2011/03/03

Teknik Direktörlük ne ola ki?


Aston Villa Avrupa'ya bir sene ara veriyor. Bir sene ki, bu kendine güven de yazarın teknik direktörüne olan güveninin göstergesi. Birmingham City'nin Carling Cup'ı kazanmasıyla 6. sıra kontenjanı kalktı, ilk 4 Şampiyonlar Ligi'ne, 5. de Europa Cup'a gidiyor.

Akıllara ilk gelecek olan CSKA Moskva maçıdır muhtemelen. Villa ligde iyi gidiyor, 4. sırayı kovalıyorken eşleşmenin Moskova'daki ikinci ayağına rezerv oyuncularıyla çıkıyordu. Daha önce uzunca yazdığım üzere, O'Neill'ın sonunu getiren sürecin başlangıcı buydu. Megson benzer şekilde 2008'de Lisbon'a zayıf bir kadro götürüyordu ve kısa süre sonra kendisine daha fazla tahammül edilemedi. İki teknik direktörün de geçmişten gelen vukuatları vardı ve bu olaylar, daha çok da sonun başlangıcı oldu. Bu gerçeğe karşın, değinmek istediğim nokta belli; ve diyorum ki Houllier'in tercihi diğer ikisinden de daha saçma olmasına karşın biraz daha farklı bir noktada. Bunları bırakıp bir de Tony Pulis'e bakalım. Stoke City tarzını yaratan adam olarak, kendini görevi maçları kazandırmak olan bir çalışan pozisyonuna koyar. Açıklamaları böyledir. Bu yanlış değil, romantizm bir yana, teknik direktörlerin görevleri budur. Aynen bu doğrultudan gidelim, sonuçta bir çalışan olarak beklentileri karşılamalı, aksi takdirde görevinden olacak. Maçları kazanmak, esas hedef olsa da bir yerden sonra oldukça basit kalıyor. Etki eden elbette başka faktörler var, ve teknik direktörün pozisyonunu aynı zamanda bunlar belirliyor. Megson kötü gidiyordu ya, O'Neill takımı üç sene üst üste 6.lığa taşımıştı. Kağıt üstünde istifa etmiş gözükse de taraftarın desteğini tamamen kaybetmişti. Üstelik Moskova hadisesi dışında taraftarla arasında kötü giden bir şey de yoktu. Ama taraftar iyi futbol izlemeye açtı ve üst üste gelen 6.lıklar, üzerine Avrupa'daki başarısızlıklar doyurucu gelmiyordu. Takım mali açıdan berbat yerlere geldi, bunun şeceresini de yeni rejim ve Houllier çekiyor. Lerner sürekli cebinden harcıyor ve bunu Demirören gibi taht kurma amacıyla yapmıyor. Cebinden çıkan para 200 milyon pound'u buldu. Onu bırakın, O'Neill'ın döneminde her yaz takımın o sezonki en iyi oyuncusu ayrılırken, Houllier ile bu telaş neden daha az? Barry ve Milner aynı gerekçeleri gösterdiler; Villa onlar için kendini gösterdikleri bir arena oldu, ertesinde kupalar kazanma amacıyla Manchester'ın yolunu tuttular. Ashley Young şu an bu iki oyuncunun ulaştığı noktanın aynısında, ama ona kaptanlık veriliyor ve yeni oluşan, parlak bir takımın liderliği üstlendiriliyor. Young'ın kafası Houllier'le daha rahat. Şöyle bakın. Teknik direktöre maç kazandıran unsurlar, ve maç kazandırmaya devam edecek unsurlar arasında mali bilanço ve futbolcular da var. Oyuncuları kadroda tutabilmek de O'Neill'in stiliyle alakalıydı. Daha iyiye giden, proaktif bir futbol olmadığından, oyuncular kulüple beraber büyüyebileceklerini düşünmüyorlardı. Kalıcı, stabil bir başarıya güven yoktu. Villa her geçen gün daha iyiye gidiyor ve gelecek seneler için Houllier'nin elinde mükemmel bir omurga var. Şu kadroyu Liverpool'a benzetsek, gerçekten çok uzak olmaz. Yine altyapıdan gelenlerle iyi bir jel oluşturulacak ve işler iyiye gidecek. Sonrası? Sonrası da Liverpool macerasına benzeyebilir, keza pek çok teknik direktörün stili bir kulüpte uzun yıllar çalışması için uygun değildir. Efsane hoca Bela Guttmann bir takımı yönetme gücü kalmadığını anladığı anda ayrılır (Yazının sonuna kendisinin bir sözünü ekledim). Hiçbir takımda 3 seneden fazla kalmamıştır. Benitez, Liverpool'u en yükseğe çıkarır, sonra o yüksekteki takımı orada tutacak dinamiği geliştiremez. Bunda elbet istediği oyuncuların alınamaması ve başka etkenler de vardır, fakat suçlu aldığı tonlarca oyuncudan ettiği zarar ve kesin bazı karakterler isteyen proaktif oyunudur da aynı zamanda. Sacchi, Milan'a futbol tarihinin en etkileyici tarzlarından birini yerleştirir, ama sonrası için Sacchi'nin Milan'da kalmasındansa Capello'nun gelmesi çok daha iyidir. Bu, Capello Sacchi'den daha iyi olduğu için değil. Houllier, O'Neill üzerine kurulan ve onun ani ayrılışıyla boşluğa düşen Aston Villa için bulunmaz bir nimet oldu. Houllier'nin stili, Aston Villa'nın gereklerini en yüksek derecede karşılıyor. Beklenen nedir? İngiltere'nin en iyi genç oyuncuları belki de Aston Villa'da; bunları as takıma çıkarmak ve daha iyi bir bilanço. Takımın modern ve proaktif bir futbol oynamasını sağlamak; bu doğrultuda başarıyı hedeflemek. Aynen bu yöntem izlenebilir, eldeki malzemeye göre başarı yine maksimum 6.lığa gelebilir. Fakat görünen o ki, Aston Villa'nın potansiyeli gerçekten yüksek. Liverpool benzetmem de buradan geliyor. Houllier doğru yer, doğru zaman adamı. Onun da miadı, 2-3 sene içinde dolacaktır, bu zaman içerisinde ondan beklenilenleri yerine getirirse büyük minnet duyulur, teşekkür edilir. Onun gereğinden fazla profesyonel, nispeten soğuk mizacı ve teknik direktörlük geçmişinin gösterdikleriyle Aston Villa'nın Wenger'i olmasını beklemek zor. Wenger, başarıyı yakaladıktan sonra kalıcılığı da yakalayan bir dinamiğe sahip. Keza Sir Alex de öyle. Yeniden, yeni yollar çizebiliyor. Houllier ise, benim tahminim o ki çok yüksek ihtimalle mizacı yüzünden görevinden olabilir, bunların hepsi birer varsayımdan ibaret olsa da. Neticesinde Aston Villa'dan Redknapp'ın Tottenham'ı benzeri bir takım yaratmasından ve sonrasında olacaklardan bahsediyoruz. Hepsi varsayım. Bundan öte, başarılı takım yönetimleri vardır. Bana sorarsanız, Barcelona gibi olmamak daha iyidir. Barcelona çok iyi olduğu için sıkıcıdır bana göre ve takımın içinde bulunduğu şartlara göre yapılan teknik direktör tercihleri sadece işin eğlencesi yanından bakıldığında, daha iyidir. İşte, Sacchi sonrası Capello mükemmel bir tercihtir. Keza olası Houllier başarısı sonrası, yeniden bir şeyler yaratması beklenen biri değil, bu dengeyi koruyabilecek ama aynı zamanda modern, taktiksel bilgisi iyi olan bir teknik direktör Aston Villa'nın uzun vadeli seçimi olabilir. Ferguson sonrası Manchester United nasıl bir yapılanmaya gider, Wenger muadili bir futbol aklının etrafında farklı bir yapıya mı bürünür yoksa Ferguson geleneğinden devam edip fonksiyonel bir takım olmayı mı sürdürür, bu muallak. Ama fonksiyonel gelenekten hocaların sayıca daha az olmasını göz önüne alarak, United'ın da muhtemelen yol değiştireceğini düşünüyorum. Bir takımın başında çok uzun süre kalmak bir büyüklük, veya başarı kıstası olarak alınmamalı.Bu tamamen stille alakalıdır. Bela Guttmann konargöçer bir adamdır, efsane bir teknik direktördür. Mourinho, Sacchi, Benitez; yazıda geçen diğerleri de öyle. Uzun süre aynı takımı çalıştırmak sıkça en iyilikle karıştırılıyor ki, stabilite iyi olma kıstaslarından sadece biridir. Ferguson tarihin en büyük teknik direktörlerinden biridir; 20+ sene aynı takımda olup 10+ sene istikrarlı olarak başarılı olmak. Fakat bir başkası, bir seferliğine de mahsus olsa, çok düşük bütçeli takımla şampiyon olduğu için efsane olabilir; veya oyuna yepyeni bir bakış getirmesiyle. Bunun karıştırılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bununla alakalı aklıma gelen bir Borges yazısı var, önerilir.

Houllier dün gece aptalca bir seçim yaptı. O'Neill ve Megson'ın seçimlerinin mantıklı açıklaması yapılabiliyor, tercih yapmak için nedenleri vardı. Fakat Houllier? Ligde zaten hiçbir hedef kalmamışken kupaya zayıf kadroyla çıkmanın hiçbir anlamı yoktu. Üstelik kupada bir üst tur, çok yüksek ihtimalde yarı final de demekti; Villa Park'ta Reading'le oynanacaktı. Bunun yanında oraya gelen taraftarlara büyük saygısızlık. Kendini savunuyor ve "Daha güçlü bir kadroyla çıksam da ilk golün yenilmesine engel olamazdım." diyor. Bu doğru. Ama devamında haftasonuki Bolton maçını gerekçe göstermesi inanılır gibi değil. Bunu her maç için söyleyebiliriz, gerçekten kadronun kalitesizliğinden bağımsız, bu maçta olduğu gibi savunmaya çarpıp yenen gollere yapılacak bir şey yok; ama o halde her maça daha zayıf bir kadroyla çıkalım. Nasıl olur? Houllier gelecek sezon için gerçekten çok önemli olan bir maçı, gereksizce, değersiz gördü ve seneye Avrupa'da oynama hayalleri tamamen tükendi. Ama bunun önemi yok. Houllier, Aston Villa için şu an doğru adam ve doğru işler yapmaya devam edecektir. Sevsek de sevmesek de. Ha benim canım sıkkın, ama genel durumdan gayet memnunum, o ayrı...

"Teknik direktör bir aslan terbiyecisi gibidir. Şovunda kullandığı hayvanlara hükmeder, bunu korkusuzca ve kendine güvenle yapar. Fakat hipnotize edici gücünden emin olmadığı, gözünde korku belirmeye başladığı anda, kaybetmiş demektir." Bela Guttmann, Inverting the Pyramid'den.


Ek okumalar:
Dünkü maçın ardından, futbolda romantizm üzerine.
City maçının analizi.
Ne ilginçtir ki, Houllier maç öncesi açıklamalarında güçlü bir kadroyla çıkacaklarını ima eden açıklamalar yapıyor.
O'Neill'in mirası: Dengesiz oyuncu maaşları.
Aynı konu üzerine daha da ayrıntılı bir inceleme, Swiss Ramble'dan.

Hiç yorum yok: