2013/05/17

Glasgow okulu

Hayatım Futbol 82. sayıda...


“İskoçya’nun en değerli ihracatı Sir Alex Ferguson –viskiyi saymazsak.” 
David Moyes, 2009'da verdiği bir röportajdan.

Ferguson'ın vedası

Sir Alex Ferguson’ın bir gün emekli olacağı düşüncesi her ne kadar gerçek üstü görünüyorsa da, böyle bir günün geleceği herkesin malumuydu. Bundan önce böyle olmuştu ve sonra da böyle olacaktı. İşin gerçekten ilginçliği, açıklamanın aniliği ve yeni hocanın çok geçmeden resmiyet kazanışında idi.

Moyes'un tek tercih olarak düşünülmesi, daha şaşaalı bir süreç ve isim bekleyen pek çokları için şaşırtıcı geliyor. Peki ya Ferguson'a ne demeli? Bu yıl bırakacağına dair en ufak ipucu vermemesi bir yana, emekliliği en büyük kötülük olarak gören bir Glasgow insanı için hiç de kolay bir karar değildi. Alex Ferguson, iki yıl evvel Mourinho'nun biraz daha beklemesi gerektiğini söylüyor ve emekliliği nasıl gördüğünü de anlatıyordu.

“Babam 65. doğum gününde emekli oldu ve bundan bir yol sonra öldü. Yapabileceğiniz en kötü şey terliklerinizi ayağınıza geçirmek. '45 yıl boyunca çalıştım, artık dinlenme vaktim geldi' gibi şeyler söylüyorlar. Bu doğru değil; kendinizi aktif ve iyi durumda tutmalısınız.”

Ferguson geçtiğimiz haftasonu Old Trafford'da yaptığı veda konuşmasında, emeklilik kararını geçen kış aldığını fakat ailesine dahi mart ayında açıldığını söylüyor. Şüphesiz daha uzun süre de devam edebilecekti. Fakat artık ailesiyle daha fazla vakit geçirmek ve futbola daha az vakit ayırmak istiyordu. Eşi Cathy, geçen Christmas'ta vedat eden kız kardeşinin ardından iyiden iyiye içine kapanmıştı.

Esasında Sir'ün uğurlanışı fazla dramatik geçmedi. Kendisini alkışlayan iki düzine futbolcunun ve 75 bin taraftarın önünde elleri ceplerinde yürürken, bir işi layıkıyla teslim etmiş olmanın basit rahatlığı ve huzurunu taşıyordu.

'Guard of honour'
Bir organizasyonu sağ salim ve en güçlü haliyle teslim etmek, Ferguson'ın iş anlayışında en temel fikri oluşturuyor. İlla emekli olmak gerekliyse bunun için doğru bir zaman gerekiyordu ve Ferguson'ın huzuru, bu zamanın içinde bulunmasından öte geliyor. Scholes'un söylediği gibi. “Sir Alex'in bırakması o kadar da zor olmadı, çünkü şu an doğru zaman ve bugün harika bir gün.”Alex Ferguson'ın mirasından bahsederken üzerinde durulması gereken en önemli nokta bu.

“Bir organizasyondan ayrılırken onu mümkün olan en güçlü şekliyle bırakmak benim için çok önemli; ve Manchester United’da bunu başardığıma inanıyorum. Lig şampiyonu kadronun kalitesi ve bu kadrodaki oyuncuların yaş dengesi, en yüksek seviyede devamlı başarı elde edebilmek için sağlam bir temel oluşturuyor. Altyapımız da kulübün uzun vadeli planlarının ve parlak bir geleceğin en önemli garantörü.” - Manchester United resmi sitesinde, Ferguson'ın resmi emeklilik açıklamasından

Miras...
Son 68 yılın 56'sında Glasgowlu hocalarla çalışan Manchester United, 27 yılın ardından rotasından şaşmadı. Alex Ferguson, Bill Shankly, Matt Busby, Jock Stein gibi dünya futboluna damgasını vuran isimlerin çıktığı bu bölgenin sırrı nedir? 'Glasgow okulu'nun literatüre girme vakti gelmedi mi?

Drumchapel Amateurs

Açıkça söylemek gerekirse, bir sonraki Manchester United menaceri olmak için her zaman en gerçekçi aday David Moyes idi. Şayet Alex Ferguson'ın mirası ona en çok benzeyen kişiye bırakılacaksa, David Moyes'tan daha kuvvetli bir aday yoktu.

Preston North End'de 5 sene futbol oynadıktan sonra kenar adamlık kariyerine de bu kulüpte başlayan Moyes, Manchester United'dan ilk teklifi henüz 36 yaşındayken alacaktı. Bundan 14 sene evvel kendisine bir yardımcı arayan Alex Ferguson, listeyi iki kişiye kadar indirmişti ve bu isimlerden biri, kariyerinin ikinci yılındaki Moyes'tu. Yardımcılık işini geleceğin İngiltere milli takımı hocası Steve McClaren kaparken, Moyes Preston North End'de başardıklarıyla 3 sene sonra Everton'ın başına geçiyordu. Fakat iki İskoç'un tanışıklığı burada başlamıyor.

'Ahcumfigovin': Govan'dan geliyorum. Govan, Ferguson'ın doğduğu yer. Fotoğraf 1995 yılına ait.
Drumchapel Amateurs, İskoçya'nın en meşhur amatör futbol takımlarından. Andy Gray, Archie Gemmill gibi çok önemli milli takım oyuncularının yetiştiği bu kulübün diğer iki ünlü üyesi de Alex Ferguson ve David Moyes. Ferguson bir forvet oyuncusu olarak sivrilirken, bir stoper olan Moyes, buradan Celtic'e transfer oluyor. Baba Moyes da Drumchapel'de aktif olarak görev alır, hatta bu kulüpte başkanlığa kadar yükselirken; oğul Moyes, Celtic'den arta kalan zamanlarında buraya dönüp genç takımlara koçluk ediyor.

Değerlerini ilk planda bu ortam içinde kazanan, işçi sınıfı ahlakı içinde yoğrulmuş Ferguson ve Moyes'un methodik yaklaşımları henüz futbolculuk yıllarında beliriyor. Moyes 22 yaşında koçluk belgelerini alırken, aynı yaşlardaki Ferguson, nasıl bir diyet yapılması gerektiğine kafa yoracak kadar oyunu geniş gören bir futbolcuydu. İkisi de futbolculuk kariyerlerinin en başında bir koç gibi düşünüyordu ve içinde yetiştikleri ortamın büyük etkisiyle, saha dışı organizasyonlara da ciddi olarak kafa yoruyorlardı.

Genç David Moyes, Celtic formasıyla.
“Profesyonel futbolculuğa adım attığım dakikada, bir menacer olacağımı biliyordum. Çıraklığımı 21 yaşında, bir daktilo fabrikasında tamamladım; bir yıl dükkan işlettim ve 22 yaşında profesyonel futbolculuğa geçiş yaptım. 22 yaşında, artık kendimi tamanen bu işe adamaya karar vermiştim. Futbolculuk kariyerime başladıktan bir yıl sonra B lisans belgemi aldım; ve 24 yaşında belgelerimi tamamladım. Ve bundan sonra her yıl, ta ki bir menacer olana kadar, her yaz koçluk seminerlerine katıldım.”
Sir Alex Ferguson, The Blizzard dergisindeki röportajından


Glasgow sokakları, 1964 yılı.
Gelişmek ve değişmekten hiçbir zaman geri kalmayan, kararlılıkla adım adım daha iyisini başaran bu iki hoca için bir önemli farksa, başlangıç şekilleri. Futbolculuk kariyerlerine paralel olarak, Moyes ilk planda çok sağlam bir defansif omurga oluşturur ve ligin en iyi duran top takımını yaratır iken Alex Ferguson her zaman daha agresif bir hoca idi. Geçtiğimiz günlerde hayatında hiçbir zaman beraberliğe oynamadığını söylüyordu. Yine de bir kez daha vurgulamak gerekir ki, ikisi de sürekli daha üstü hedefleyen ve kendilerini yenileyen isimler olduklarından; nihayetinde ortak bir paydada buluşuyorlar. Moyes, bu yıl oynadıkları göz alıcı futbola vurgu yaparken haksız değildi; Everton zaman zaman fazla fiziksel oynamakla suçlansa da bu senenin en tempolu ve göze hoş gelen futbolunu oynayan takımlardan biriydi.

“İyi menacerlerin yaptığı sıkı çalışmak, hazırlanmak ve böylece bir kazanma yolunu bulmaktır. Oyun stili önemlidir. İyi bir stiliniz olabilir ama kazanamıyorsanız muhtemelen işinizden olursunuz. Bu yüzden önce kazanmanız gerekir. Buradan sonra gelişmek, güven aşılamak ve daha iyi oyuncuları getirebilmek durumundasınız. Everton'ın ilk yıllarda oynadığı futbolla şu anki birbirine hiç benzemiyor. Umuyorum stilimiz evrilmiştir ve pek çok insanın izlemekten memnun kaldığı bir oyun oynuyoruzdur.” 
David Moyes, United menaceri olacağı resmileştikten sonraki ilk basın toplantısından

Everton'ı ipten alan adam

Herhangi bir kupa kazanamamış da olsa, David Moyes'ın 10 yıllık çalışması Everton'ı ezeli rakipleri Liverpool'ın üstüne taşımayı başardı. Moyes'dan evvel İngiltere'nin en eski ve köklü kulüplerinden, 9 kez lig şampiyonu Everton, önceki 5 sezonunda en iyi olarak 13. sırada bitirmişti. Moyes ilk sezonunda takımı 7. yaptı ve ertesi seneki ani düşüşü saymazsak, bir kere 11.lik haricinde takım en kötü 8. sırayı gördü. 10 senelik bir dilimden bahsettiğimizi unutmayın.

Moyes'un gelişiyle kulübün kaçınılmaz görünen düşüşü sonlanmakla kalmadı; bugünkü haliyle, uzun yıllar tablonun üst kısmında yer alması kesin gözüken bir organizasyonun temelleri de atıldı. 2002'de Everton'da göreve başlamak için ancak Moyes gibi tecrübesiz ve alt ligde başarılı bir hoca ikna edilebiliyordu; bugün Barcelona'yı mağlup eden Neil Lennon ve Villas-Boas sonrası Porto'nun halihazırdaki hocası Vitor Pereira'nın adı geçiyor.


Everton'ın ekonomik durağanlığında herhangi bir değişme olmadı. Verilen maaşların sezon sonu lig sıralamasıyla çarpıcı olarak birebir gittiği Premier Lig'de, Everton ancak 10. sırayı alabiliyor. Değişen yalnız organizasyondu. Simon Kuper'in deyişiyle, Everton eğer zengin olsaydı, bunun yarısı kadar akıllı olamayabilirdi.

David Moyes bu takdire şayan başarıyı modern metotlarına borçlu. Ne şekilde yapması gerektiğini 20li yaşlardan itibaren düşünen biri olarak, sürekli gelişiyor ve pratikte uyguluyor. Bir yandan pragmatizmi elden bırakmayıp kazanan desenleri yaratırken, öte yandan oyuncu alışverişlerinden elde ettiği kârlarla takımın stilini adım adım yukarıya taşıma amacı güdüyor. Everton daha fazla satın almak için öncelikle satmak zorunda olan bir kulüp olduğundan, takımdaki kalitenin artması ancak ucuza alıp pahalıya sattığınız oyuncularla veya altyapıya önem vermekle sağlanabilir. Moyes'un en pahalı transferi olarak 15 milyon pound'a gelen Fellaini'den dahi kâr edeceklerini düşünürsek, bunu başarıyla uyguluyorlar.

Geçtiğimiz aylarda verdiği röportajda Alman ligine hayranlığını dile getiren ve Güney Amerika'ya yerleşip oyuncuların nasıl yetiştirildiğini gözlemlemekten memnuniyet duyacağını ima eden Moyes; oyuncu izlemenin kendisi için bir hobi olduğunu söylüyor. Milwall'dan gelip ilk sezonunda 15 gol atan orta saha oyuncusu Tim Cahill veya İrlanda liginden alınan, ilk 11'in sağ beki Seamus Coleman hayranlık uyandıran transferlerinden yalnızca ikisi.

Transferlerin bu denli başarılı olması, iyi bir izleme komitesi kadar oyuncuların en iyi yaptıkları işlerde kullanılmasında bitiyor. Doğru zamanda doğru yere koşu yapma ve zıplama konularında diğer insanlardan ciddi derecede ayrılan Tim Cahill, gollerinin büyük kısmını bu şekilde, kafayla atıyordu. Fakat başka bir desen içinde bu kadar değerli bir oyuncu haline gelmesi söz konusu olamazdı. Bu, Moyes'un saf pragmatist yönüne dair önemli bir örnek. Fellaini takımı çok başka bir boyuta taşıyabilir, lakin 1.5 milyon pound'a alınan ve 8 sene boyunca 50'nin üzerinde gol atan Tim Cahill, başarının sürekliliği açısından çok daha değerli bir iş olmuştu. Everton'ı seneler boyu tablonun üst kısmında tutan bu tip pratik çözümler idi.

Everton'ı taktiksel açıdan daha fazla merak ediyorsanız, The Executioner's Bong'dan daha iyi bir yer bulma imkanınız  yok. Ben de zaman zaman okuyorum, titizlikle yazılıyor ve gerçekten her şey var. Her şey.
Yine de, Moyes'un başarısını oyuncu alım satımı ve pragmatik çözümler üzerinde toplamak fazlasıyla yanlış olacak. Everton aynı anda yapılanmak ve başarılı olmak zorunda olan bir kulüp olduğundan öncelikle bu özellikleri öne çıkıyordu. Bununla beraber; Leighton Baines, Leon Osman, Steven Pienaar ve Phil Jagielka gibi oyuncular üzerindeki şekillendiriciliği ve günlük kaygılardan uzak olarak taktiksel yetkinliğini atlamamak gerekiyor. David Moyes, bugün pek çok menacerin kullandığı, bir futbol istatistiği uygulaması olan Prozone'u uzun zamandır kullanıyor; verilere fazlasıyla değer veriyor ve takımın uzun vadedeki oyun stilinin gelişimiyle yakından ilgileniyor. Düzeni oturtma çabasıyla geçen yıllardan sonra özellikle bu yıl keskin bir çıkış gösteren Everton'ın Leroy Fer'i transfer etme isteği, stile yönelik artan kaygıların bir yansımasıydı.

Mükemmel bir organizasyona sahip Manchester United'da, şüphesiz Moyes'un en çok zihnini meşgul edecek olan daha da artacak bu kaygılara cevaplar aramak olacak. İşi hiç kolay değil; lakin Moyes, Manchester United için en doğru seçim.

Hiç yorum yok: