2010/08/21

Wigan gerçekleri

Bu Wigan'ın seveni pek azdır. Martinez döneminde bu konuda bir artış olmadı, hatta daha bile geriye gidildi belki. Ama ben bu takımla ilgilenirim, ilgi çekici bir takımdır. Sezon öncesi yine saydırdılar, Championship adayları arasına koydular. Gerçekten lig düşebilirler, ama olayı tecavüz boyutuna taşıyan Paul Wilson'ın yazısı ve bunun benzerleri. Now they really need to start playing attractive football. Ardından, What's the point of Wigan. Zıvanadan çıkmış bir cümle, sanırım kalkmış, ama bir zamanlar var olduğu yorumlardan anlaşılır. Yahu ayıptır, bunu söylemek için o iğrendiğim hikaye yazıcı klavye başı yazarlardan olmak gerek. Yerli bloglar, başka pek çok yer falan böyle. Sanki gitmiş görmüş, öyle bir heyecanla yazılar, istatistik okuyup evet evet böyleydi tadında bir üslup, tamamen vakit kaybı. Wigan, Blackpool, geçen senenin West Ham'ı ve hatta Portsmouth, ellerinden geldiğince pragmatizmden fazlasını düşünen takımlar, bu takımları kötü oynuyor diye suçlarsan, kötü algısını da bir yanda ele almak gerekir. Zayıf demek daha doğrudur. Kötü dendiğinde uzun top oyunu veya savunma futbolu akla geliyorsa, sayılan takımlar böyle yapmıyorlar. Bununla beraber savunma futbolu ve uzun top, veya başka şeyler, sert oynamak, van Bommel olmak da birer seçimdir, kazanmak için yapılan seçimler. Bu seçimlerin artık bayağılaşıp sıkıntı verdiği zamanlar bunlar kötü olabilir. Veya başka bir bakış açısıyla, iyi futbol algısı daha çok çalışılarak yapılması mümkün olan olgularla bağdaşır, büyük kulüpler, büyüyen kulüplerin de beklentisi daha zoru başarmaktır elbet. Futbolda bütçelerin büyümesi, ciddi paralayın dahil olmasıyla başarı beklentisi de daha büyüdü. Herhangi bir durumda başarı önceliklidir, somut olanı görmektir, ama bu durumlarla daha da öncelik kazanmış oldu. Wigan'ı hala, şu durumda bile, attractive futbol oynamıyor diye suçlamak yanlış, ama iyi takım olmadıkları da doğrudur.

Wigan, Hoffenheim mıdır yoksa İBB mi dendiğinde, kesinlikle İBB. Öyle süper bütçeleri yok, kulüp tarihinin en pahalı transferi bu sene aldıkları 6 milyonluk Boselli oldu. İyisi kötüsü bir yana, sezon böyle giderse arada kaynayıp fos çıkacak. Wigan rugby kültürü olan bir şehir, futbol izleyeni de genelde Evertonlı falan oluyormuş. İngilterenin tüm üst ligleri arasında, 5-6. lige kadar yolu var, en ucuz kombine satan 5 takımdan biri. Yine de giden olmuyor, bugünkü maçta 14.000 kişi vardı. Şu seyirci meselesinden dolayı Premiership'e yakıştıramayan çok olur, oldu olacak ligten düşsün direk. Az mı oyuncu sundu peki Wigan? Jewell döneminden aklımda kalanlar; Chimbonda, Jason Roberts, Bullard, sonra Steve Bruce'la Valencia, Cattermole, Palacios, Figueroa, hatta Zaki, Martinez için fazla bir şey yok şu an, N'Zogbia, Hugo... Bu da bir çıkış noktası olabilir, bu oyuncular bir düzen içinde parladılar, takım onların gelişimlerinden nem aldı ve onlar da büyük kulüplere kapak attılar, fakat Martinez'in fazla ihracatı yok. Takımda istikrar ve başarıya ulaştıracak bir düzen yok, mesela N'Zogbia'ya hücumda esas rollerden biri verildi, ve daha çok serbestlik, piyasası yükselen oyuncu oldu, istikrarı da yakaladı. Olay bu işte. Bir önceki yazıda dediğim gibi Ancelotti döneminin esası orta saha üstünlüğü ve rakibin üstüne kabus gibi çökmeyse, Martinez'inki de istikrarsızlık ve maçtan inanılmaz çabuk vazgeçme. Bu nedenlerden Martinez teknik direktörlük için iyi bir seçim olmayabilir, ama futbol zekasıyla gelecek vaad ediyor. Yani aslında şapkadan tavşan çıkardığı yok, trend uygulamalar, iki tutucu orta saha, tek forvet, ters ayaklı kanatlar, kanatların biri forvet diğer orta saha, gibi... Teknik direktörleri iyi yapan taktik bilgisinin yanına başka şeyler eklemek, şu an için bu şeyler onda yok. Ama en azından eski kafa düşünmüyor, bu iyi, ve Chelsea'yi, Arsenal'i, Liverpool'u yenebilmiş biri.

İBB'ye benzetirken, sadece seyircisi değil giantkiller özelliğini de söylemeyi unutmuşum. Aslında amaçsız takım sendromu bu. Takımın bir amacı yok, daha ufak hırslar üzerinden yürüyor, böyle olunca da, takımın da belli bir potansiyeli varsa büyük maçları kazanıp diğerlerinde felaket olabiliyor karakter olarak. Seyirci bambaşka bir hüviyettir, sadece seyirci için de oynanır. Hoffenheim bambaşka tabi, başlı başına bir proje. Olayın psikolojik yönü böyle, taktiksel açıdan bakıldığındaysa işleri gereğinden fazla karmaşıklaştırmanın, daha az direk oynamanın sıkıntısını çekiyorlar. İşte yukarıda dedim, iyi futbol eğer daha fazla pas, daha fazla topa sahip olma anlamına geliyorsa, bu daha fazla zorluk, karmaşıklık gerektirir. Sadece Wigan değil, Arsenal bile direk oynamamanın sıkıntısını çekebiliyor, gol bulamayarak. Topa fazla sahip olunduğunda, veya hücumlara direk çıkılamadığında alan bulmak zorlaşır, alan bulamadığınız ölçüde de gol pozisyonunuz azalır, bu da gol bulmayı zorlaştırır. Şimdi farklı yöntemleri var, hücumda sayıca üstün olarak alan yaratabilirsiniz, hızlı paslarla rakip şaşırtılabilir, vesaire. Bazen teknik önceliklidir, bazen hız, bu şekilde avantaj sağlanır. Amaç goal olduğundan (ne kadar acayip bir cümle-amaç goal olduğundan...) gol atamadığınızda ne kadar pas yaptığınızın bir önemi kalmıyor, aslında oyunu kontrol de etmiş olmuyorsunuz, rakip izin vermiş oluyor. Mourinho'nun şampiyonlar ligi finalindeki Inter'i gayet güzel bir örnek. Southgate de güzel oynamaya çalıştı, orta sahasının da düşmesiyle bir alt lige yollandı, Mowbray, West Brom'dan sonra Celtic'te de yapamadı. Stoke City bu örneklerin zıddı, kabus, veya Mick McCarthy'nin Wolves'u. Bizim için izlemesi güzel, ama hayalcilikten çok az farklı, ve bu hayalciliğin futbolun o başarı endeksli ekonomik yönüyle alakası yok.

Scotland'la çok dalga geçildi, bir forvet olarak sezonu 0 (sıfır) golle tamamladı, ama gerek onun varlığı, gerek Scharner'ın, takıma bir direkt oyun sağlıyordu. Bu sene ikisi de yok, Boselli de pek o işleri yapacak biri değil. Gol sıkıntısı buradan, biraz da N'Zogbia'nın takımdan kopması, kalitenin de düşmesinden. Defans zaten berbat, geçen sene de berbattı, aynen devam. Her Londralıdan 8-9 tane yicek kadar mı kötü? Değil, ama işte dağılıp gidiyor takım. 2 seneye büyük kulübe yolcu McCarthy'nin takıma kesin girişiyle daha da güçlenen orta saha, büyük maçlarda üstün gelebiliyor. Rakibe alan bırakmıyorlar, bunla beraber uzun top oynamadan da çıkabiliyorlar. Ama gereken hızda gelinmediğinden ve hücum oyuncuları takımın genel kalitesine göre üstün olmalarına karşın rakibe zayıf kaldığından pozisyon üretemediler. Blackpool maçında Gohouri'nin golü ofsayt değildi, ikinci yarı şoku atlattıktan sonra güzel pozisyonlar da buldular, ama topu yerde tutarak oynamaya çalışan bu iki takım, bu hafta Arsenal ve Chelsea'den fark yediler. Arsenal maçı ayrı bir değerlendirmeye tutulabilir, keza Blackpool'da 4-3-3'üyle hücum opsiyonları daha güzel bir takım Wigan 4-5-1'ine göre. Blackpool pas yapmaya çalışırken geride inanılmaz boş alan bıraktığı için maç farka gitti, Wigan'ınsa her şeye rağmen suçu çok azdı. Malouda'nın golüne kadar, ki bu da 30 dakika demek, Chelsea'nin gollük pozisyonu bir tane bile yok. Wigan'ın da tek tük, Stam ve N'Zogbia'nın kanadı sağdan yüklendiler. Maç sonu bakın, Chelsea 5ten fazla ofsayta düştü, ilk yarıda bir pozisyon var ki Anelka ofsaytta olduğunda rakip savunma orta sahaya kadar gelmişti. Böyle savundu Wigan, hata da yapmadı. İlk gol Chelsea klası, iyi paslaştılar, sağda Wigan oyuncusu düşünce çizgide boşluk oldu ve sonrası gol. Aslında Malouda geriden geldi yine de ve Kirkland'ın da topa ciddi bir hamlesi yok gibi görünüyor. Abartmamak mı gerekir, yoksa karakterin yansıması mı...

Chelsea yazısı bir altta. Aynı yoldan ve söylenenlerden devam. Kadro daha dar, yaratıcılık belki biraz daha düşük, ama kesinlikle daha oturmuş, homojen bir takım. Ancelotti de geçen sene olduğu gibi tüm oyuncuları kullanmaya çalışıyor, ilk iki maçta Kalou-Malouda, Ivanovic-Ferreira.

***

28 Ağustos: Ve Wigan, Tottenham'ı White Hart Lane'de yendi. Gol yemeden. Bu maçın analizini yapabilirim, 5li defans oynadılar maç boyu. 26 Ağustosta bunla benzer eksenlerde şöyle bir yazı yazılmıştı.

At their best, his sides play high-quality football yet his tenure has been marked by inconsistency and notable for flaws that seem to have mushroomed. Wigan have ability in attack and midfield - they overcame Chelsea, Liverpool and Arsenal last season - but talent alone is not enough.

It is a project, but one which may have be jettisoned if survival is deemed likelier by a more pragmatic route. Consider the qualities the stereotypical relegation firefighter demands: Premier League experience, physical power, a never-say-die spirit and, in many cases, a British core to his side, and it is apparent that Wigan's squad is ill-suited to many other managers.

Sevgili Paul Wilson, Wigan ve Blackpool alt sıraların en çekici takımları.

Hiç yorum yok: