2009/06/15

Gareth Barry



Barry'nin transferiyle ilgili tavrımı 2 yazı önce belirtmiş, kendimce iyi dile getirebildiğimi düşünmüştüm. Sanırım 3-4 gün önce, veya transferden hemen sonra yayınlanan açıklama mektubunda da olabilir, "Taraftara açıklamamı yaptım, fakat onlara bir özür borcum yok" demişti kaptan. Taraftarın tepkisini çeken her açıklamasıyla benim daha çok sevgi/saygımı kazanıyor açıkçası. 12 yıl hizmet ettim diyor. Bugün yine Birmingham Mail'e konuşmuş. Ben, en beğendiğim üç bölümü taşıyorum buraya.
“I can’t believe any other top players at the club will leave,” he said. “If I was 22 or 23 like Gabby and Ashley I would want to stay at Villa Park. It is different at my age, 28.”

“It is unfair to compare the two clubs. I just wanted something new that excited me,” he said. “Champions League football is very viable for Manchester City."

Barry signed a five-year contract with City but hinted that a similar wage was on offer at Villa: “If I signed a new contract with Villa I would have become a very, very wealthy man,” he said. “It wasn’t about money.”

http://www.birminghammail.net/birmingham-sport/aston-villa-fc/aston-villa-news/2009/06/15/villa-won-t-lose-any-more-star-players-insists-gareth-barry-97319-23879595/
Ben de olayı yeniden özetliyorum öyleyse. Gareth Barry, artık kariyerinin en verimli dönemlerini yaşayacak yaşa geldi. 28 yaşında. Gidip de en verimli dönemlerini 12 yıl hizmet verdiği kulüpte geçirmek istemedi diye bir oyuncuyu suçlayamayız. Kendi de diyor, zaten çok iyi anılarla dolu 12 yıl geçirmiş burada. Eğer artık yeni bir heyecan, yeni bir oluşum arıyorsa yapılması gerekenler yapılıp 12 yılın hatrına sorunsuz bir ayrılık gerekirdi. Bu da yapıldı. İlla ki bir yanlışlıktan bahsedeceksek, City tercihinden değil de bu tercihdeki riskten bahsedelim. Talipler arasında bir Liverpool varken, işler istenildiği gibi gitse bile, Manchester City doğru tercih midir? Bence değil. Fakat eğer ortada bir yanlış varsa da bunun kulüple-sadakatsizlikle alakası yoktur.

* * *

Bentley transferinin resmileştiği ve 1 Temmuz'da açıklanacağı yazıldı. Bi başka Tottenhamlı Huddlestone'un transferiyse ilerki günlerde açıklanacakmış bir başka yere göre. Bentley tam isabet ama Huddlestone fazla hoşuma gitmedi. Sidwell misali, kadro derinliği sağlayan bir rotasyon oyuncusu olur gibi geliyor bana daha çok, bu şekilde alınsa, 3lü orta sahalı dizilimin bozulmadığı ve Barry'nin hala takımda olduğu bi ortamda çok iyi olabilirdi. Bence Petrov'un partneri olarak bi oyuncuda karar kılıp onun üzerine gitmemiz gerekiyor ve bu oyuncu Reo-coker, Sidwell olabilir, Huddlestone olması gerekmiyor. Hatta Barry'nin gelişimine benzer bi seyir izleyen ve Birmingham City'e giderse Cahill gibi çıkış yapması çok olası Craig Gardner'ın üstünde durulabilir (ayrıca bknz: Craig 'The new Gareth Barry' Gardner ve "I can fill Gareth Barry's boots"). Zaten ben Defour'dan başkasını istemiyorum. Defour-Owen-Bentley ve 2 stoper=5 yeni oyuncu, daha fazlasına gerek yok. Hatta Zatyiah ve Harewood da ayrılabilir.

2009/06/10

Everton neden daha iyi?



Fink'in Beşiktaş'a transferi sonrası, dört-beş blogu ve sonra da Borges'i okudum. Beşiktaş'ın bu sene Denizli'yle temellerini attığı 6+4'ten bahsedilmiş orada, bunu görünce Everton neden Aston Villa-Fulham gibi takımlardan daha iyi, neden daha ilgi çekici, daha başarılı olduğunu dile getirmek istedim...

Everton'ın Villa veya Fulham'dan veya Wolfsburg'dan farkı, komple bi takım olmasında yatar. Futbol üzerine iki görüşten bahsedebiliriz, bu oyunda önemli olan nedir? Sadece kazanmak mı? Yoksa tatmin edici bir seyir midir daha önemli olan? Ben ikincisi derim. Bir şeyi çok iyi yapmaktansa, birçok şeyleri iyi yapmak daha iyidir. Büyük takım olma yolundan geçen de budur. İlki üzerine kurulan oyun, bu oyundan kastım daha çok oyuncuların bireysilliklerine ve b planı üretilemeden, belli özelliklerin güvenilirliğine yüklenen oyun genelde geçici başarılar sağlayacaktır. Sistem içerisinde bu oyunculların bireyselliklerini öne çıkartmak ise daha farklıdır. Wolfsburg'un şampiyonluğu üzerine Magath ne kadar övülse azdır veya Villa'ya getirdiği heyecan için teşekkür edilmelidir, ama bunlar kalıcılıktan uzaktır, takdir edilesi, zekice uygulanmış birer oyun planıdır. 11 kişilik bir düzeni yansıtarak bu düzen içinde yıldızlaşmak, pek çok şeyi iyi yapmak veya bu olmuyorsa, rakibin pek çok şeyi iyi yapamamasını sağlamak, devamlılık getirmek, böyle bir yapı daha makbuldur. Uzun vadeli planlar yapılması gerekir. Uzun vadeli plan derken, en büyüğü 19 yaşında oyuncularla sahaya çıkmaktan bahsetmiyorum; bahsolan, kalıcılık. Burada karşınıza finansal güç çıkar. Sonuçta sizi ayrı tutan o düzeniniz olsa da, sizi bi adım ileriye taşıyacak olan da barındırdığınız yüksek kaliteli oyuncular olacak. İstediğiniz kadar harika bir atmosfer yaratın, oyunculardan en yüksek verimi alın, yine de belli bir ortalamanın üzerinde oyunculara sahip olmak zorunluluğunuz var. Daha vasat kulüplerde, finansal yetersizlikten dolayı ve pek tabi başka nedenler de mevcuttur, elden gelenin en iyisi yapılır, belki en üst sistem değil ama en üste taşıyacak sistem hedeflenir bu yüzden: günlük çözümler. Elden başka bi şey gelmez şayet. Bu alanda başarılı takımlar sürpriz, beklenmedik sonuçlar alacak, antitezleriyle herkesi şaşırtacaktır. Sivasspor, 2004 Yunanistan, Aston Villa, Wolsfburg, Fulham... Başarılı olunmuştur, peki devamlılık var mıdır? Pek çoğu için erken olsa da (Fulham örneğin), pek mümkün gözükmüyor. Eğer gerekli ortam varsa, taraftar-başkan vs, benim takdirim o vasat kulübün hamlelerinin, en verimliyi elde etmeden öte, en iyiye doğru yavaş-kararlı atılması gerektiğidir. Felix Magath örneğin, inanılmaz bir iş başardı ve Schalke'ye de 4 yıl sonunda şampiyonluk vaad etti. Olur mu? Neden olmasın... Fakat 6 yıl sonra, isterse şampiyon olsun, Schalke'ye baktığımızda yine şu an olduğu yerde kalacağı belki daha olasıdır. Bir teknik direktörün 7-8 yıllık çalışmasının başarı getirmesinden öte, kademe atlatması kendi adıma çok takdir ettiğim bir durumdur. Bana kalırsa şampiyonluk kadar önemlidir.
"Mr. David Moyes is probably a fine example to everybody in government of stability and making the right decisions for the long term."

Andy Burnham, Secretary of State for Culture, Media & Sport
Everton'a gelelim. Moyes, ikinci kenar adamı göreviyle 2002'de başa geçtiğinden beri çok şeyler değişti, yukarıda bahsettiğim, takımı bir üst seviyeyi çıkarmayı başarıyla yaptı. Şu anda mesela Celtic'in başına geçse, takım bocalama elbette yaşayacak olsa da Bolton gibi bir değişim geçirmeyecektir. Önemli olan budur. Sistem, kendi yıldızlarını yaratmış ve bu oyuncular artık sistem oyuncusu olmaktan çıkıp pek çoğu gayet de kaliteli oyunculara dönüşmüştür ayrıca; başta Arteta olmak üzere. Daha da önemlisi, Moyes'ın bunu yaparken yine elde ciddi imkanların olmaması, bu başarının altında finansal kolaylık yatmamasıdır. Moyes, 7 yıl içinde takıma bir kimlik kazandırdı, ki başarı burada, olayların günlük yürütülmemesi ve ligin en iyi 5 orta sahasından birine sahip olarak da Big Four'un hemen altına yerleştirdi. Moyes, uzun vadeli planları olan ve günlük çözümlerde de çok başarılı bir deha. Çok iyi bir planlamacı olmasının yanı sıra, ana hedeften, verimli sistem değil en iyi sisteme gidişte, günlük oynamaları, maçlık mucizeleri de çok iyi yapan bir teknik adam. Her türlü olumsuzluğa rağmen önde kalabilmesi, maç içi hamlelerinin yerindeliği, yaratıcılığıyla (4-6-0); yalnızca iyi bir planlamacı değil. Yarattığı huzurlu ortamın yanı sıra transferde hiç sekmemesi ve yaptığı transferlerin ayrıca gayet kaliteli olması, onu Martin O'Neill'dan bariz ayıran yönü. Ki toplamda baktığımızda da O'Neill'dan öndedir. Örneğin MON, transferde sekteye uğramasının yanında, bir de genelde daha vasat oyuncuları transferi eder. Bunlardan 2 katı verim alır ve hakkını verir, süper de bir yöneticidir tabi aynı zamanda. Ama neresinden bakarsanız, bunlar aslında vasatın üstü oyuncular değillerdir. Eğer illa ki Sir'e bir veliaht aranıyorsa, benim takdirim David Moyes'un olması gerektiğidir.

2009/06/08

Paralı asker!



Ayrılışının ardından Barry'e denen bu, paralı asker, mercenary. Ya da başka anlamlara da gelir, siz nası çevirirseniz. Doğru bi yakıştırma değil bi kere, fakat tabi hep görüyoruz bunları, futbol oyununun iğrençleştiği durumlar olarak sayıyoruz. Futbolu oyun olarak çok seviyoruz, basketboldan, tenisten diğer bütün toplu sporlardan daha çok. Burada sosyolojik yanını da seviyoruz, ama bu sosyolojik yan burada olduğu gibi saçmalıklara, bilinç dışı holiganlıklara örneğin, yol açabiliyor ayrıca. Ha bakın bilinçli holiganlık güzeldir, diskoda sabah kadar danstan farkı yoktur, Leedslilerin götlerini cama yapıştırmaları da komiktir, bizim insanımız yapsa kendimizi üst insan hissetmediğimizden (İngiliz-Fransız-Amerikalı kadar kendini beğenen adam var mı?) haha kro, biz Türküz gibi tepkiler gelebilir, ama çirkin de olsa eğlencelidir, ve zaten mantığı kılavuz edinip eğlenmiyoruz ya? Ama onun dışında iş birbirini dövmeye, sen benim takımıma şöyle mi dersin ulana geldiğinde veya işte bu transferde olduğu gibi değişik anlamsız tepkiler vermeye geldiğinde iş kötü, olay 11 adamın peşinden koştuğu oyuna döner. Şayet bi futbolcu hakkaten ayıp bi haraket yaptıysa, buna tepkini de koyabilirsin, ama vatan elden gidiyor gibi tavırlar takınmaya, külhanbeyliğe de gerek yok, n'oluyoruz? Başka iş güç, kafa yoracak yer mi yok? Şurada yazmaktan, izlemekten keyif alıyorum da işin aslı banane Gareth Barry takımdan ayrıldıysa, başarılar diler geçerim, gidip de bunun için adama ana avrat sövecek değiliz, keyfimizi yapar iki muhabbet eder veya şöyle bi yazı gireriz. Nereden geldiyse bu ilk paragraf...

Evet, transferin hikayesi malum, 12 milyonluk bir meblağ karşılığı 2-3 günde sonlanan görüşmelerle, Barry kariyerinin uzun bi bölümünü, 12 yılını geçirdiği kulübü Aston Villa'dan ayrılıp Man City'e geçti. Bence riskli bir hamledir bu. Her ne kadar ilk düşündüğümde makul bir karar verdiğini düşünsem de, şu transfer piyasasına baktığımda çok net konuşamıyorum. Eto'o-Tevez, bunlara ister paranız yetsin, ister takımda huzurlu bir ortam sağlnasın, büyük takıma ilerleyişte bundan bahsedemiyoruz. Barry'nin de City'e asıl gitme nedeni, finansal gücün sağladığı çok daha büyük bir potansiyel. Aynı meblağ, aynı haftalıkla Everton'dan gelecek bir teklif, onu çok daha düşündürecekti kuşkusuz, Everton Big Four'un ardından en derli toplu takım olsa da. Barry'nin aklında new challenge vardı, herhalde ki kafasından artık Liverpool'da, daha fazla, daha büyük maçlarda oynamak, bu şekilde bir değişim yapma fikri vardı. Ama sonra Arapları tercih edip, potansiyeli çok büyük bir oluşumun temel parçası olmak istedi, anlaşılabilir bir durum, fikirler değişebilir. Benim açımdan şaşırtıcı olan transferdeki anilik oldu, bu yeni teklifin Barry'i Liverpool husunda biraz düşündürüceğini zannederdim mesela ben. Ama hiç de böyle olmadı, Hughes'dan doğru parçalar sözü alınmış olacak, imza hemen atıldı. Benim burada diyeceğim iki şey var, bir taraftarın olayı değerlendirişi, iki City'nin izlediği yol.

Taraftarın tepkisi, bir sene boyunca Şampiyonlar Ligi futbolundan yakınan Barry'nin Europa Cup'a bile gidemeyen City'i tercih etmesi. Sahiplerin Arap olmasıyla geyikler de hemen hazır. Bakın o konuda haklılar, bu gerçekten hoş değildir, fakat benim de genel taraftara tepkim bu hamlenin kuru parayla olduğu, yorumların hep bu açıdan yapılması. Toplamda 5 milyonluk maaş bir katalizör, ana nedense o bahsettiğimiz potansiyel. Kırgınlıkla nefret karıştırılmamalı. Yine büyük çoğunluk bu yaz olacak bir Liverpool hamlesinin 'her şey için teşekkürler kaptan' havasıyla karşılanmış olacağını söylüyor, ki hakkaten öyle olurdu. Biraz yaratıcı, biraz da psikopat bi taraftardan deve kafası malumatı bekliyorum. Hani şu Figo'nun domuz kafası olayı gibi. Onun dışında transferin Villa cephesinden yönüyle alakalı bir iki söyleceğim daha var, ama affola pek toparlayamadım, o yüzden daha önce yazdığımdan alıntı yapıyorum.

"Kaptanın gidişi beklenen bir durumdu, ama 12 milyon koparabilmemeiz ve benim şimdi öğrendiğim o Brighton olayıyla bunun da bi kısmının kaybedebilecek olması, gerçekten korkutucu. Barry olsun, Laursen olsun, bunlar hedef küçültücü gelişmeler. Beni bi taraftar olarak sevindiren, takımın hedefi küçük de olsa sevindirici bir gelişim izlemesi oldu her zaman, mesela varsa eğer bir Wigan taraftarı, Steve Bruce'i kaybetmek Palacios'u veya takımın piyasalı adamı Valencia'yı kaybetmek daha acı olmalı. Çünkü farkı yaratan adam bu, takım her ne kadar geriye gitse de... Her neyse, kaptanın ayrılığı elbet herkesi üzse de ele geçecek 10 milyonluk meblağ beni korkutuyor. MON'un transferlerde iyi bir ünü olmadığını biliyoruz ve gereğinden fazla para saçıyoruz, takımın en iyi oyuncusu ancak Defour'e vereceğimiz parayı karşılayacak ne yazık ki. Bu konuda senin bahsettiğin etkenler mevcut elbet, bununla beraber takım ve MON da 12 yıllık oyuncuya kıyağı yapmış ve fazla üstüne gitmemiştir, herhalde durum budur. City patronları da durumun garkında olarak, erken davranmış ve çok iyi bir iş yapmışlardır. Barry, Villa'dan daha önü açık bir kulübe gitmeyi tercih etti, Birmingham Mail'deki özür açıklamasında futbol açısından transferi yorumlamış ve bence söylediği doğrudur da..." vs vs.

İkinci konuya gelince, Manchester City için Eto'o-Tevez gibi hedefler gayet gerçekçi olsa, yani bunları yapabilecek güçte olsalar bile, böyle bir işe kalkışmamaları gerekiyor. Bir kere işin içinde bazı özel durumlar yoksa, Podolski-Köln ilişkisi misal, parası olan küçük kulübün büyük kulüpten oyuncu transferi yüzde doksan sakıncalı. Önce takımı o seviyelere çıkartacak bir omurga oluşturmak, sonra bunun üzerine koymak gerekiyor. Chelsea örneği çok taze ve çok çok iyi de bir örnek teşkil ediyor. Yine Chelsea örneğinde olduğu gibi, önemli olan parayı az saçmak değil, doğru oyuncuları bulmak... Eğer bu takımın ihtiyacı Miguel Veloso'ysa, karşı takım da 30 milyon istiyorsa, parayı basar alırsın. Böylece ilerleme yolunda olduğu gibi karizma yolunda da oldukça ilerleme kat edersin. Sen Veloso'yu koyduktan 3 yıl sonra Essien'i alırsın, gerekirse. Bu oyuncular geçişi temsil de olabilir, değişmez parça da... Gareth Barry, bu takımın Lampard'ı olmak için gerekli meziyetlere sahiptir, ama Micah Richards bir soru işaretidir ve geçiş oyuncusu olabilir. Geçiş oyuncusu derken, Damien Duff-Arjen Robben-Makelele bunlar geçiş oyuncuları. Bu oyuncular yeni ve heyecanlı bi oluşumun yapı taşları olmaya geldiler. Makelele de, zaten sürekli benzetme yapıyoruz, Barry misali bu işin ciddiliğini yansıtan karizma bir transferdi. Sonraki kuşak Ballack-Bosingwa vardıklarında ise Chelsea artık Premiership şampiyonuydu. Ve işte o yüzden, City'nin kadroyu iyice bir gözden geçirmesi, çok iyi bir kadro planlaması gerekiyor. Sakin sakin, kim gidecek, kim kalacak, şablon nedir, bu şablona göre nasıl transferler yapılmalı, bunlar belirlenmeli. Beceremezlerse, Gareth Barry'nin Manchester City kariyeri de büyük olasılık 1 sene sürecek ve Liverpool geç de olsa adamına kavuşacaktır. Şayet, milli takımın da banko oyuncusu olarak, çok çok kötü bir sezon geçirmezse, piyasası şu ankinden aşağı olmayacaktır.