2013/05/17

Glasgow okulu

Hayatım Futbol 82. sayıda...


“İskoçya’nun en değerli ihracatı Sir Alex Ferguson –viskiyi saymazsak.” 
David Moyes, 2009'da verdiği bir röportajdan.

Ferguson'ın vedası

Sir Alex Ferguson’ın bir gün emekli olacağı düşüncesi her ne kadar gerçek üstü görünüyorsa da, böyle bir günün geleceği herkesin malumuydu. Bundan önce böyle olmuştu ve sonra da böyle olacaktı. İşin gerçekten ilginçliği, açıklamanın aniliği ve yeni hocanın çok geçmeden resmiyet kazanışında idi.

Moyes'un tek tercih olarak düşünülmesi, daha şaşaalı bir süreç ve isim bekleyen pek çokları için şaşırtıcı geliyor. Peki ya Ferguson'a ne demeli? Bu yıl bırakacağına dair en ufak ipucu vermemesi bir yana, emekliliği en büyük kötülük olarak gören bir Glasgow insanı için hiç de kolay bir karar değildi. Alex Ferguson, iki yıl evvel Mourinho'nun biraz daha beklemesi gerektiğini söylüyor ve emekliliği nasıl gördüğünü de anlatıyordu.

“Babam 65. doğum gününde emekli oldu ve bundan bir yol sonra öldü. Yapabileceğiniz en kötü şey terliklerinizi ayağınıza geçirmek. '45 yıl boyunca çalıştım, artık dinlenme vaktim geldi' gibi şeyler söylüyorlar. Bu doğru değil; kendinizi aktif ve iyi durumda tutmalısınız.”

Ferguson geçtiğimiz haftasonu Old Trafford'da yaptığı veda konuşmasında, emeklilik kararını geçen kış aldığını fakat ailesine dahi mart ayında açıldığını söylüyor. Şüphesiz daha uzun süre de devam edebilecekti. Fakat artık ailesiyle daha fazla vakit geçirmek ve futbola daha az vakit ayırmak istiyordu. Eşi Cathy, geçen Christmas'ta vedat eden kız kardeşinin ardından iyiden iyiye içine kapanmıştı.

Esasında Sir'ün uğurlanışı fazla dramatik geçmedi. Kendisini alkışlayan iki düzine futbolcunun ve 75 bin taraftarın önünde elleri ceplerinde yürürken, bir işi layıkıyla teslim etmiş olmanın basit rahatlığı ve huzurunu taşıyordu.

'Guard of honour'
Bir organizasyonu sağ salim ve en güçlü haliyle teslim etmek, Ferguson'ın iş anlayışında en temel fikri oluşturuyor. İlla emekli olmak gerekliyse bunun için doğru bir zaman gerekiyordu ve Ferguson'ın huzuru, bu zamanın içinde bulunmasından öte geliyor. Scholes'un söylediği gibi. “Sir Alex'in bırakması o kadar da zor olmadı, çünkü şu an doğru zaman ve bugün harika bir gün.”Alex Ferguson'ın mirasından bahsederken üzerinde durulması gereken en önemli nokta bu.

“Bir organizasyondan ayrılırken onu mümkün olan en güçlü şekliyle bırakmak benim için çok önemli; ve Manchester United’da bunu başardığıma inanıyorum. Lig şampiyonu kadronun kalitesi ve bu kadrodaki oyuncuların yaş dengesi, en yüksek seviyede devamlı başarı elde edebilmek için sağlam bir temel oluşturuyor. Altyapımız da kulübün uzun vadeli planlarının ve parlak bir geleceğin en önemli garantörü.” - Manchester United resmi sitesinde, Ferguson'ın resmi emeklilik açıklamasından

Miras...
Son 68 yılın 56'sında Glasgowlu hocalarla çalışan Manchester United, 27 yılın ardından rotasından şaşmadı. Alex Ferguson, Bill Shankly, Matt Busby, Jock Stein gibi dünya futboluna damgasını vuran isimlerin çıktığı bu bölgenin sırrı nedir? 'Glasgow okulu'nun literatüre girme vakti gelmedi mi?

Drumchapel Amateurs

Açıkça söylemek gerekirse, bir sonraki Manchester United menaceri olmak için her zaman en gerçekçi aday David Moyes idi. Şayet Alex Ferguson'ın mirası ona en çok benzeyen kişiye bırakılacaksa, David Moyes'tan daha kuvvetli bir aday yoktu.

Preston North End'de 5 sene futbol oynadıktan sonra kenar adamlık kariyerine de bu kulüpte başlayan Moyes, Manchester United'dan ilk teklifi henüz 36 yaşındayken alacaktı. Bundan 14 sene evvel kendisine bir yardımcı arayan Alex Ferguson, listeyi iki kişiye kadar indirmişti ve bu isimlerden biri, kariyerinin ikinci yılındaki Moyes'tu. Yardımcılık işini geleceğin İngiltere milli takımı hocası Steve McClaren kaparken, Moyes Preston North End'de başardıklarıyla 3 sene sonra Everton'ın başına geçiyordu. Fakat iki İskoç'un tanışıklığı burada başlamıyor.

'Ahcumfigovin': Govan'dan geliyorum. Govan, Ferguson'ın doğduğu yer. Fotoğraf 1995 yılına ait.
Drumchapel Amateurs, İskoçya'nın en meşhur amatör futbol takımlarından. Andy Gray, Archie Gemmill gibi çok önemli milli takım oyuncularının yetiştiği bu kulübün diğer iki ünlü üyesi de Alex Ferguson ve David Moyes. Ferguson bir forvet oyuncusu olarak sivrilirken, bir stoper olan Moyes, buradan Celtic'e transfer oluyor. Baba Moyes da Drumchapel'de aktif olarak görev alır, hatta bu kulüpte başkanlığa kadar yükselirken; oğul Moyes, Celtic'den arta kalan zamanlarında buraya dönüp genç takımlara koçluk ediyor.

Değerlerini ilk planda bu ortam içinde kazanan, işçi sınıfı ahlakı içinde yoğrulmuş Ferguson ve Moyes'un methodik yaklaşımları henüz futbolculuk yıllarında beliriyor. Moyes 22 yaşında koçluk belgelerini alırken, aynı yaşlardaki Ferguson, nasıl bir diyet yapılması gerektiğine kafa yoracak kadar oyunu geniş gören bir futbolcuydu. İkisi de futbolculuk kariyerlerinin en başında bir koç gibi düşünüyordu ve içinde yetiştikleri ortamın büyük etkisiyle, saha dışı organizasyonlara da ciddi olarak kafa yoruyorlardı.

Genç David Moyes, Celtic formasıyla.
“Profesyonel futbolculuğa adım attığım dakikada, bir menacer olacağımı biliyordum. Çıraklığımı 21 yaşında, bir daktilo fabrikasında tamamladım; bir yıl dükkan işlettim ve 22 yaşında profesyonel futbolculuğa geçiş yaptım. 22 yaşında, artık kendimi tamanen bu işe adamaya karar vermiştim. Futbolculuk kariyerime başladıktan bir yıl sonra B lisans belgemi aldım; ve 24 yaşında belgelerimi tamamladım. Ve bundan sonra her yıl, ta ki bir menacer olana kadar, her yaz koçluk seminerlerine katıldım.”
Sir Alex Ferguson, The Blizzard dergisindeki röportajından


Glasgow sokakları, 1964 yılı.
Gelişmek ve değişmekten hiçbir zaman geri kalmayan, kararlılıkla adım adım daha iyisini başaran bu iki hoca için bir önemli farksa, başlangıç şekilleri. Futbolculuk kariyerlerine paralel olarak, Moyes ilk planda çok sağlam bir defansif omurga oluşturur ve ligin en iyi duran top takımını yaratır iken Alex Ferguson her zaman daha agresif bir hoca idi. Geçtiğimiz günlerde hayatında hiçbir zaman beraberliğe oynamadığını söylüyordu. Yine de bir kez daha vurgulamak gerekir ki, ikisi de sürekli daha üstü hedefleyen ve kendilerini yenileyen isimler olduklarından; nihayetinde ortak bir paydada buluşuyorlar. Moyes, bu yıl oynadıkları göz alıcı futbola vurgu yaparken haksız değildi; Everton zaman zaman fazla fiziksel oynamakla suçlansa da bu senenin en tempolu ve göze hoş gelen futbolunu oynayan takımlardan biriydi.

“İyi menacerlerin yaptığı sıkı çalışmak, hazırlanmak ve böylece bir kazanma yolunu bulmaktır. Oyun stili önemlidir. İyi bir stiliniz olabilir ama kazanamıyorsanız muhtemelen işinizden olursunuz. Bu yüzden önce kazanmanız gerekir. Buradan sonra gelişmek, güven aşılamak ve daha iyi oyuncuları getirebilmek durumundasınız. Everton'ın ilk yıllarda oynadığı futbolla şu anki birbirine hiç benzemiyor. Umuyorum stilimiz evrilmiştir ve pek çok insanın izlemekten memnun kaldığı bir oyun oynuyoruzdur.” 
David Moyes, United menaceri olacağı resmileştikten sonraki ilk basın toplantısından

Everton'ı ipten alan adam

Herhangi bir kupa kazanamamış da olsa, David Moyes'ın 10 yıllık çalışması Everton'ı ezeli rakipleri Liverpool'ın üstüne taşımayı başardı. Moyes'dan evvel İngiltere'nin en eski ve köklü kulüplerinden, 9 kez lig şampiyonu Everton, önceki 5 sezonunda en iyi olarak 13. sırada bitirmişti. Moyes ilk sezonunda takımı 7. yaptı ve ertesi seneki ani düşüşü saymazsak, bir kere 11.lik haricinde takım en kötü 8. sırayı gördü. 10 senelik bir dilimden bahsettiğimizi unutmayın.

Moyes'un gelişiyle kulübün kaçınılmaz görünen düşüşü sonlanmakla kalmadı; bugünkü haliyle, uzun yıllar tablonun üst kısmında yer alması kesin gözüken bir organizasyonun temelleri de atıldı. 2002'de Everton'da göreve başlamak için ancak Moyes gibi tecrübesiz ve alt ligde başarılı bir hoca ikna edilebiliyordu; bugün Barcelona'yı mağlup eden Neil Lennon ve Villas-Boas sonrası Porto'nun halihazırdaki hocası Vitor Pereira'nın adı geçiyor.


Everton'ın ekonomik durağanlığında herhangi bir değişme olmadı. Verilen maaşların sezon sonu lig sıralamasıyla çarpıcı olarak birebir gittiği Premier Lig'de, Everton ancak 10. sırayı alabiliyor. Değişen yalnız organizasyondu. Simon Kuper'in deyişiyle, Everton eğer zengin olsaydı, bunun yarısı kadar akıllı olamayabilirdi.

David Moyes bu takdire şayan başarıyı modern metotlarına borçlu. Ne şekilde yapması gerektiğini 20li yaşlardan itibaren düşünen biri olarak, sürekli gelişiyor ve pratikte uyguluyor. Bir yandan pragmatizmi elden bırakmayıp kazanan desenleri yaratırken, öte yandan oyuncu alışverişlerinden elde ettiği kârlarla takımın stilini adım adım yukarıya taşıma amacı güdüyor. Everton daha fazla satın almak için öncelikle satmak zorunda olan bir kulüp olduğundan, takımdaki kalitenin artması ancak ucuza alıp pahalıya sattığınız oyuncularla veya altyapıya önem vermekle sağlanabilir. Moyes'un en pahalı transferi olarak 15 milyon pound'a gelen Fellaini'den dahi kâr edeceklerini düşünürsek, bunu başarıyla uyguluyorlar.

Geçtiğimiz aylarda verdiği röportajda Alman ligine hayranlığını dile getiren ve Güney Amerika'ya yerleşip oyuncuların nasıl yetiştirildiğini gözlemlemekten memnuniyet duyacağını ima eden Moyes; oyuncu izlemenin kendisi için bir hobi olduğunu söylüyor. Milwall'dan gelip ilk sezonunda 15 gol atan orta saha oyuncusu Tim Cahill veya İrlanda liginden alınan, ilk 11'in sağ beki Seamus Coleman hayranlık uyandıran transferlerinden yalnızca ikisi.

Transferlerin bu denli başarılı olması, iyi bir izleme komitesi kadar oyuncuların en iyi yaptıkları işlerde kullanılmasında bitiyor. Doğru zamanda doğru yere koşu yapma ve zıplama konularında diğer insanlardan ciddi derecede ayrılan Tim Cahill, gollerinin büyük kısmını bu şekilde, kafayla atıyordu. Fakat başka bir desen içinde bu kadar değerli bir oyuncu haline gelmesi söz konusu olamazdı. Bu, Moyes'un saf pragmatist yönüne dair önemli bir örnek. Fellaini takımı çok başka bir boyuta taşıyabilir, lakin 1.5 milyon pound'a alınan ve 8 sene boyunca 50'nin üzerinde gol atan Tim Cahill, başarının sürekliliği açısından çok daha değerli bir iş olmuştu. Everton'ı seneler boyu tablonun üst kısmında tutan bu tip pratik çözümler idi.

Everton'ı taktiksel açıdan daha fazla merak ediyorsanız, The Executioner's Bong'dan daha iyi bir yer bulma imkanınız  yok. Ben de zaman zaman okuyorum, titizlikle yazılıyor ve gerçekten her şey var. Her şey.
Yine de, Moyes'un başarısını oyuncu alım satımı ve pragmatik çözümler üzerinde toplamak fazlasıyla yanlış olacak. Everton aynı anda yapılanmak ve başarılı olmak zorunda olan bir kulüp olduğundan öncelikle bu özellikleri öne çıkıyordu. Bununla beraber; Leighton Baines, Leon Osman, Steven Pienaar ve Phil Jagielka gibi oyuncular üzerindeki şekillendiriciliği ve günlük kaygılardan uzak olarak taktiksel yetkinliğini atlamamak gerekiyor. David Moyes, bugün pek çok menacerin kullandığı, bir futbol istatistiği uygulaması olan Prozone'u uzun zamandır kullanıyor; verilere fazlasıyla değer veriyor ve takımın uzun vadedeki oyun stilinin gelişimiyle yakından ilgileniyor. Düzeni oturtma çabasıyla geçen yıllardan sonra özellikle bu yıl keskin bir çıkış gösteren Everton'ın Leroy Fer'i transfer etme isteği, stile yönelik artan kaygıların bir yansımasıydı.

Mükemmel bir organizasyona sahip Manchester United'da, şüphesiz Moyes'un en çok zihnini meşgul edecek olan daha da artacak bu kaygılara cevaplar aramak olacak. İşi hiç kolay değil; lakin Moyes, Manchester United için en doğru seçim.

Epilog - Fulham Road Socrates

İlk kısım çok değil, bir geride. Yine de diyorsanız, buradan...


David Luiz'in ilk heyecanlandıran orta saha performansı sonrası Guardian gazetesinden Barney Ronay onun için 'Fulham Road Socrates' diyordu. Başka bir yazar olsa 'yine abartı, yine tembel gazetecilik' denerek çarmıha gerilirdi. Fakat Ronay kelime oyunları yapmayı seven, okunması keyifli bir gazeteciydi ve haklı olduğu konular yine oldukça fazlaydı. Chelsea'nin Aston Villa'yı 8-0'la geçtiği o maç, bir kez daha Benitez'in taktik dehasını gösteriyordu.

Top tekniği bir Brezilyalı savunma oyuncusu için bile fazlasıyla iyi, agresif oynamayı seven ve çok başarılı uzun paslar kullanabilen David Luiz genç takımlardan sonra bir daha orta sahada denenmemişti. Aslında bu ek özellikleri, stoper olarak onu fazlasıyla lüks kılıyordu. Ama bundan daha önemlisi, bir önceki yazıda değindiğimiz 'özelleşmiş nitelikler' hususunda sorunları vardı. Dünya çapında bir stoper olmak için gerekli, belli nitelikleri en iyiler seviyesinde olan bir oyuncu değildi henüz. Çok iyi bir futbolcu fakat dağınık bir stoper olarak görünüyordu. Artık saygıdeğer bir yorumcuya dönüşen Gary Neville'in 'playstation' yorumu da onun Chelsea'deki ilk zamanlarına geliyordu.

David Luiz böyle bir oyuncu olduğundan, Benfica'da sıklıkla sol bek olarak kullanılmış ve İngiliz futbol adamlarından Glenn Hoddle da bir seferinde harika bir sağ bek olabileceğinden bahsetmişti. Benitez ise rotasyona gittiği maçlardan birinde, ilk kez Monterrey'e karşı onu orta sahada kullanıyordu ve sonuç göz kamaştırıcıydı. Luiz bir pozisyonda iki kişinin arasından kurtuluyor; devamında Hazard'a kusursuz bir ara pas gönderiyordu. Fakat bu başlangıçtı ve yalnız Luiz'in futbol yeteneklerini gösteriyordu. Chelsea'de esas parlayabileceği rol, Aston Villa maçında ortaya çıkacaktı: temponun, akıcı oyunun temeli olarak David Luiz.

  
Monterrey maçı analizi.

Lampard'ın yanındaki 'mobil' parçayı oluşturan David Luiz, kanatlara açılıp rakip hücumlarını durduruyor; fazla beklemeden boştaki arkadaşlarına isabetli uzun paslar gönderiyor ve zaman zaman merkezden ani çıkışlar yapıyordu. Aston Villa, Chelsea'nin temposuna cevap veremezken, Luiz üstüne bir tane de frikik golü atıyor ve maçın kahramanı oluyordu. Orta sahada alabileceği rol iyiden iyiye belirginleşirken, bundan sonra ligde 2 karşılaşmada daha orta saha oynayarak maçın en iyilerinden olacak ve Basel eşleşmesinde 2 gol atarak turu getirecekti. Bu gollerden biri 90+4'te frikikten, diğeriyse 30 metreye yakın bir mesafeden gelişine yapılmış bir vuruşlaydı.

O halde şu soru akıllara gelebilir. David Luiz neden daimi olarak orta sahada başlamıyor?

*     *     *
Diyagramlar. (http://www.squawka.com/)

Villa maçında David Luiz'in 'heat map'i.
Aynı maçta, David Luiz'in yaptığı müdahaleler -interception-. Kritik noktalarda kestiği toplar açısından değerlendirilebilir ve özellikle rakibin ofansif sağ kanat oyuncusu Lowton'ın kanadını kapadığı görülüyor.
David Luiz'in pas diyagramından sürekli direk, uzun oynamaya istekli olduğu görülebilir. Buna bağlı olarak Luiz'in orta sahadaki başarılı pas yüzdeleri %80 civarında gidiyor. Oyunu kontrol etmek istediğiniz bir düzende, orta saha oyuncusu için yeterli değil.
En yakın tarihli lig maçı, Swansea'ye ait 'heat map'. David Luiz'in olgunlaşan orta saha rolü bir yana, pozisyonu da iyiden iyiye agresifleşiyor. Villa maçında geride daha fazla yoğunlaştığını gördüğümüz alanlar, bu karşılaşmada Swansea yarı alanına kaymış. Luiz daha fazla öne doğru oynuyor.
Yaptığı müdahaleler de buna paralel şekilde. Örneğin sol kanatta, rakip ceza sahasındaki. Ve başarılı pas sayısı da 66'da yalnızca 52. Bunda elbette beceriksizliği değil, oyun karakteri olarak uzun oynama tercihleri etkili.
*     *     *

İyi bir B planı

Tüm bu niteliklerine karşın, orta saha başlayan David Luiz B planı niteliğini koruyor. Luiz'i orta sahada bu kadar verimli kullanmaya olanak tanıyan, bu deseni oluşturan Benitez idi ve bu desen, ancak belli rakiplere karşı, rotasyona gidildiğinde ortaya konuyor. David Luiz'i olgunlaşmış, genelgeçer bir yapıda orta saha olarak kullanmak çok mümkün değil. Tüm yeteneklerine karşın, bir orta sahanın sakinliği, vizyonu ve pek çok başka şey Luiz'de yok. Benitez'in oluşturmak isteyeceği, maçı daha fazla kontrol eden Chelsea'de Luiz'in agresif, tempolu, direk orta saha özelliklerine ek olarak başka nitelikler de barındıran bir orta saha gerekecektir. Her şeye rağmen, David Luiz size bu anlamda oyunu kontrol etme özelliği sağlayamaz.


Benitez'in Chelsea orta sahasının süregelen sorunlarına sunduğu çözüm, kendinden sonra gelecekler için bir yol gösterici olabilir. Chelsea'de Essien'i sağ bek olarak kullanan ve bu kullanıma Real Madrid'de devam eden müstakbel Chelsea hocası Mourinho; olası yeni takımında Benitez'den ilham alabilir. Real Madrid'de en etkili olduğu yıllarda Pep Guardiola'nın Barcelona'sını mağlup ediyorlarken Pepe'yi orta sahada kullanması bazı yönlerden benzer bir düşüncenin ürünü. Rakibi ısıran ve kazandığı toplarla hücuma işlerlik kazandıran; yana oynamak yerine, ileri direk oynayabilen veya topla çıkabilen savunma oyuncusunun orta sahada kullanımı. Orta saha David Luiz'i, şu an için dahiyane bir Benitez projesi olarak görmek ve onun uzun vadede bir defans oyuncusu olarak neler yapabileceğine odaklanmak gerekiyor. Benitez'in Aston Villa maçı sonrası söyledikleri de buna işaret ediyordu: “Belki biraz dinlenebilir veya belki bu pozisyonda daha fazla oynayabilir. Ama stoper oynamak zorunda olduğunda da çok iyi iş başarıyor ve bize pek çok alternatif sağlıyor.”

David Luiz, Rafa Benitez geldiğinden bu yana stoper olarak da çok daha güvenilir performanslar sergiliyor. Gereksiz riskler almaktan kaçınmayı henüz tam olarak başarmış değil evet. Fakat Benitez'in ona kattıkları, bir sonra gelecek hocanın da şekillendiriciliğiyle onu çok değerli bir savunma elemanına dönüştürebilir. Eğer yanına tamamlayıcı bir partner bulunursa; Luiz'in öne çıkışları, cesareti, uzun pasları ve hedef maçlarda muhtemel rakip presi yarıcı tekniği onu orta sahadan çok daha değerli bir savunma elemanına dönüştürebilir.

Orta sahalardan defans oyuncuları yapılan bir dünyada, David Luiz'in evrimi ters şekilde işliyor.

Prolog - Şişman İspanyol garson

Bloga bir hafta rötarla geldi, ilk olarak geçen hafta çıkmıştı. Bu yazıyı ve ikinci kısım olarak David Luiz'i Hayatım Futbol 81. sayısında bulabilirsiniz. Şurada.

*     *     *

Chelsea taraftarına göre 'şişman İspanyol garson' Chelsea'yi Avrupa Ligi finaline taşıdı ve Di Matteo'dan daha iyi bir takım miras bırakıyor. Sahi, Benitez'i niye sevmiyoruz?

Rafa Benitez'i tutmak, St. Pauli'yi tutmak gibi. Eğer futbol romantiği olarak geçiniyorsanız, St. Pauli'yi tutarsınız. Fakat bu romantizmi çoğu zaman popülizm izler ve iki unsur birbirine karışıp yeni bir gerçeklik yaratır. Benitezcilik buna benziyor.

Futbol taktiklerini kişiliğinizin ayrılmaz bir parçası olarak görüyorsanız, çok yüksek ihtimalle Benitezci olursunuz veya öyleymiş gibi davranırsınız. Jonathan Wilson'dan, Inverting the Pyramid kitabından girip Benitez'in ne kadar değerli bir hoca olduğundan bahsedecek ve Sacchi'ye değinmeden geçemeyeceksiniz. Rotasyondan, düz oyuncu sevdasından, alan savunmasının mantıksızlığından, Benitez'in antipatikliğinden dem vuranlara da “O öyle değil aslında..” deyip bir şeyler anlatmaya başlayacaksınız. Yarısı yanlış ve yarısı doğru gözüken tüm bu klişelerin yanında, Benitez'e dair söylenecek değerli şeyler hâlâ var.

Torres işin medyatik boyutuyken David Luiz, Victor Moses, belki Eden Hazard gibi değerli fakat nispeten işlenmemiş oyuncular da Benitez’in kaldığı sürede çok daha kesin görevler üstlenebilirler.”

Premier Lig'in ilk yarı değerlendirmesine ait bu cümle, ocak ayında not düşülmüştü. Gerçekten de, bahsi geçen üç oyuncu belli görevlerde özelleşen, değerli elemanlara dönüştüler. Benitez, makinesini inşa edebilmek için uzun bir süreye ihtiyaç duyuyor; ama belli desenler oluşturabilmek için çok daha kısa.

Kupadaki son 4 maçta da gol atmayı başaran Victor Moses, Chelsea'nin Avrupa Ligi'ndeki katalizörü durumunda. Eden Hazard, 6 kişiden oluşan sezonun en iyi oyuncusu ön listesine seçilmeyi başardı. 2 sene evvel Gary Neville'in 'sanki PlayStation oynayan 10 yaşındaki bir çocuk tarafından yönetiliyor' gafına maruz kalan David Luiz'in hikayesi ise biraz daha özel. 30 milyon euro ve Matic karşılığı transfer edilen defans oyuncusu, bugünlerde orta sahada başlıyor; maçın adamı seçiliyor ve bunu 30 metreden gol atmış olmadığı maçlarda da yapıyor. David Luiz artık Terry'nin veliaht kaptan olarak gösterdiği bir karakter.

Rafael Benitez'in abartılmış bir entelektüel olduğu kanaatindeyseniz, bu yazı sizi bir kere daha düşünmeye zorlayacak.

Futbolcu şekillendiricisi Benitez

“Benitez'in Chelsea'de yerleştirmeye çalıştığı felsefeye bayılıyorum. Benim oyunumu değiştirdi ve bana çok yardımcı oldu. Futbolu seviyor ve futbolu benim gibi görüyor. Topa sahip olmak istiyor, önde pres yapmamızı istiyor ve yeni şeyler deniyor. Şut atmak veya daha riskli paslar kullanmak gibi yeni şeyler denemem konusunda beni yüreklendiriyor. Benim futbolumdan anlıyor ve bundan çok memnunum.” - David Luiz


Mourinho'nun bir şekilde kazanan takımı yaratabilmesi ölçüsünde, Benitez oyuncuları doğru yönlendirebilme konusunda usta. Analize karşı antipatik tutkusunun onu ikili ilişkilerde çekilmez kıldığı da oluyor şüphesiz. Fakat Benitez'le anlaşmayı başarabiliyor ve onun takımında yer alabiliyorsanız, bu daha iyi bir futbolcu olmaya başladığınızı gösteren önemli, nesnel bir göstergedir. Torres, Benitez'in en sevdiği yönü olarak 'gerçekten hak edene formayı vermesini' söylüyordu; Gerrard ise gol attığı ve çok iyi oynadığı bir maçtan sonra Rafa'nın kendisine pozisyon alma hatalarını gösterdiğini ve memnun olmayan bir tavır takındığından bahsediyordu. İki ifadeyi birleştirin. Verilerden epey hoşlanan ve onları nasıl kullanacağını bilecek kadar futbolun teknik yönünden iyi anlayan Benitez'in yönlendirmeleri, genelde ters gitmiyor. Benitez, oyuncuların hangi desenler içinde potansiyellerini zorlayabileceklerini çözme konusunda usta. Bugünün merkez oyuncusu Xabi Alonso; eskinin klasik box-to-box orta sahası, o zamanın ikinci forveti Gerrard ve Liverpool'a Hollanda ligi gol kralı olarak gelen şimdinin sağ açığı Kuyt... Her biri Benitez'e ait. Elbet başkaları da var.

Sayısal veriler sizi ikna etmede ve nelerin ters gittiğini daha iyi anlamada bir araç olabilir; fakat Benitez'i sadece bu şekilde göstermek ziyadesiyle yanlış olur. Geçtiğimiz günlerde kendi takımının %10'unun Sacchi'ye ait olduğunu söyleyen Klopp gibi Benitez'in de Sacchi'nin fikirlerine dayanan bir 'üst' oyun anlayışı var.

Benitez felsefesi

Benitez'in Inter'deki başarısız dönemi ve yaratılan genel imaj onu tek tip oyun anlayışı olan bir hoca olarak gösteriyor. Liverpool'un zayıf takımlara karşı öne geçemediği maçlarda şablon değişikliğine gitmemesi bu anlamda en çok kullanılan argümanlardan biridir. Esasında Chelsea'de gösterdiği saha içi organizasyon becerisi dahi bunları yalanlamaya yetebilir. Ve basit bir örnek vermek gerekirse, Guardiola da yalnızca Keita'nın içinde bulunduğu takımla çok önemli manevralar yapabiliyor ve esas şablonundan kaymaları nadiren gösteriyordu. Bu yanılgıyı aşmak gerek; Benitez esnek bir hoca. Üçlü savunmaya geçerek tetiklediği İstanbul zaferini unuttunuz mu?

Inter'den sonra 2 sene takım çalıştırmayan Benitez, kişisel internet sitesini güncellemek ve dünyanın pek çok yerinde seminerlere katılmakla vaktini geçirdi.  Independent gazetesi için yazılardan birine şuradan ve internet sitesine de şuradan bakabilirsiniz.
Ondaki rotasyon takıntısının en önemli bileşeni, oyuncuları zinde tutmak olduğu kadar barındırdığı bu esneklik. Takımındaki her oyuncunun, kafasındakileri anlamasını ve uygulayabilmesini beklediğinden, oynama biçimleri farklı rakiplere karşı değişik oyuncular kullanıyor. Liverpool'dayken bunu bilhassa vurguluyor ve her maçta, rakibe göre değişen küçük ayarlamalar yaptıklarını söylüyordu. Bu sayede maç özelinde daha uygun bir ekip oluşturuluyor ve 'rotasyon'la uzun vadede oyuncular fit tutulmuş oluyor. Hemen hemen hiç değişmeyense, 4-2-3-1 şablonuydu; çünkü Benitez'e göre takım 'mekaniğini' en iyi yaratan şablon budur ve değişimlerin bu şablon üzerinden gelmesi doğru olabilir.

Mekanik, rastgele seçilmiş bir söz değil. Sacchi'yi ve dolayısıyla Benitez'in takımlarını, öncelikle fiziksel ilişkilerin öne çıktığı takımlar olarak değerlendirmek yanlış olmayacak. Bir sonraki kısım, David Luiz'in niçin bu kadar başarılı olduğunun ve niçin orta sahaya monte edildiğinin anlaşılması açısından değerli bir ön hikaye sunacak.

Orta sahada ikili ve transition

'Transition'lar ve 'uyumlu ikili'ler Benitez denince önümüze çıkan iki değerli kavram.

Bugün Dortmund'da çok üst düzeyde gördüğümüz, savunmadan hücuma hızlı geçişler -transition- Benitez'in amentüsüdür. Bu yapıyı sağlayabilmek için öncelikle pozisyon bilgisi yüksek orta saha oyuncularını arar. Çünkü bu ikililerin başarısı, teorinin sahaya uygulanmasında en önemli bağlantıdır. Benitez'in imzasını atması ve oyunu kontrol etmesi demek, bu doğru ikilileri yaratmak demektir. Bunu yaparken önce gelen, her daim bu iki oyuncunun 'toplam özellikleri'dir. Oyuncuların futbol yeteneklerinden de önce fiziksel yetilerinin ve alan kapama özelliklerinin bir 'toplamı'.


Takımın geçiş -transition- mekaniğini yaratmak bir 'mobil' bir de daha 'statik' oyuncunun yerleştirilmesiyle başlar. Temeli oluşturacak bu 'fiziksel' yapı kurulduktan sonra, oyuncuların kendine has karakterleri yalnızca takımın ek özellikler edinmesini sağlayabilir. Örneğin David Luiz uzaktan mükemmel şutlar atıyor ve direk oynamayı seviyor; Luiz'in kendisinin de söylediği gibi, Benitez bu tip işleri daha fazla yapması için onu yüreklendiriyor. Keza futbolda en değerli niteliklerden biridir belli işleri en iyi şekilde yapabilmek. Xabi Alonso da uzaktan çok isabetli vuruyordu ve aynı zamanda eşsiz uzun paslar atabilen oyuncuydu. Fakat bunlar 'ek' özelliklerdi.

Xabi'nin statik, Mascherano'nun dinamik bileşeni oluşturduğu kusursuz görünen bu ikilide; Benitez Alonso'yu satmak ve yerine Gareth Barry'i almak istemişti. Lig şampiyonluğundan yalnızca bir-iki yeni oyuncu kadar uzak olan takım için Alonso'yu satmak ve daha çok pozisyonda oynayabilen, daha çok yönlü bir oyuncu olan Barry'i almak mantıklı gelmişti. Anlaşmadan gelen kârla belki yeni oyuncular dahi alınabilirdi. Orta ikilinin kurgusal önceliğinin çarpıcı bir örneğiydi bu.

Sıradışı bir futbolcu olan David Luiz, bu ikililere nasıl dahil oldu?