoğu zaman yetersiz.”
Roberto Mancini
Roberto Mancini ise karar alma
sürecinde oyuncuların çok daha 'aktif' rol almasından yana ve her
oyuncuyla bireysel olarak ilgilenmeye değer veriyor. “Capello gibi
bazı hocalar oyuncularla arasına mesafe koymaktan hoşlanır, ben
böyle değilim.” diyor. Mourinho'dan apayrı seyreden futbolculuk
kariyeri ve bu esnada çalıştığı hocalar, Mancini'nin
anlayışında en önemli iki belirleyici olmuş.
Roberto Mancini, İtalyan futbolunun
gördüğü en yaratıcı futbolculardan biriydi ve sahada ne
yapılması gerektiğini anlamak için bir başkasının sözüne
çoğu zaman ihtiyaç duymamıştı. Sampdoria'yı şampiyonluğa
taşıyan Vujadin Boškov'a göre, devre arasında taktiksel
konuşmalara girişen Mancini'nin tespitleri çok nadiren yanlış
çıkıyordu. Hatta bunun ötesine geçtiği de oldu. Kariyerinin
ilerleyen döneminde Sven-Göran Eriksson'la çalışırken, hocaya
orta sahada oynaması gerektiğini söylemiş ve UEFA Kupası'nı
kazanacak kadronun en kilit isimlerinden biri artık forvet değil,
orta saha oynayan Roberto Mancini olmuştu. Mancini, Eriksson için
'kardeşim kadar yakın' diyor. “Benim için bir öğretmendi.
İtalya'ya geldiğinde 5-3-2 oynuyorduk. Sven, 4-3-3 veya 4-4-2
oynamayı tercih etti. Çok farklı taktiksel alternatifler gösterdi,
bu önemliydi.”
Lazio günlerinden, Roberto Mancini ve Sven-Göran Eriksson. |
Antalya kampındaki en şaşırtıcı
gelişmelerden biri, futbolcularıyla özel olarak ilgilenen; savunma
oyuncularına nerede duracağını, orta saha oyuncularına nerelere
koşacağını birebir gösteren Mancini olmuştu. Bunu Türkiye'deki
çalışma şartlarının yarattığı özel bir durum olarak
düşünmeyin. İlk çalıştığı kulüp olan Fiorentina'da, 33
yaşındaki Marco Lanna da şaşkınlığını dile getirmekten
kendini alamamamıştı. “Ondan çok etkilendim. Kariyerimde daha
önce bu denli 'pedagojik' bir yaklaşım tercih eden biriyle
çalışmamıştım” diyordu. "Hocalar tekniğinizi
kusursuzlaştırıyor ama gerçekten bir şey öğretmiyorlar. Bence
Mancini koçluğa atılırken ilk olarak bunu sorgulamıştı."
Roberto Mancini, sahada olup bitene
dair oyuncularının algılarını geliştirmek, daha fazla düşünen
ve futbol hakkında daha fazla fikri olan oyunculara sahip olmak
istiyor. Bu şekilde, onun saha içinde uygulayacağı taktiksel
değişimlere daha rahat cevap verebilir, ama bundan önemlisi, çok
daha iyi futbolculara dönüşebilirler. 'Futbolu bir bilim olarak
gördüğünü söyleyen' Toure'nin Mancini'yle çalışmaktan
duyduğu memnuniyet kuşkusuz bu yüzden. Lakin bu yaklaşım, her
oyuncuda aynı olumlu etkiyi yaratmıyor. Manchester City'nin 3-5-2
oynadığı dönemde taktikleri eleştiren İngiliz oyuncu Micah
Richards'la girdiği diyalog, bu duruma yakın zamandan bir örnek.
Mantalite, Mancini'nin kullanmayı en
sevdiği kelimelerden biri. Başarılı olmak için kulübün ve
oyuncuların 'mantalitelerini değiştirebilmenin' öneminden sık
sık bahsediyor. Daha fazlasını talep eden, kaybetmekten nefret
eden bir takım kimliği oluşturmak onun için çok önemli. “Bazı
kulüplerde, örneğin Chelsea'de buna ihtiyaç duymazsınız.”
diyor Mancini. “Kazanma kültürü orada zaten var. Ama benim
istediğim böyle bir şey değil. Meydan okumayı seviyorum.
Futbolculuğumda Juventus'a veya Milan'a gitmek yerine Sampdoria'da
kalıp Sampdoria'yla beraber büyümek istemiş, büyük kulübe
gittiğim için büyük oyuncu olarak anılmak istememiştim.”
Geçtiğimiz günlerde “İyi oyuncular, kazanmak istedikleri zaman
kazanırlar.” dediğinde de aslında bunu anlatmak istiyordu. Ancak
bu 'mantalite'yi yerleştirmek biraz zaman alacak.
Taktiksel tercihleri
Porto'da 4-3-1-2 ve Chelsea'de 4-3-3
dizilimiyle öne çıkan Mourinho, Inter'den bu yana istikrarlı
olarak 4-2-3-1'i kullanıyor. Lakin son Chelsea takımında bu yapıda
önemli bir değişim yaşanıyor. Inter'de Wesley Sneijder ve Real
Madrid'de Mesut Özil'i 'serbest' rollerle görevlendiren ve bu
oyuncuları bilinçli olarak takımın katı savunma kurgusundan ayrı
bir yere koyan Mourinho, bu kez daha 'melez' bir oyuncu tipinin
peşinde. Sihirbaz Mata'nın dışlanışı ve arkadaki ikiliyle
kolaylıkla bütünleşebilen 'hibrid' roldeki Oscar'ın yükselişi
bunun bir göstergesi. Mourinho'nun sürekli dile getirdiği üzere,
'Chelsea'de uzun süre kalmak' isteyişi, dolayısıyla daha kompleks
bir yapı oluşturma çabası ve Mesut Özil'in izole kaldığı Real
Madrid'in geçen sene yaşadığı hayal kırıklıkları, bu
değişimdeki en önemli pay sahipleri gibi gözüküyorlar. Tüm
bunların yanında asla değişmeyense, hepimizin bildiği üzere
Mourinho takımlarının ölümcül kontra atakları ve gerideki
sağlam duruşları oluyor.
Luca Caioli'nin yazdığı Roberto Mancini biyografisinde, Inter'de iki hocayla da çalışma fırsatı bulan Javier Zanetti'nin Mourinho ve Mancini'yi karşılaştırdığı bir bölüm yer alıyor. Zanetti'nin sözleri şu şekilde: "Çok farklılar, kesinlikle. İkisinin de çok güçlü karakterleri var, ama futbolu bakış açıları birbirinden tamamen farklı. Mou için topa sahip olma ve savunma yapma oyuna dair temel detaylar ama taktikleri tamamen rakibin oyunu üzerine kuruluydu. Bundan öte, Portekizlinin takımıyla kurduğu bağ Mancini'den çok farklı." -Mancini'yi tanımlamak isteseniz, ilk aklınıza gelen ne olur? Zanetti: Kesinlikle karizması ve futbola dair düşüncelerini karşısındakine aktarma gücü. -Peki Mancini'nin futbola yaklaşımını nasıl tanımlarsınız? Öncelikle hücum mu? Öncelikle defansif mi? Ya da fazlasıyla defansif mi?.. Zanetti: Hayır, böyle olduğunu düşünmüyorum. Mancini maçlara geride bekleme düşüncesiyle çıkmıyor. İyi bir savunma ve sürekli hücum tehdidi yaratabilmenini dengesini kurmak istiyor ve bunlardan daha önce de, sürekli topa sahip olmak. -Arjantin'den size Mancini'yi hatırlatan bir isim söyleyin. Zanetti: Daniel Passarella. 1978'de Dünya Şampiyonu olduğumuzda takımın kaptanıydı. Passarella, Inter'de benden önce oynayan Arjantinli ve 1998 Dünya Kupası'nda milli takımdaki hocamızdı. Çok güçlü bir karizması vardır, aynı Mancini gibi. |
3-5-2, Roberto
Mancini'nin favori B plânları arasında kuşkusuz ön sıralarda
yer alıyor. Çalıştırdığı kulüplerde bu yapıya bir şekilde
yer açmaktan kendini alamıyor gibi. Fakat 3-5-2, A plânı olarak
tercih ettiği bir dizilim değil ve 4-2-3-1, 4-4-1-1 gibi pek çok
başka dizilim bu yapının önünde tercih edilebilir. Mancini için
dizilimlerin kendisinden ziyade, dizilimler arası geçişler
yapabilmek ve mümkün mertebe 'hibrid' bir oyuna evrilmek daha büyük
bir önem taşıyor. Hücum kombinasyonları da bu fikre paralel
seyrediyor. Oyuncuların akıcı şekilde yer değiştirmesi ve bu
şekilde rakip bloklarının organize yerleşimini bozma düşüncesi,
onun tarzının 'artistik' bileşenini oluşturuyor. İlk kulübü
Bologna'nın o zamanki futbol direktörü Paolo Borrea'ya göre,
Mancini'nin takımları aslında fazlasıyla Eriksson'unkilere
benziyorlar. “Bütün orta sahalar birbirine yakın oynuyor, kısa
pas yapıyorlar, topa sahip olmayı seviyorlar ve sonra bam! Aniden
hücuma çıkıyorlar.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder