2011/07/05

Sunderland Safraları Atıyor



Sunderland'in yolu, modern orta sıra takımının büyüme yolu. Takımların yarı yarıya geçmişleri ve bugünleriyle paralel olarak Sunderland bir alt yazıdaki Aston Villa'dan bir seviye aşağıdan geliyor, fakat takip ettikleri yollar genel hatlarıyla birbirine çok yakın. Süreci düzgün yönettiğine inandığım Bruce'la -ve elbet başkan Quinn'le- bu farklar zamanla daha da kapanabilir; nihayetinde de dünyanın en acımasız liginde kendi kendilerine yetecek ve yerlerini garanti edecek yapıya kavuşmaları bana kesin gözüküyor. Şimdi bunları açmak gerek...

Sunderland son 6 ay içinde golcüsünün ve gelecek vaad eden genç oyuncusunun satışını yaptı. Her birinden 18er milyon pound olmak üzere toplamda 36 milyona varan harika bir gelir elde etti. Hatta zaman dilimine 6 ay daha eklersek Kenwyne Jones'un 12 milyonluk satışıyla meblağ 48'i buluyor. Safralar birer birer atıldı. Safra derken... Benim safra metaforuna yerleştirdiğim iki anlam var. Birincisi gerçekten takımın gelişimine zararı olan oyuncular gönderiliyor; ikinci şeklindeyse bu oyuncular takım için değerli olsalar dahi zaman içinde değerleri düşeceğinden doğru zamanda kritik kararlar alınıp kesinlikle gönderilmeleri gerekiyor. Riveros, Angeleri gibi beklenenin alınamadığı oyuncular da Henderson gibi takımın geleceği olan bir oyuncu da bu şekilde benim kafamda aynı başlığa oturuyor. Alt başlıklar da atılabilir elbet, ama bunların vaziyetini kesinlikle birbirinden ayrı tutmuyorum.

Bruce'u anlatırken Wigan Athletic günlerine gitmek ve onun başardıklarıyla Martinez'inkileri karşılaştırmak hocayı tanımlamada kolaylık sağlayabilir. Wigan, Dave Whelan gibi sağduyulu bir başkana ligdeki tüm kulüplerden daha fazla muhtaç. Diğer hiçbir takım gibi bir geleneği, kültürü ve seyircisi olmayan bu kulüp, sürekli doğru adımlar atmak ve kesinlikle Premiership'te kalmak zorunda. Gelirlerinin %80'ini televizyon hakları oluşturuyor; yani bu %80lik kısım yalnızca Premier ligde bulundukları için geliyor. Zaten görüldüğü üzere başka hiçbir şey oldukları için de para gelmiyor. Bu güzel kulüp lige ilk adım attığı oyuncu grubunu (Leighton Baines, Jimmy Bullard, Jason Roberts, o zamanlar iyi bir Chimbonda vs) bir daha bulamadıktan sonra son iki teknik direktör seçimiyle yeniden fark yaratmayı başardı: Steve Bruce ve Roberto Martinez. İkisi de kulübü büyütmeye yönelik adımlar atan, uzun vadeli planların da parçası olabilecek kenar adamları; bir kere ikisi de klasik adalı hocalardan değiller ve transfer yaparken dünyanın dört bir tarafına bakıyorlar. Ama özellikle Bruce, bunları parlatıp yüksek paralara satmayı çok iyi başarıyor. Wigan, Güney/Orta Amerika pazarına Bruce zamanında girdi; Valencia 16 milyon pound'a Manchester United'a transfer oldu (gerçi Valencia onun gelişinden önce transfer edilmişti), Cattermole ve Palacios yine çok iyi paralar kazandırdılar ve henüz takımda kalan Figueroa ile Rodallega da piyasası vasatın üzerinde futbolcular. Wigan o dönemde sürekli ucuza al-pahalıya sat yaparak gerekli parayı kazandı, ki Zaki gibi bedavaya gelip yarım sezon lige damga vuran bir oyuncu da vardı. Ardılı Martinez rejiminde bu oyuncu satışlarının devamı gelmedi, son olarak N'Zogbia ayrılacak fakat bilindiği gibi o da bir önceki döneme ait bir futbolcu. Martinez'in getirdikleri Thomas, Diame, Stam, Alcaraz'sa bu tip büyük transferler yapacak oyuncular değiller, bir ihtimal McCarthy gözüküyor. Fakat bu İspanyol'un kötü hoca olduğu anlamına gelmiyor, hatta Bruce'dan daha üstün olduğu kesin. Sunderland'a ait bu bölümü daha fazla Wigan'la doldurmamak için kısa kesiyorum: Bruce mini-Porto (veya Lille de bu aralar popüler), Martinez mini-Barcelona yaratıyor. İşin özü bu.

Bununla beraber, Birmingham City ve Wigan'dan sonra daha büyük bir sermayeye ve kulübe gelen Bruce için yeni bir zorunluluk daha doğdu. Bu kulüplerde uzun vadeli bir oyun planı ikinci plandaydı; pastanın kremasıydı. Sunderland'de durumlar farklı. Kulüp 2009 Mayıs'ında Amerikalı iş adamı Ellis Short tarafından satın alındı ve kulüp daha az mütevazi bir hale geldi. Bruce ilk senesinde Wigan'daki düzeninden devam etmek istedi, oldukça benzer bir şablon uyguladı: aynı Wigan'daki gibi klasik 4-4-2 üzerinden ve aynı orta saha, forvet rollerinden. Beraberinde Cattermole'u getirdi, Palacios'un yerini Cana aldı, hedef oyuncu Heskey değil Jones oldu ve golcü de dengesiz Zaki yerine ligde o görevi en iyi yapabilecek Bent olarak seçildi. Onun yapabileceklerinden ve oyun fikrine güvenen biri olarak ben, hayal kırıklığı demiştim. Sonraları takım galibiyetler almaya başladı ve başarılı oldu ama sonra, tekrar dibe vurdu ve hem de çok kötü. 14 maç üst üste kazanamadılar, Sunderland sezon sonunu zor getirdi. Yaz döneminde kaptan Lorik Cana gönderildi, Bruce kötü süreçte 4-4-2'yi suçladı. Takım bölünmüştü, bu biraz da verilen görevlerde oyuncuların gerçekten en iyi olmaları ve kemikleşerek bunun takımda kohezyon sorunu yaratmasıydı. Bahsettim; Bent golcüydü, Jones indiriyordu, Cana ve Cattermole orta sahada savaşıyorlardı. Cana'yı biliyoruz, Cattermole'u bilmeyenler için gözü en az onun kadar kan bürümüş bir oyuncudur; sezon boyu gördüğü kırmızı kartlar yüzünden alternatif gerektirir. Bent son 3 sezon baz alındığında ligde en çok gol atan 3 oyuncudan biri -ki bu ilk üç birer ikişer golle ayrılıyorlar, istatistiği bulamadığımdan aktaramıyorum, fakat Rooney ve Bent arasında sadece 1 veya 2 gol var-, Jones'sa bir dönem Terry'nin en çok zorlandığım oyuncu dediği Andy Carroll'dan hallice bir oyuncu. Takım zamanla 4-2-4 şeklinde bölündü, orta ikilinin yaratma eksikliği kanatlara Andy Reid gibi takviyelerle çözülmeye çalışıldı. Kötüsü, takım oyunculara inanılmaz bağımlı hâle geldi; tek gol silahının Bent olması gibi bir durum oluştu (İstatistiğe göre iki golden birini Bent atıyor, ligdeki 48 golün 24'ü ondan). Bu kesinlikle Bruce'un istediği bir ekip değildi ve zamanla bu tip bağımlılık ve bütünlük sorunu yaratan oyuncular gönderildi. Yine de o günden bugüne bir bağ kurulduğunda, Bruce'un zihniyetinin değişmediği fakat yöntemin yanlış olduğunu görüp bunda değişikliğe gittiği görülebilir. Tempolu, dinamik oyunu seven bir hoca ve bunu lig şartları içinde iki orta saha ile yapabiliyorken Sunderland'de daha evrensel bir takım yaratma gereği ve bu sefer bunun başarısız olması onu çift forvetten vazgeçirdi. Sezonun sonlarında bol bol deneme yapıldı, kale hariç her yerde oynar -sol bek, orta ikili, sol açık, sağ açık, ikinci forvet oynadı- Kieran Richardson sol beke çekildi, böylece orta ikiliden beklenen yaratıcılık Reid'den sağlanırken onun içe kaçışları ve Richardson'ın genişlik sağlamasıyla hücuma alternatif sağlamaya çalışıldı. Richardson elinden geleni yaptı, ama haliyle o kanatta bir savrukluk oldu. Reid zaten Sergen'den hallice, göbekli ama yetenekligillerden. Bunun yanında esnek 4-5-1'i denedi ve sanıyorum aklına yatan bu oldu. Bu düzende zaman zaman forvette de kullandığı patlayıcı forvet Fraizer Campbell'ı kanada yerleştirdi ve orta sahayı kalabalık ama değişkenliği yüksek oyunculardan kurdu, Richardson gibi, ve ortada daha üstün görünüp tehlikeli de bir kontra atak takımı oldular. 2009-2010 sezonu burada bitiyor.


I: Görüntüler Danny Welbeck'in (altı kırmızıyla çizili) en formda dönemine rastlayan Blackburn maçından, 2011'in ilk maçı. Görüntünün öncesinde Welbeck orta sahada link oluyor, bir iki pas sonrasında bu durum oluşuyor. Sağdan orta açmaya hazırlanan oyuncu Elmohamady. Bu kareyi Welbeck'in demarke serbest rolünü göstermek için seçtim.


Orta Darren Bent'e geliyor, Bent karambolde topu Welbeck'e indirmeyi başarıyor. Pozisyon devamında Welbeck'in gelişine vuruşunda gol olacak.


II) Bundan 4 gün sonra oynanan maçta Sunderland bu sefer deplasmana, Villa Park'a gidiyor ve Welbeck kanatlara biraz daha yakın. Burada rakip sağ beki Cuellar'ı kovalıyor.


Sunderland bu kez hücum ediyor, top sağ kanatta, Mısırlı orta yapmaya hazırlanıyor. Soldan arka direğe doğru hareketlenen Welbeck kadrajda. Bu arada Elmohamady'nin sağ kanattan önemli bir opsiyon olduğunu görüyoruz 4 karede. Sunderland sağ kanadı en çok kullanan takım.

Büyük kulüplerin futbolcu eskisi olmak pek çok güzelliğinin yanında günümüz piyasasında da çok yararlı. İç piyasada oyuncular için istenen paralar bir anda iki katına çıkıyor, bu her ligde böyle. Eskilerin avantajı bu büyük kulüplerde istenmeyenleri veya kiralanmak istenen gençleri kolayca alabilmeleri oluyor. Aynı kalitedeki oyuncu daha düşük bir bedelle transfer edilmiş oluyor. Bir de buna bağlantılar aracılığıyla oyuncunun daha iyi tanınması eklenebilir. Şu an kulübün en versatil oyuncusu Kieran Richardson bu şekilde, Roy Keane zamanında geldi. Bruce'un da yine bir Manchester United eskisi olmasıyla ilişkiler devam etti, hocanın Welbeck'e de çok büyük yararları dokundu. Bunun yanında bir kez daha Mısır'dan oyuncu getirildi -Ahmed Elmohamady- ve bu seferki Zaki gibi savruk değil, ayrıca Premier Lig'e gayet uyumlu bir oyuncuydu. Sunderland'ın sezonun ilk bölümünde gol kısırlığı ve Bent bağımlılığı devam etti: ilk 9 lig maçında yalnızca 8 gol atabildiler (Zaten 5i de Bent'ten). Fakat zamanla takımın değişen yapısı belirginleşti,performans arttı ve bu yeni yapıda Bent daha sağlıklı bir role kavuştu. Artık durum şöyleydi: Bent verilen görevi ligde en iyi yapabilecek oyunculardan biri olsa dahi, o olmadan da işler yürüyebiliyordu. Çoğu zaman oyuncular takım mekaniğinin bir parçası olarak parlıyor fakat zamanla büyük başarıları, takımları yüksek oranda bu oyuncuya bağlıyor ve oyuncuyu daha iyi kullanmak adına takımın yaptığı ince ayarlar ileriki zamanlarda ciddi sıkıntılar doğurabiliyor. Manchester United iki sezon önce bu sürece girdi ve Rooney'nin sakatlandığı dönemde çok büyük darbe aldılar. Bunun gibi. Hatta gariptir, bu duruma net ve somut bir örnek olarak Bent'in oynamadığı maçta, Stamford Bridge'de şahane bir futbolla 3-0 kazandılar, bundan iki hafta önce de ezeli rakip Newcastle'a 5 gol attılar. Welbeck takımın çok önemli bir parçası haline geldi ve Bent'in sakat olduğu dönemde Gyan tek forvet, Welbeck de uzak forvet veya ikinci forvet oldu. Takım 4-4-2 gözüküyordu ve zaman zaman Welbeck önde Gyan'la beraber baskı yapıyordu fakat bu durumda ortadaki koheziv üçlüden solda olan - Zenden, Richardson, Malbranque kim varsa- o Welbeck'in yerine sola geçiyordu (Ne yazık ki Chelsea maçının tamamının linkini bulamıyorum, ancak bu şekilde görsellere ulaşabilirim). Takım genç kadronun dinamizmi üzerine kurulu olarak, presli bir oyun oynuyordu ve oyuncu özelliklerinin de katkısıyla oyun içinde bu tip dizilim değişiklikleri yapılabiliyor, uzak forvet kanada geçip veya link oyuncusu olup bu şekilde savunma yapılabiliyordu. Neticede Bruce'un forvet ve orta saha oyuncularındaki tanım değişikliği apaçık görülüyor. Geçen sezon bazı maçlarda orta ikilinin Henderson-Malbranque'dan oluştuğu oldu, Malbranque 2-3 sene önceye kadar kanat oyuncusuydu ve Henderson da bir önceki yıl - aynı Wilshere gibi- göbekte değil (Wilshere'den daha orta saha yetişmesine rağmen) orta sahanın sağında kullanılıyordu. Jones'un yerini Gyan gibi top indirmekten pek çok başka şey de yapabilen ve en önemlisi, istikrarlı bir oyuncu alıyordu; yani gol atmasa da takıma yararlı olacak biri. Sağ bek, sağ açık, Sabri Sarıoğlu Elmohamady de ters kanatta dengeyi kurmak üzere çoğunlukla sağ açık oynadı; bindirmeleriyle ve ortalarıyla etkili oldu. Sunderland bir ara 7.liğe kadar çıktı ve Avrupa Kupası ciddi bir şekilde ufukta belirdi. Ama sezonun ikinci yarısı bir önceki sezonu takip etti ve takım tablonun ikinci yarısına düşüp bu hedeften kesin olarak uzaklaştı. Bunu Bent'in yollanmasına bağlayanlar var fakat somut olarak ortaya koymasam da (Bunu halihazırda yapan var), bir şekilde açıkladığım üzere böyle bir durum yok. Hatta Bent sonrası Sessegnon ve Richardson ikinci forvet rolünde gayet başarılıydılar. Ben düşüşü orta sahaya bağlıyorum ve biraz da takımın fazla idealist takılırken, yani basit olamamaktan zorlanmasına. Çok forvet oynatmayacağız derken tamamen forvetsiz kalması vs ayrıca etkili. Ve bazen de savunma hataları -Baharda oynanan Stoke City maçı. Üç duran top golü yediler. Rakip Stoke da olsa, aynı maçta üç tane...- Bunların hepsi bir araya geldi ve önceki senenin kabusu tekrarlandı. Benim bu yazıyı yazış nedenim tüm bunlara bir kez daha değindikten sonra bu seneki transferler ışığında Sunderland'den beklentilerim ve takımdaki olasılıklara duyduğum heyecandı. Jones'dan alınan para hemen Gyan'a harcanmıştı; Henderson'dan gelen de yeni İngiliz prodigy Connor Wickham, Craig Gardner ve -Korelilerin Rooney'si imiş- Ji'ye paylaştırıldı. Bruce'un artık demarke, uzakta forvet kullanması ve yine sezon sonu travmasından dersler alarak ilk 11de kesin olarak bir uzak forvet olması gerektiğini benimsemesi ve son olarak da geleceğe yatırım yapmaya hevesi birleşince ortaya bu adamlar çıktı. Ben Ji Dong-Won'u elbette tanımıyorum, pek tanıyan da yok. Sunderland taraftar sitesi Roker Report, Koreli bir blogger'a sormuş. Açıkçası beklediğim gibi, ve Wickham gibi, esnek, gol atmaktan başka şeyleri de net yapabilen ama aynı zamanda doğuştan golcü bir futbolcuymuş. Kore'de Rooney diyorlarmış, fakat gol atmadaki rahatlığı nedeniyle yazar Raul Gonzalez diyor. Elbette gerçeği kadar değil diyerek de tevazuyu, efendiliği elden bırakmamış. Wickham'sa lanse edildiği ve görüntülerinden izlediğimiz kadarıyla Ji'nin İngiliz versiyonu ve Bruce bu gençleri bana kalırsa demarke forvet olarak kullanacak. Bu geçen sene olduğu gibi, sol orta sahayla maç içinde yer değişmelerle kanatta da olabilir, veya link oyuncusu gibi, demarke vaziyette. Hem bu oyuncuların kendilerini gösterebileceği ortam olacak hem de arka direkte veya herhangi bir yerde sürekli bir oyuncu. Ji'yle alakalı çekincem fiziği. Keza Koreli blogger da bunu söylemiş (Bu arada Kore'de kanatta oynadığı da oluyormuş) ve ben Sunderland'in bu oyuncu tercihiyle biraz gereğinden fazla risk almış olabileceğini düşünüyorum. Mısır'dan oyuncu almak daha farklı. Koreliler aynı bizim Tuncay'dan beklediğimiz gibi sürekli oynamasını bekleyecekler veya oyuncu da bunu bekleyebilir; fakat Sunderland'de bu kadar kesin birinci adam olması zor gözüküyor. Bunun yarattığı sorunlar olmazsa, takım Asya'da da bir taraftar kitlesi kazanacaktır, bunun için de tebrik etmek lazım.

Gardner, Westwood ve Larsson diğer transferler. Sebastian Larsson yine güzel bir transfer, istikrar beklenmediği sürece yararlı bir oyuncu. 100+ maça çıkan ve 5 golü bulamayan, buna rağmen her maç en az 1 karavana şut deneyen Malbranque'ın bulunduğu takıma ilaç gibi gelir; sanırım İskandinavların tamamı uzaktan iyi vuruyor. Çok da güvenilir bir serbest vuruşçu, N'Zogbia ile beraber ligde fazla göz önünde bulunmayan ama en iyilerden. Orta açamıyor, hızlı değil; ama bunlar da Mısırlıda var ve o ortalar da bu sene Koreliye ve Wickham'a çok goller attırabilir. Neticede gelmek istediğim nokta, Sunderland üstüne koyarak daha iyiye gidiyor ve çıkardığı dersler üzerinden güzel işler yapıyor. Halen orta sahaya ihtiyaçları var, önceden de vardı, Henderson gidip Gardner geldikten sonra hâla var. Bruce bir de, başkanı tutuklanan ve küme düşüp bir bir oyuncuları satacak olan Birmingham City'den stoper Scott Dann'i istiyor. Evet, Turner'ın yanına daha sağlıklı bir adam lazım. Tüm bu transferler sanırım henüz eksiye geçilmeden, satışlardan elde edilen paralar üzerinden yapıldı. Sunderland büyümek için ve ligde kalmak için para harcıyor ve bu yüzden iki senedir zarar ediyor. Ama bu politika sayesinde önümüzdeki yıllarda ibre tersine dönebilir, kulüp kâr edip gelirlerini arttırarak büyümeye devam edebilir. Hedef de bu zaten.

Hiç yorum yok: