2011/05/18

Fakat Owen Coyle?

Öncelikle bu yazının yazılmasına ön ayak olan yazının linkini verelim: The Owen Coyle Myth. Ghostgoal blog Bolton'ın aslında hiç de 'güzel' futbol oynamadığını verilerle tasdiklemiş. Bu konu bir süredir benim radarımdaydı ve bu yazının da gösterdikleriyle yeni olmayan birkaç şey söyleyeyim.

Aynı yazıdan aktarıyorum.

“Coyle has won admirers for an attractive style of passing football at Bolton, where predecessors Sam Allardyce and Gary Megson were noted for their direct play.”
– Daily Mirror, Jan 7 2011

“The Trotters have confounded all expectations this term by playing a slick brand of pass-and-move football.”
– BBC, Dec 12 2010

“The team once regarded as schoolyard bullies are now using the Arsenal blueprint for how the game should be played”
– The Guardian, Nov 16 2010

Ucuz gazetecilik örnekleri. Geçmişte Paul Wilson'ın Wigan hakkında söylediklerini de bloga taşımıştım, "Wigan yetiştirdiği oyuncularla tanınan bir kulüp. Artık göz alıcı futbol oynamanın da zamanı geldi." yazmıştı. Öyle bir ifade ki, her sene baş aşağı düşüyor diye Arsenal'i iyi futbol oynamamakla suçlamakla birebir. Bu noktada, Owen Coyle'a arka çıkış nereden geliyor bunun bir tahlilinini yapmak amacındayım elimden geldiğince.

Öncelikle Bolton'ın bir Gary Megson gerçeği vardı. Hocanın taraftarlarla arası bir türlü iyi olamadı, hatta maçlara seyirci gitmemesine kadar vardı bu. Önceleri biraz şaşkınlıkla takip ettik. Yani Bolton standart bir sezon seyri izliyordu fakat 5-6 ay içinde Megson'a tepki kesin bir karşıtlığa dönüştü. Burada elde edilen sonuçlardan başka şeylere tepki vardı. Mesela Anelka'nın satılıp yerine Elmander'e tomarla para dökülmesi. En oyuncumuzu satıp karşılığında -kârın dörtte üçü bu transfere gitti- bunu mu alıyoruz dediler. Elmander Megson'ın 4-5-1'inde, sağ uzak forveti oynuyordu o dönem. Uzun top oynuyorlardı, heyecan yoktu, tek düzelikten bıkkınlık vardı ve şu halde Megson'ın takımı bir adım ileri götürmediğinden büyük şikayet vardı. Kötü gidişten değil de yeterince iyi olmayan organizasyondan sıkıntı vardı. Keza o dönem Bolton UEFA Kupası'nda çeyrek finalin kapısından dönmüştü. Megson ligdeki tehlikeli durumlarını neden göstererek eşleşmenin ikinci ayağına yedek oyuncularla çıktı ve bu bardağı taşıran son damla oldu. Üstüne 10 kişilik Wigan'a kaybettiklerini ekleyelim! Bolton sezonu 41 puanla 13. bitirdi. Bu sezonun bitimine bir hafta kala Bolton şu an 46 puanda ve 10. sırada ve son hafta Manchester City'le oynuyor. Kaybedeceklerini düşünürsek arada 5 puanlık fark var ve muhtemelen yine 13. sırada bitirecekler. Tezimi kuvvetlendirmek amacıyla gerçekleri saptırmak niyetinde değilim, varmaya çalıştığım nokta Megson'ın haksızca asılması değil. Fakat Coyle'u sempatik gösteren nedenleri anlatmaya çalışıyorum burada. Owen Coyle şüphesiz Megson'dan daha iyi bir hoca, övgüyü de hak ediyor, ama doğru şekilde mi yapılıyor bu övgü? Neticesinde böyle bir Megson gerçeği vardı ve üzerine Owen Coyle geldi. Takımın eski topçusu, Burnley'i Premiership'e çıkaran, ve 'güzel' futbol oynatan adam. Şüphesiz ki 'futbol oynamak istemek' önemli bir yer teşkil edecekti.

Coyle'un ilk yarım sezonundan bahsederken Jack Wilshere'den bahsetmemek olmaz. Bir nevi Ersun Yanal - Arda Turan ilişkisi. Arsenal'da o dönem ideal 4-2-3-1 çalışmaları sürüyordu, oyuncuların kendi kişisel gelişimi devam ederken orta ikiliye monte edilmeye çalışılan değişik isimler oldu, hatta Nasri bile. Fakat Wilshere henüz sadece Emirates Cup'ta parlayan, ve yalnızca kanatta düşünülen bir oyuncuydu. Coyle onu orta sahada kullandı ve bugünkü hale gelmesinde şüphesiz bu deneyimin ve bu deneyimle beraber oluşan kendine güvenin payı çok büyük. Aslında bu seçim de ve sonrasında gelen Holden da, Coyle'u aklamaya yeter. Coyle uzun top üzerinden prim yapıyor eleştirisine de karşıyım, son tahlil de buna ve O'Neill'la, Allardyce'la karşılaştırmalı olarak değineceğim. Ghostgoal'de orta sahada Elmander'in kullanımına dem vuruluyor, katılmıyorum. Coyle fikirlerinde revizyona gitmiş biri, yani klasik futbolcu eskisi adalı menajer değil, ama metafora başvurursak reformcu bir teknik direktör. Daha iyisi ve iyi olan hedeflenir fakat gerçekle de sıkı sıkıya bağlıdır. Devam edersek Benitez devrimcidir, Moyes uluslar arası çok güzel bir adamdır vs. Dolayısıyla Benitez gibi birinin fikirleri sabit ve ideala, hayale sıkı sıkıya bağlıyken, yani orada Elmander değil kesin bir orta saha oynatacakken Coyle'un tercihi sürpriz değil. Kötüye yormamak gerek.

Artık Bolton bu sene itibariyle ne tip bir takıma dönüştü bunu açıklamanın vakti geldi. Bir kere çizgi savunması uyguluyorlar, gariptir, çizgi savunması ve stoperleri 2.01lik Zat Knight ve 1.88lik Gary Cahill. Sağ bek delibaş Steinsson, sol bek klasik adalı bek Paul Robinson. Sıkıntı elbet oluyor, Vela'nın sezon başında gösterdiği gibi. Bolton, Megson'ın mirasıyla ultra-fiziksel bir takım ve bu şekilde farklılık yaratıyor. Bunu yaparken Stoke gibi doğrudan değil, 'stil'le yapıyor. Hücum başlangıçları genellikle ilk topların Kevin Davies'e oynanmasıyla oluyor, sonrasında rakibi boğan bir Bolton presi ve futbolun gereklerinin yapılması-kenar adamlarının kullanılması, ortadaki iki koca adamın duvar oluşlarıyla ortadan yüklenmeler vs. Coyle dinamizmi devam ettirmek için Ocak'ta Sturridge'i getirerek çok güzel bir iş yaptı, sezon sonuna gelindiğinde takımların daha reaktif bir oyunu tercih etmeleri normal; ki Hernandez'in ikinci dönemde Berbatov'u kesin olarak kesişi de buna yorulabilir. Bolton'ın en kesin özelliği rakibi 'boğması'. Topu bir daha aldıktan sonra hemen yeniden uzun gönderiyorlar, genellikle Davies zaten alıyor, alamazsa da bloklar arası mesafe az olduğu için düşen topu bir başkası alıyor ve yeniden yükleniyorlar. Setlerin yönlendirilmesinde sezonun yıldızı Stuart Holden'ın payı çok büyük, bu yaz muhtemelen onun alternatifini arayacaklar. Bu oyun düzeninde Elmander sezonun ilk yarısında çok büyük çıkış gösterdi, ceza sahası civarında daha çok varlığı ve takımın oyun gelişimindeki başarısı en çok ona yaradı. Sturridge'in gelişi takımdaki hızlı, delici oyuncu eksiğini kapadı ve Elmander de sağa geçti. Diyagramlar aşağıda:

devamı gelecek...