2013/01/26

İçimizdeki İtalyan

Alex 'negatif değil organize' McLeish.

Ağır spoiler - 7 maçta 1 galibiyet alınca McLeish görevinin 40. gününde kovuldu. Şu arkadaş süreci özetlemiş. 5 Şubat.
Bu hikayeyi okumuş muyduk?
Yabancı yatırımların bir alt lig olan Championship’e artan ilgisinden bu yaz Cardiff City yazısıyla değinmiştik. Ve bugünleri düşünerek, “Bir üst lige çıksa dahi, yeterli mi?” diye bir soruyla yazıyı bitirmiştik. Cardiff bugün ligin zirvesinde bulunuyor. Ama yazıda dikkat çektiğimiz noktaya dönersek de sportif başarıdan ziyade takım alım sonrası agresiflikler; ve en aşırı durumda, kulüplerin taraftara ait olan kısmının içinin boşaltılması pek sevimli gözükmüyor. Cardiff City, yeni sahiplerin takımın 100 yıllık renklerini değiştirmeye kadar gittiği çok uzak bir örnekti; fakat benzer konseptte, daha yumuşak örnekler pek çok. Nottingham Forest bu gruba giriyor olabilir.

Kuveytli Al-Hasawi ailesi bu yaz Forest’ı satın aldığında farklı bir hikaye yazılacak gibi görünüyordu. En baştaki olumsuz ibarelere rağmen… Ayaklarının tozuyla menajer Cotterill’i kovmuş ve ‘ikonik’ bir menajer getirmek istediklerini söylemişlerdi. Bilindik zengin patron açıklamaları. Buna karşın geçen seneki yardımcı hocalardan -sevilen birisidir- Sean O’Driscoll ile başladılar ve akademinin adını 4 ay önce ölen bir önceki kulüp sahibi Nigel Doughty anısına değiştirdiler. Böyle olunca, ilk aşamadaki açıklamalar bir adım geriye çekilmiş ve kulübe gerçekten de iyi bakacak birilerinin geldiği düşünülmeye başlanmıştı. ‘İyi bakma’ kısmını biraz açalım: bunun öncesinde sancılı bir süreçten geçmişlerdi. 2 sene üst üste play-off yarı finallerinde elendikten sonra eski İngiltere milli takımı hocası McClaren’i getirip farklı bir şey ummuşlar fakat 'istenilen iki oyuncu alınmayınca' 10 maç sonunda menajersiz kalmışlardı. Takım o sırada 10 maç sonunda 8 puan toplayabilmişti. Gelir/gider tabloları uzun süredir sınırda seyrediyordu ve bu ani düşüş, hayal kırıklığını daha çok karamsarlığa bırakmaya başlamıştı. Neyse ki Cotterill önderliğinde toparlandılar ve o sene ligde kaldılar. Üzerine de, yukarıda söylediğimiz gibi takım sahibi Doughty’nin vefatı geldi. ’Uzun vadeli’ hedeflerden bahseden ve 3-5 yıllık bir plan dahilinde hareket edeceklerini açıklayan Kuveytliler, böyle bir ortamda kulübü satın aldı ve O’Driscoll tercihiyle başka bir kapı açtılar. O’Driscoll çok büyük bir isim olmasa da, alt ligde oynattığı futbolla beğeni toplayan ve taraftarın da sevdiği bir menajer idi. Blackburn örneğinde olduğu gibi takımı alay konusu haline getirecek değil, ama bu işten anlayan ve önemseyen kişiler oldukları hissini uyandırdılar. Kuveyt’ten gelen haberler de bu yöndeydi; Al-Hasawiler kendi ülkelerinde uzun süredir kulüp yönetiyorlardı ve başarılıydılar. 

Bunların üzerinden 6 ay geçmeden O’Driscoll kovuldu. Bir gece önce Leeds’i 4-2 mağlup etmişlerdi ve takım play-off’tan 1 puan uzakta 8. sırada yer alıyordu. Bu arada ilk 2 sıraya pek de yakın olmadıklarını ve eğlenceli futbol namına biraz dengesiz oynadıklarını söylemek gerek; ama şüphesiz kovulmayı gerektirecek bir durum yoktu. O’Driscoll 10'un üzerinde transfer yapmış, kendi takımını kurmuş ve takımı da play-off potasında tutuyorken pek haklı bir tercih değildi bu. Bunlar bir yana, O’Driscoll’un yerine gelen kişi Alex McLeish idi! Sanırım yaz döneminde deneyimli, takımı nasıl ileriye taşıyacağını bilen, ‘ikonik’ menacer olarak böyle birinden bahsediyorlardı. Eğer öyleyse, izleyiciler için çok yazık.

Aralarda Al-Hasawilere pası atmak kaydıyla yazının kalan kısmında esas olarak bu kişiden bahsedeceğiz. Aston Villa’dan kavga dövüşle ayrılan Alex McLeish’i çeken nedir, bundan bahsedeceğiz. 

Patronlar
CV’nizi alalım
Alex McLeish Aston Villa’daki nefret dolu bir yılından söz açarken sürekli özel koşullardan bahsediyor: “Villa’nın ezeli rakibi Birmingham City’nin hocası olarak buraya geldim”. Peki Birmingham City taraftarının o gittikten sonra bayram yapmasına veya şu anki takımı Nottingham Forest’ta yine homurtularla karşılanmasına ne demeli? Bunun için de “Mourinho olmadığınız sürece taraftarı arkanıza alabilmeniz kolay değil” seçeneğini kullanmıştı. Üçüncü seferde artık tesadüf aramaması gerek: pek sevilmiyor.

Ama bu durum yalnız taraftarlar için. Futbolun diğer unsurları olan oyuncular ve yöneticiler tam tersinde fikir birliği ediyorlar. McLeish hâlâ saygın görevler alabiliyor ve oyuncuları hakkında olumlu konuşuyor. Villa’da tam olarak hiçbir şey iyi gitmezken N’Zogbia haricinde hiçbir takım içi çatlak ses çıkmıyordu, hatta Given gibi pek çok oyuncu ayrıldığı için üzgündü. Keza Birmingham City’den öğrencileri Foster ve Ridgewell de son atanışı sonrası saygılarını sunmaktan geri kalmadılar. O hâlde taraftarlar neden anlaşamıyor?

Basitçe, oyuncu ve yöneticilerle taraftarın baktığı şeyler farklı olduğundan. McLeish babacan, oyuncularla anlaşabilen biri olarak organize –bu sözü meşhurdur- takımlar yaratıyor; sektörde olan bitenden haberdar biri olduğundan da takım sahipleriyle iyi bir iletişim kuruyor. Düşündüğünüzde, bir futbol kulübünü satın alan ve ona yatırım yapan birinin ilk bakacağı, koyduğu hedeflerin gerçekleştiğini bir an önce görmek olacaktır. Kulübe bir 'business' olarak baktıkları için, genellikle sabırsız oluyorlar. İstediklerini başardığınız veya başaracağınıza inandırdığınız sürece yöneticinin gözünde güvenilir bir eleman olarak gözüküyorsunuz. McLeish; Sir Alex Ferguson’ın referans verdiği, oyuncularca sevilen, organize takımlar yarattığı söylenen, 4 sene PL tecrübesi olan, İskoçya milli takımıyla Parc des Princes'ta Fransa’yı yenmiş ve en büyüğü de, Arsenal’i mağlup ederek Lig Kupası'nı kazanmış bir hoca. Daha önce Birmingham City’i Championship’den Premier Lig’e de çıkartmışken, aynı hedefteki Nottingham Forest’ın Kuveytli sahipleri için daha uygun bir ‘atama’ olamazdı. Temmuz’da yapılan açıklamadan bir pasajla bu paragrafı kapatayım: “Seçeceğimiz kişi kulüple nasıl çalışacağını, kulübü nasıl geliştireceğini bilen biri olmalı. Sağlam bir CVsi olan, tecrübeli bir menacer arıyoruz. İyi bir karaktere sahip, oyuncuları etkileyecek birisi olmalı.” Sanırım ikna edebildim.

Taraftarın önceliğiyse biraz farklıdır. Tuttuğu takımın maçına geldiğinde eğlenmek, güzel bir atmosfer görmek isteyecektir. İşte bunun için Mourinho olmanıza veya Barcelona gibi oynamanıza gerek yok; daha çok karşılıklı güven, çaba, hırs devreye girer. McLeish Birmingham City’i bir üst lige taşırken dahi, lig ikincisi olarak maç başına 1.2 golle oynuyordu. Kendisi reddetse de, ruhsuz, öncelikle kaybetmemeye oynayan savunma futbolu düşünüyor; daha doğrusu, hücum üzerine fazla kafa yormuyor. Bunu organizasyon olarak adlandırıyor: “Organize takımla negatif takımı karıştırmayın.” “Maçtan önceki gün antrenmanda şöyle yapardık: sen burada duruyorsun, kaleci sana topu orada verecek ve topu aldığında yanındaki kimseye verme, vurabildiğin kadar uzağa vur. Sonra hepimiz koşmaya başlardık.” Bu sözler de Birmingham City’de kiralık oynayan Alexander Hleb’e ait. İşte taraftarın McLeish’i sevmeme nedeni bu: oynattığı inanılmaz çekingen futbolla tribünün ruhunu emiyor. 35 yıllık Villa taraftarları, hayatlarında gördükleri en kötü takımın geçen seneki olduğuna yemin ediyorlar.

Derginin 53. sayısında para babalarının İtalyan hocalara olan düşkünlüğünü venedenlerini ayrıntılı olarak ele almıştık. Yazının başlığı buna ithafen. Nedenleri kısmını bir daha okursanız, teşbihin nereden geldiği kolayca anlaşılıyor. McLeish Birmingham City’de Çinli, Villa’da Amerikalı sahiple çalıştıktan sonra şimdi Kuveytlilerin tercihi.

Forest'ın altın çağı. Yukarı sıra soldan beşinci sıradaki şu anda Sunderland'ın menajeri. Hukuğı bırakıp bu takıma katılmıştı, sonrasında Avrupa şampiyonu oldu: Martin O'Neill.

Bundan sonra ne olacak?
 İşin aslı, benim çizdiğim tüm bu olumsuz tabloya rağmen o kadar da kötü karşılanmadı. Açıklandığı andaki şaşkınlık, ikinci-üçüncü günde yerini daha ılımlı bir tabloya bırakmıştı: “McLeish o kadar da kötü olmayabilir, ama geliş zamanlaması ve O’Driscoll’a tavır uygunsuz oldu.” Yakın zamana kadar BBC’de yazan sıkı bir Forest taraftarı Jonathan Stevenson’sa, McLeish’den bilhassa memnundu. Twitter üzerinden birebir McLeish savunmasını yapıyor; yani takıma denge ve başarı getirecek bir hoca olduğundan bahsedip Villa’daki dönemini Birmingham City’e bağlıyordu. Şu ana dek 4 maçta 1 galibiyet alabildiler ki, bu da iç sahada ligden düşme adayı Peterbrough’a karşıydı. Çok iyi başlamadı, ama henüz önemi yok. Neler olacağını zaman gösterecek. Lakin Forest zamanla üst sıralara tırmanacak olsa bile belli bir zaman sonra McLeish’in antipati toplayacağı kanısındayım. Bu kulüpte Birmingham City gibi bir ayak bağı yoksa da, başka bir gelenek var. Nottingham Forest, Brian Clough'dan miras, güzel futbolla bağdaştırılan bir kulüp. Umarım bu konuda haksız çıkarım.

Ve haksız çıkmayı umduğum bir konu daha var. Bazı şeyleri daha iyi yorumlayabilmek için üzerinden vakit geçmesi gerekiyor; bazen sonuçlarını görmek ve bazen de daha fazla bilgiye ulaşabilmek için. Al-Hasawi ailesi için bu durumların ikisi de geçerli. Bunun üzerinden 1 sene geçtikten sonra McLeish kararını niçin verdiklerini daha iyi anlayabileceğiz: gerçekten çok mu sabırsızlar, yoksa en başta söz verdikleri gibi kulübe iyi mi bakacaklar? Hırslı hareket ettikleri ve sabırsız göründükleri açık; ama bunun aksine, bana daha çok iyi bir aile kulübü olacaklar gibi geliyor. Bir de onların penceresinden bakarsak, sezon başında sözünü verdikleri hocalardan biriyle anlaşamadılar ve Di Matteo hesabı sevilen/güzel futbola inanan eski birinci takım hocasına (first-team coach diye bir pozisyon var) şans verdiler. A planının bu olmadığı aşağı yukarı belli idi. Belli bir aşamadan sonra yeterli gelmediğine inandılar ve etraftaki en garantici, kısa vadede başarı getirecek hocaya sarıldılar. Şu 3-5 yıllık plan, takıma uzun vadeli yatırımlar yapılacağına bir vurguydu ve Premier Lig yeni televizyon anlaşmasıyla kulüplere minimum 60 milyon pound getiriyorken bir an önce üst lige çıkmak bu uzun vadeli planın ilk aşaması olabilirdi: “Alt ligden düzenli bir şekilde gelişip gelen kulüp yerine, bir şekilde çıkıp üst ligde kimliğini bulan kulüp.” Sanırım en mantıklı açıklama bu. Takımlarını Barcelona gibi oynarken görmek istediklerini söylemişlerdi, McLeish’in bunu getiremeyeceği açık. Ve böyle olunca, Premier Lig’e yükseldiklerinde McLeish’in süresi de O’Driscoll’dan fazla olmayabilir. Yakın zamandaki Nigel Adkins (Southampton) ve Neil Warnock (QPR) örnekleri de bu şekilde gelişmişti.

Öyleyse nasıl bitirelim? Eğer mümkünse Robin Hood (bir Nottingham efsanesi) ve Brian Clough da Forest’la beraber Premier Lig’e dönsün!

Hayatım Futbol 66. sayı.