2011/08/28

Eskimeyen dörtlü blok

İngilizlerin klasik 4-4-2 oyun anlayışı* (oyun anlayışıyla dizilimin farklı şeyler olduğuna dikkat) büyük takımlar nezdinde ortadan kaybolsa da two banks of four (iki dörtlü blok) geçerliliğini hâla, hem de değerli bir biçimde koruyor. Dörtlü blok -orta alandaki dörtlü-, reaktif oyunda muhtemelen en önemli hücum ve savunma silahı. Roy Hodgson'ın senelerdir süren aşkı bir yana (Yılmaz Vural baklavası, Villas-Boas 4-3-3ü gibi Hodgson 4-4-1-1'i var bir de) ve Real Madrid'in zaman zaman kullanmasının üstüne, Porto'nun da Barcelona'ya karşı bu yolu takip etmesi bende belli bir heyecan ve bu yazının doğuşu için gerekli hazırlık hevesini telkin etti. Takımların konumları gereği Real Madrid'in daha proaktif oynadığını ve 4-4-1-1 dizildiğini, Porto'nun da yine aynı nedenden daha reaktif ve 4-1-4-1 dizildiğini belirtelim şimdilik. Bu küçük farkları, bunların hücuma etkilerini ve 4lü bloğun neden öne çıktığını elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım.

Az önce proaktif, reaktif gibi kısmen yabancı kelimeler kullandım. İngilizce konuşan yabancı kaynaklar futbol konuşurken artık bu kavramları sıkça kullanıyorlar ama bize henüz çok tanıdık değil ve bir şeyler söylenmese sanırım havada kalacak. Proaktif kavramını ortaya koyan 20. yy psikolojisi; fakat sonraları, bu terim bilimin dışındaki insanlar tarafından daha başka alanlarda da kullanılıyor ve söylendiğine göre günümüzde özellikle işletme okuyanların sıkça işittiği bir sözcük. Ailesi Holokost'ta kıyıma uğrayan bir psikiyatrist, Viktor Frankl, bu kavramı asıl yaygınlaştıran olmuş. Man's Search for Meaning (Hayatı Anlama Arayışı) adlı kitabında, proaktiflik sorumluluk alma, başkalarına veya dış şartlara bağlı kalarak hareket etmeme ve olasılıkların farkında olma hâli şeklinde vuku buluyor. Bir seçim yapma, bunun sorumluluğunu alma, böylece olayların gidişatı üzerinde söz sahibi olma. Biz bu anlayışı futbola uyarladığımızda 'belli bir felsefeye sahip', 'top oynamak isteyen taraf' gibi kavramlarla karşılaşıyoruz. Reaktiflik ise bunun tersi; anlık bir eylemde bulunma ve şartlara göre hareket etme durumunu temsil ediyor. Kısaca, rakibe göre değişkenlik gösteren takımlar reaktif, göstermeyenler proaktif olarak adlandırılıyor. Güncel proaktif takımlar olarak Barcelona -en iyisi-, Bielsa'nın Şili'si, Benitez'in Liverpool'u söylenebilir; geçmiştense Lobanovski'nin Dinamo'su (üç nesil), Sacchi'nin Milan'ı ve totaalvoetbal Hollanda. Mourinho böyle değil, kişiliği gereği mümkün değil; o, bu niteliklerin kontrasını bulup futbolun gelişimine bu şekilde katkıda bulunuyor. Canavarın kafasını her kesişte yenisi daha güçlü olarak çıkıyor yani, fakat onun da naniklerinin haddi hesabı yok. Böylece, düşünsel düzeyde proaktif hocalardan her zaman daha az saygı gören reaktiflerden biri olarak, en az onlar kadar iyi olduğunu kanıtlamış da oluyor.

Ne diyorduk? İlk görüntüler en taze olandan, Barcelona - Porto.





Maçın henüz başı ve Porto ön adamları Barcelona'ya topu ileri aktarma konusunda ciddi zorluk yaşatıyor. Kırmızılar stoperleri, sarılar bekleri, maviler Barcelona orta sahalarını (Iniesta ilk oyun kurulumunda daha ileride oluyor), açık maviler de Porto 4lü bloğunu gösteriyor. İki resimde de görüldüğü gibi Barcelona'nın bekleri ve orta sahalarının topu alabilecekleri alanlar kapatılmış ve Barcelona'nın 6, Porto'nun 5 kişiyle oynadığı bu alanda yalnızca stoperlerden biri boş kalıyor. Kleber o anda topa sahip olan defans oyuncusuna pres yapmayı ve açısını daraltmayı maç boyu denedi, 11. saniyede bunu gayet iyi başarıyor. Bu maçta Porto'nun agresif presle oynadığını söyleyemeyiz. Esasında presli oynadıkları bile söylenemez, yapmaya çalıştıkları daha çok alanlarını korumaktı. Barcelona kendi alanından topu çıkarmakta biraz geç kalmadığı sürece agresifleşmediler veya öne doğru atılım yapmadılar. Söz konusu olan, belli bir bölgeye geçildikten sonra başlayan ve o da zaman zaman olan kesikli presti. Mesela ilk resim. Pres yapılacak en uygun an topun çizgilere yakın olduğu andır. Çizgiye yaklaştıkça açı daralır, pas opsiyonları ve hareket alanı azalır. Böyle bir anda veya oyuncunun tekniği yetersizse veya belli bir alanda sayıca üstünlük varsa anlık bir pres yapılır, buna kesikli pres diyorum. Mascherano'nun boşta atabileceği bir tek Abidal var, fakat ona da pası atacak bir açı yakalaması zor gözüküyor ve topu ileridekilere aktarmak için uzun gönderiyor. Ama orada Porto'nun 1 kişilik sayısal avantajı var ve verimsiz bir top oluyor. Aynı resimde Porto'nun en sağdaki orta sahasını yuvarlak içine aldım. Bu da yine takımın alanı koruma anlayışının bir sonucu. Pozisyonla pek alakası yok, öne atılım da yapmıyor ama kadraja girmeyen sol bek oyuncusuna atılacak bir topta müdahele yapabilecek veya ikili sıkıştırma yapabilecek mesafede. Top Barcelona'nın yarı sahasındayken Portoluların yerleşimlerini bu kadar net görmek, maçın geri kalan kısmında fazla tekrar etmedi. Barcelona bu tip zorlukları aşabilecek teknik ve taktik yeterliliğe sahip ama bununla beraber Porto bu şekilde bir ilk yerleşimle Barcelona'nın ilk alandan ikincisine gitmesini engelleme amacı gütmedi. Yaptıkları bir ileride yaptıklarını bir geri alana taşımaları oldu sadece. Bloğun yerleşimini olabildiğince koruyarak rakibin top yapmasını engellemek değil ama oynayabilecekleri alanları kapamak ve hata yapmalarını beklemek veya belli bir alanı geçtiklerinde agresifleşip topu o alanda kazanmak. Roy Hodgson takımından bahsediyorum gibi geldi. Neyse devam edelim.





Bu iki resim bir önceki paragrafta dediğimi tasdikliyor, bundan sonra ön alanda yaptıklarını bir geri alanda yapıyorlar; ama bir iki önemli farkla. Blok geriye itildikçe savunma bloğu ile orta saha bloğu arasındaki alan da inanılmaz azalıyor. Özellikle ikinci resimdeki farka dikkat. Ayrıca en başta beklere baskı yapan ve geniş bir alana yayılan orta saha kanatları, geriye geldikçe olabildiğine daralıyor ve Barcelona hücumlarında nispeten boş kalan bölgeler beklerin boş kaldığı bu alanlar oluyor. Rakibin kullanabildiği alan azaldıkça bloğun genişleyebilmesi de mümkün oluyordu ama Barcelona maça girdikçe ve topu ikinci alana taşımada daha az zorluk yaşayınca, bu pek mümkün olmadı. Barcelona'nın boşta kalan beklerine gelince, Porto savunma kurgusunun yakınlığı ve nasıl diyelim, açılıp kapanabilir özelliğiyle ilk hamle fırsatını bu oyunculara vermesine rağmen pozisyon devamında çok büyük sıkıntı yaşamadı. İkinci resimde yuvarlak içine aldığım oyuncu Dani Alves, devamında Keita pası ona değil Xavi'ye veriyor. Topa sahip olan oyuncunun Xavi veya Iniesta kadar iyi pasör olmadığı bu gibi durumlarda bloğun hamle yapabilme kapasitesi de rakip oyuncunun bu kadar boşta olmasına rağmen topla buluşmamasını sağlayabildi.

Sonrası? Sonrası bir basit hata ve mükemmel bir Messi golü. Ondan sonrasının pek de bir önemi kalmadı. Bu maça dair son olarak Barça'nın savunma yerleşimini örnekleyen basit bir resim verip Real Madrid'e geçelim.



Söylenecekler çok yeni şeyler değil elbet. Burada taç kullanmış Porto, bunun avantajıyla Barcelona zaten 9a 7lik üstünlük sağlamış. Topa sahip olan oyuncuya agresif bir pres var ve yerleşim de pas verdikten sonra nefes almaya pek imkan tanımıyor. Bir tek uzak köşede el kaldıran bir Portolu oyuncu boşta (altı çizili), onu görüş alanında tutan Barcelonalı belki de topu kazandıktan sonra kullanacağı boş alan için bekliyor. Barcelona'nın rakip yarı sahada bunun gibi sayısal üstünlük yakalaması mümkün değil fakat oyuncuların birbirine uzaklığı fazla olmadığından ve hücumların çoğunda takımın büyük kısmı rakip ikinci bölgeye yerleşmiş olduğundan ön alanda pres de akıcılık kazanıyor. Yani şöyle: Barcelona'nın sürekli topa sahip olması gerek, bunun için de kaybettiğinde hemen tekrar kazanması; bu, hemen atlamalar yapabilmeleri ve alanda kalabalıklaşmaları, oyuncuların yakın mesafelerde olmasıyla mümkün; ve nihayetinde topu kaybettiklerinde böyle bir senaryonun oluşması da topa sahipkenki yerleşimlerinden ötürü hemen hemen kendiliğinden, mekanik olarak gerçekleşebiliyor.



Real Madrid - Barcelona Süper Kupa eşleşmesinin ilk maçı, Real Madrid'in ilk golünün oluşumu. Öncelikle Real Madrid'in Porto'dan çok farklı reaksiyon verdiğini ve dizilim dışında yukarıdakiyle alakası olmadığını belirtmek gerekiyor. Ortak noktaları, Barcelona'ya karşı oynamaları ve savunma pozisyonunda 4lü bloğu kullanmaları; ama farklı şekillerde. Real Madrid kesin olarak her Barcelona atak başlangıcında bir ilk pres yapıyor ve bunun devamında rakibi hataya zorlayamazsa ikinci kademe böyle bir dizilim oluyor. Orta sahadaki oyuncular çok daha aktif ve bu yüzden ortanın kırılması nispeten daha kolay. Defans da 4lü olarak sabit kalmıyor ve Pepe ile Carvalho'dan biri sıklıkla orta sahaya kadar gelip Porto'da o iki blok arasındaki süpürücünün rolünü kapıyor. Tüm bunlar Real Madrid'i Porto'ya nazaran proaktif kılıyor ve bu aktiflik, agresiflik ayrıca atakların daha boş pozisyonlarda ve oyuncu tercihlerinin de etkisiyle daha opsiyonlu olmasını kılıyor. Porto'nun yapısında topu kazandıktan sonra atak olgunlaştırmak gerçekten zor, benzer gösterdiğim Hodgson'ın Liverpool'unda da böyle bir sorun vardı. En öndeki oyuncu Kleber'e büyük pay düştü o maçta. Yukarıdaki golde, top kanatlara geldiği vakit genellikle orta ikili oraya yaklaşıyor ve çizgide bek-orta saha-kanat oyuncusu yakınlaşıp 3 koldan kapatabiliyor. Olan buydu. Kazanılan topta Di Maria ayağının dışıyla Benzema'ya -o sırada sağ kanada açılmış- çok güzel ve çabuk bir pas attı, devamında da Benzema'nın boşalttığı alana koşu yapan ikinci forvet Mesut düzgün bitirdi. Çok güzel bir ikinci forvet golü ayrıca.



Real'in ilk presi, ön alan presi.



Bu da yukarıda bahsettiğim stoperlerden birinin orta sahaya atlama yapması, aslında Messi'yle beraber gelmesinin örneklemesi. Stoperin Messi'yle beraber sürüklenmesi Barcelona'nın orta sahada bir fazla duruma geçmesini engelliyor ve son durumda da Real kendi alanında bir fazla kalabiliyor. Resimde ucuz atlatıyorlar, ne olursa olsun arkada geniş bir alan var, fakat pozisyon ofsaytla sonuçlanıyor.



Son olarak Barcelona'nın ilk golü. Önce (soldaki resim) rakibi bozabiliyorlar, ama 30 saniye sonrasında (sağdaki resmin devamında) Villa imkansıza vuruyor. Stoperin öne çıkışıyla Messi geri dönmek zorunda kalıyor ve Barcelona top çevirmeye devam ediyor. İkinci denemelerinde Messi yalnızca bir saniye önce hamle alıyor, ama belli ki bu yetiyor ve topu rakibinden kurtarıp sol tarafa Villa'ya aktarıyor. Sonrası...

*4-4-2 oyun anlayışını bir uzun boylu, fizikli forvet; bir onun açtığı alanlara koşu yapan skorer; ve kanatlarda klasik wingerlarla temellendirmek mümkün. Bununla beraber bu sene ligin zirve futbolunu ortaya koyan Manchester United da temelde 4-4-2 şeklinde diziliyor ve oynadıkları oyunun bunla alakası yok. Her 4-3-3 diziliminin ofansif, agresif, akıcı öğeler içermemesi gibi. Farkın anlaşılması çok zor değil, yine de belirtmekte fayda var.