2012/11/15

Alamet-i Baklava


Prolog - Margaret’ın telefon konuşması
Manchester United iki hafta içinde Chelsea ve Arsenal galibiyetlerini sıralarken bir United taraftarı olan Margaret’ın yüzünde ayrı bir tebessüm vardı.  Kazanmaları bir yana, takım yeniden onun istediği şekilde oynuyordu. İki hafta önce MUTV’de yaptığı sert çıkış işe yaramış olmalıydı. Bundan öncesini düşününce, akılsızca oynuyorlardı.
“Tüm yediğimiz gollerin o aptal baklava formasyonu yüzünden olduğunu görmüyor musunuz? Eski şekilde oynamaya devam etmeliyiz.”
Alex Ferguson’ın yıllar içindeki Manchester United takımları ve bunların oynama biçimleri sürekli değişse de ayakta kalan yalnız 4-4-2 şeklinde formülize edilen oyuncuların sahadaki dizilimi idi. Lakin, formasyon aynı kalsa da her takımın kendine has bir özelliği vardı. Mesela bunlar arasından 2006-09 arası Tevez ve Rooney’nin forvetleri olduğu 4-4-2 şablonu, son 10 yılın en iyisiydi. Takım o kadar homojendi ki, sanki herkes orta sahaydı ve herkes forvetti. Fakat bu takımın 99’da Şampiyonlar Ligi’ni kazanan 4-4-2 ile hatırı sayılır bir benzerliği bulunmuyordu. Hatta Ferguson zaman zaman şablonu da değiştiriyor ve Rooney’i sol kanada atıp oyuncularını 4-3-3 şeklinde üç bloğa ayırıyordu.  Margaret’ın kaygısı acaba takımın yıllar içinde değişen bu oyun tarzına mı yönelikti? Ya da değil miydi?
“Eğer menacere bir şey söylememi istiyorsanız, buyurun söyleyeyim: Lütfen Chelsea maçında baklavayı kullanmasın. Onun bütün iyi oyuncularını gördüm ben. Ve hiçbiri maçın başında bu kadar kolay gol yiyecek kadar salak değillerdi. Ne yapacaklarını bilmiyorlar, sahada kaybolmuş koyunlar gibi koşturuyorlar."
Görünen o ki, Margaret orta sahada baklava şeklinde dizilmenin her şeyi berbat ettiğini düşünüyor. Oyun anlayışını değiştirmeden salt şablonu değiştirmek bu ölçüde farklara, dolayısıyla tepkilere neden olabilir. Bununla beraber, oyun tarzı ile şu rakamlarla ifade edilen formasyonun birbirinden farkını ve de bağlantısını ayırt edebilmek gerek; benim yazıyı yazma amacım en az baklavadan bahsetmek olduğu kadar bu duruma da dikkat çekmek. Bana öyle geliyor da olabilir, ama sanki bizim futbol konuşulan ve güya teknik konuşulan ortamlarımızda, tepeden inme kaynaklı, gayet ezbere, dogmatik bir biçimde bu ayırda gitmiyoruz ve hatta bu sayılarla bir şeyler ifade edince ‘Ben bu işten anlıyorum’ triplerine giren abiler dahi olabiliyor. Bilgi kirliliği bu. Bilgi kirliliği, çünkü günümüzde 3 forvete dönme, 4-3-3 denen dizilim şeklini bilim adamlarınca kanıtlanmış en iyi dizilim olarak görme veya ayağa pas yapmanın oyunu en ahlaklı oynama şekli olduğu gibi yanlış kanılar var. Bunlar doğru olabilir, fakat neden doğru, nasıl doğrulanabilir, nasıl yanlışlanabilir bunlara ayrılan zaman çok az ve özensiz olduğundan havada kalıyor. Şüphesiz ki genelleyici değil ama grotesk bir örnek olarak; Arena’daki Cluj maçında bir abinin ‘Neden ayağa pas yapmıyoruz’ dediği gerçekten duyulmuş.

Şablon ve oyun anlayışı, kazanma yolunda türeyen sorunlar ve çözümlerin bir anlatım şekli olmakla hiçbir zaman birbirinden bağımsız yürümüyorlar. Tek başına şablonun veyahut oyun anlayışının bir değeri yok. Elinizde bir oyun hamuru var ve bu oyun hamurunu ne şekilde parçalara böleceğiniz size kalmış. Nitekim aynı büyüklükte iki parça çok farklı şekillere girebilir ama ikisi de bir yerde sınırlıdır yani daha büyük bir parçayla aynı olamaz. Belki çok fazla benzeyebilir, ama aynı, takdir edersiniz ki mümkün olmaz. Şablonları bu oyun hamuru parçaları olarak düşünün; dolayısıyla her bir şablonun doğasından, şeklinden dolayı bazı sınırları, avantajları ve dezavantajları olur. Ama hamura ne şekil vereceğiniz hala size kalıyor. Misal 4-3-3 dizilimi nispeten daha defansif bir oyun anlayışı içinde de kullanılabilir. Yani 4-3-3 demek Barcelona demek değil, Barcelona o şekilde kullanıyor.

Bunu Bleacher Report'tan aldım, salt Newcastle maçının analizini okumak isteyenler şuradan veya şuradan buyurabilir.

Manchester United baklavayı kullandığı maçlarda gerçekten de çok erken goller yedi. Margaret haklı. Braga karşısında 2. dakikada geriye düştüler, 20’de de fark 2 oldu. Lakin bu erken goller yalnız United kalesinde olmadı. Geçen yıl 3-0 yenilip darmadağın oldukları –her yönüyle mükemmel bir taktik maçıydı- Newcastle’a karşı ilk 15 dakikada 2 gol buldular ve o dakikada Newcastle menaceri Pardew da baklavaya geçene kadar topu hemen hemen hiç vermemişlerdi. Bu Margaret’ın tezinde bir tutarsızlık yaratmıyor, baklavanın eksikleri ve faydaları ve United’ın kullanım şekli biliniyorken böyle zıt durumların oluşması normal. Hemen hemen ağzına kadar dolu cam şişeyi dolaba koyarsanız muhtemelen patlar demek gibi bir şey bu. Birinde formasyonun avantajları sonuç verdi, diğerinde dezavantajları ayyuka çıktı ve ikisi de en uç halleriyle belirdiler. 

Son bir şey: Margaret’tan Newton’a Serbest Geçiş
Öncelikle sorunu saptamak gerekiyor ki, bu gerçekten hiçbir şekilde karmaşıklığa ihtiyaç duymuyor. Tüm saygımla artık Margaret’ın kimliğini ifşa etme zamanı geldi: soyadını hala bilmesek de, kendisinin yaşı 80 ve manşetlere çıkmasının esas nedeni söylediklerinden ziyade sanırım bu ayrıntı idi. Sorunların saptanması çok basittir. Hesap, kitap ve işlerin karmaşıklaşması bu sorunların nedenlerine inme aşamasında başlıyor; çünkü pek çok neden var ve hangisinin önce gelip tüm diğerlerinin kaynağı olduğu ya da ne şekilde bir çözüm yönteminin en doğrusu olduğunu bulmak zor. Sanırım teknik futbol lugatının bizdeki kısırlığı tepeden inme olmasının yanında bu durumdan kaynaklanıyor: bu şekilde analitik bir çözüm arayışında olan bir toplum değiliz. Yalnız, o sorunun kaynağının bulunması konusunda gayet başarılı olabileceğimize inanıyorum, her şeyi basite indirgeyebilme başarımızdan ötürü, ve en azından bu ayırda varabilmek de önemli diye düşünüyorum.

Premier Lig’de Manchester United düzeyinde kısa süreli de olsa ortaya çıkması, Ancelotti’nin PSG’deki denemeleri (sevgim blog geçmişinden görülebilir, hatta sizi yormayayım) ve bir de Yılmaz Vural’ın Süper Lig’e dönüşüyle –ne zaman gitti ki diyenler- bana biraz ilgi çekici geliyor ve buraya kadar gelebildiyseniz belki sizin de ilginizi toplayabilirim. Gerçi bunların hepsi bir yerde yalan: baklavayı yazma niyetim, takip ettiğim takım Aston Villa’nın denemeleriyle (dokuz karede baklava) başlamıştı. Ama buraya kadar dediklerimin de hepsi gerçekti.

Meseleyle bir noktadan alakadar olabilecek bir Newton alıntısı var aklımda. Lost in translation durumu yaşanmadıysa şöyle bir şey idi:
"Gerçek her zaman basitlikte bulunur, şeylerin karmaşıklığında değil. Çıplak gözlere çok çeşitli objeler silsilesi halinde gözüken dünyanın iç yapısı filozofik bir anlayışla bakıldığında çok basit hale gelir ve ne kadar basitleşirse o kadar anlaşılmış demektir."
Asıl mevzu: baklava neden kullanılıyor?

Avrupa’da favori dizilimi baklava olan hocaların sayısı çok fazla değil. İngiltere’de Alex Ferguson yakın zaman önce şablonun avantajlarından bahsetmiş olsa da ne o ne de ondan çok daha uzun zamandır bu işe ilgi duyan Paul Lambert şablonu efektif bir genel geçer sisteme dönüştürebilmeyi başarmış değiller. Açıkçası biraz düşününce de, uzun vadeli bir yapıya dönüşmesi ancak Ancelotti gibi orta saha obsesyonu olan hocalarla mümkün. Aksi takdirde iş güzellikten öteye gidemiyor, bir pratiklik sağlamıyor.


Baklavanın gizemi, orta sahaların kendilerini en rahat ifade edebilecekleri ortamı sağlayabilmesinde yatıyor. Orta sahalar düşünceye göre oyunun en önemli öğesi, kontrol öğesi haline geldiler¸fakat  denebilir ki bu aynı zamanda onları tam olarak bir kontrol mekanizmasından ibaret kıldı. Misal bugün çok değerli yeni nesil orta saha oyuncuları maç başı yaptıkları paslar ve bunların kaç tanesinin başarılı olduğuyla ölçülüyorlar. Geçen yıl %95e yakın bir pas yüzdesiyle oynayan Leon Britton ,Xavi of South Wales olarak çağrılırken bu değer Swansea’nin oyun kontrolüyle eş anlamlı olarak kullanılıyordu. Keza bu yıl Joe Allen’ın veya Mikel Arteta’nın pas yüzdeleri bana da hayranlık veriyor ve bunlara şüpheyle yaklaşmıyorum. Yalnız işe bir de şu açıdan bakarsak, orta saha oyuncularının git gide kendilerini ifadeden uzaklaştığını ve oyunun akıcılığını ayarlayan bir unsur olarak mekanikleştiğini görüyoruz. Topu kendi takımında tutarak oyunun devamını sağlıyor, bununla beraber hızlı düşünmesi, ara paslar atabilmesi gerek, ama az da top kaptırmalı; bunun gibi şeyler. Trend yaklaşımı iyi veya kötü olarak yaftalamıyorum; sadece Ancelotti’nin bu bağlamda orta sahalara yaklaşımı biraz farklı, bunun karşılaştırmasını yapma amacındayım.

Orta Saha Koleksiyoncusu Ancelotti
Oyunun akışını bu tarz bir mekaniklik sonucu değil ama oyuncuların sürekli hareketiyle sağlamak istiyor. Yani şu sıklıkla söylenen ‘Barcelona topu koşturuyor’ argümanına karşı olarak ‘Oyuncular yer değişiyor’ diyebiliriz. Oyuncuların yer değiştirmesinden kasıt, merkez oyuncularının bir anda çizgide görülmesi, beklerin merkeze daha çok hareketlenmesi gibi. Serbestçe hareket etme.

Şablonun katkısı iki yönlü: birincisi, bir adet önde ve bir adet arkada olmak üzere iki adet eski tip oyun kurucu kullanımına izin veriyor. Pirlo, Rui Costa, Kaka gibi oyuncular bu düzen içinde maksimum verimle oynadılar. Arka oyun kurucu da öylesine bir şey  değil; Chelsea zamanlarında bir ara Deco’yu dahi orada denemişti. İtalyanların yeni yıldızlarından Veratti, şu anda PSG’de o pozisyon için deneniyor. İkincisi, oyuncuların hiçbirinin net bir pozisyonu olmadığı için çok farklı pas opsiyonları ortaya çıkıyor ve eğer sistem olgunlaşırsa, keyifli futbola eşlik eden videodaki 4. gol gibi müthiş takım golleri izlenebiliyor. Coverciano bitiriş tezi ‘movement’ olan bir hoca için sürpriz değil.

Sistemin sıkıntısı, mükemmel beklere ihtiyaç duymasında. Başka türlü olmuyor. Hoş üst düzey orta sahalarınız olmadan da olmuyor –zaten mümkün olduğunca bu oyuncuları öne çıkarmak üzerine kurulu- fakat bekler olmadan, orta sahalar da sıradanlaşıyor. Şu anda PSG’nin sıkıntılarının kaynağı bu: merkeze sıkışıp kalıyorlar ve kanatlar verimli kullanılmayınca aslında merkezdeki opsiyonlar da azalıyor. Sistem, takımın alabildiğine homojenleşmesi, sahanın her alanının eşit şekilde kullanılmasıyla son halini alıyor. Chelsea ligde şampiyon olurken Şampiyonlar Ligi’nde gerilerde kalması baklavanın lüks, pratik olmayan yapısından kaynaklanmıştı. Daha güçlü rakiplere karşı merkezden hücumların yeterli olamaması veya topa yeterince sahip olamamanız söz konusu. Ve topa sahip olunamadığında, asıl sıkıntılar o zaman baş gösteriyor.

Kanatları nasıl savunacağız?
Buraya kadar şablonun marjinalliğini kendi oyun anlayışına uyduran ya da daha doğru tabirle, kendi oyun anlayışına en uygun olarak böyle bir şablon kullanan Ancelotti’den bahsettim. Ancelotti’yi bırakıp hikayenin diğer kahramanları Ferguson ve Lambert’a dönersek, bu ikisi Adalı olmalarına mukabil baklavayı daha direkt ve delici oyunlar için hayal ediyorlar. Değişmeyen tek şey, merkezin anarşik düzeni sonucu sağlanan akıcı oyun ve belli özellikleri olan orta saha oyuncularına sağlanabilen özel görevler. Çünkü bunlar, oyun anlayışından bağımsız, birebir şablonun getirisi olarak paket halinde geliyorlar ve yapabileceğiniz bir şey yok. Tekrar baştaki oyun hamuru örneğine dönüyoruz.


Eğer Adalıların denediği gibi bu şablonda daha direkt oynarsanız, topu kaptırdığınızda karşı sahaya tam yerleşmemiş olabilir ve berbat bir savunma pozisyonunda yakalanabilirsiniz. Bu durumda kanatlar korkutucu derecede boş kalıyor ve orta saha oyuncularını aynı Margaret’ın dediği gibi amaçsızca koşuşurken görebiliyorsunuz. Bu şekilsel bir sorun olduğundan, eğer orta saha dominasyonu oyun üstünlüğünü ele geçirmeye yetecek kadarsa, topa sürekli sahip olmayla törpülenebilir. Keza her sistemin açıkları var, eğer sistemin avantajlı kısımları üstün geliyorsa bunlar kabul edilebilir oluyor. En basitinden, Barcelona savunmasının arkasına atılan topları söyleyebiliriz.

Neticesinde, ellerinde fazla sayıda orta saha oyuncusu biriken United ve Villa gibi ada takımları da bir süre deneyler yaptılar, ancak işleri belki de biraz fazla hızlı hallettiklerinden savunmada ciddi sıkıntılarla karşılaştılar. En başında, şablonun olanaklarını farklı görüyorlar; benim anladığım kadarıyla gerek Sir’ün gerek Lambert’ın baklava fikri hızlı orta saha-hücum geçişleri ve 4-4-2 oynayan rakibi bozma anlayışından doğuyor. Ancelotti ise işe çok daha idealist baktığından onun şu an için PSG’de karşılaştığı sorunlar işin savunma değil, hücum yönünde doğuyor. Benzer şablon farklı anlayışlarla şekillense de ortak noktaları sanırım biraz fazla lüks kaçmaları.

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Selam . Size Azerbaycandan yaziyorum . Cok onemli bir sey sorusacam .cevaplamanizi rica ediyorum. Galiba uzun olacak, yerlesmese 2 defa gonderecem
Ben sizden bazi seyleri ogrenmek istiyorum . alman futbolu , holland futbolu ve ya digerleri soyleniyor . Mesela bir takim defansiv oynuyorsa bu italyan futbolu mu demek ? Yani belli bir kriterler ve ya dizilisler mi var her ulkenin kendisine ait ? Arkadaslarla tartisiyorduk . Ben boyle soyledim :
Bir hoca takimina hangi oyun anlayisi ve hangi dizilimle oynayacaklarini soyler . Oynadiklari oyun Italyanlari andirsa Italyan futbolu derler ya demezler . Yani bana gore her hangi bir ulkede daha cok hangi taktikden istifade edilmisse o ulkenin adina yazilmis o taktikler . Ama arkadaslarim bunu illa ki sistemden kaynaglandigini soylemisler. Ben sizin futbol bilgisine cok guveniyorum . Onun icin size sorucam . Mesela “futbol taktik ve dizilisleri” hakkinda yazilari okuyorum . yazilanlar genel seyler . Yani futbol bu kadar basit degil , bu kadar basit olamaz . Mesela yaziyor ki , 4-3-3 alan savunmasi yapilmali . Bana gore boyle olmus. Bu sistemde atiyorum 100 kere adam-adama , 100 kere alan savunmasi denenmis . Sonuclara bakilinca bu sistemde alan savunmasinin daha gecerli oldugu kabul gorulmus . yani yalnizca boyle seyler yaziliyor hep , iki tane yaratici oyuncu ile oynamak lazim filan falan. Hep genel sozler . Ama bu kadar basit olamaz . 4-3-3 kendine gore degisir, bunun ana maddesi , genel sistemi onlar ola bilir . Yani mesela 4-3-3 hansi oyun anlayisi , hangi defans-atack sablonu ile oynasaniz bile alan savunmasi daha gecerlidi . Amma isterseniz adam-adama oynayin . Kendi seciminiz . Sizden sormak istediyim su .
Turkceye cevrilmis her hangi bir kitap varmi mesela daha genislemesine butun sistemler uzerine soyledigim tarz sablon ve ya ustden bakis olarak degil de , yine atiyorum 4-5-1′i cok fazla sayida baska-baska oyun anlayislari , baska-baska defans-atack sablonlari ile anlatsin .
Birde oyuncularin ozelliklerini daha iyi aciklasin , mesela boyle olmasin :
4-3-3 sisteminde bir tane ortada oynayan oyuncu pas atmasini bilmeli , adam gecmeli boyle soyle . Istedigim 4-3-3 olsun hetta 3-5-2 Her oyun sablonuna (attack-defans) ve oyuncularina gore incelesin . Mesela kesici profilli futbolcularin baska- baska tipleri var yani . tum kesici futbolcular 4-3-3′de tutar diye bir sey yok . Hocoanin dolayisi ile takimin Oyun anlayisina , oyun sablonuna gore degisir .



Okudugumdan size aktariyim . Yani burda yazilanlar genel seyler . Daha cok Sistemin kendisini genel olarak , baslancik olarak anlatiyor :
TAKTİK VE FELSEFE OLARAK 4-4-2 Bu sistemde dörtlü defansla yapılacak savunma
genelde, kendini alan savunması olarak
göstermektedir. Daha önceden de söylediğimiz gibi,
sahayı enine üç eşit alana böldüğümüzde, savunma
blokunun kurulacağı bir numaralı alanda her bir
oyuncunun, alan savunması yapması, sistemin başarısı için kaçınılmazdır. İkisi kanatlarda, ikisi de
ortada olacak şekilde alan savunması yapacak
biçimde kurgulanmış bu defansta en önemli nokta,
defansın göbeğinde yer alan ikilinin birbiriyle
sağlayacağı uyumdur.

guner dedi ki...

Öncelikle merhaba, yorumu henüz gördüm.

Benim bildiğim kadarıyla Türkçeye çevrilmiş, sizin aradığınız şekilde doyurucu bir kitap yok taktikler üzerine. Ama eğer İngilizceniz yeterliyse, Jonathan Wilson'ın Inverting the Pyramid kitabını kesinlikle öneririm. Gerek Zonal Marking gibi çok ünlenmiş yabancı taktik bloglar, gerekse benim gibi kendi halinde bazı yerliler hemen hemen sadece bu kitaptan etkilenerek futbol üzerine blog tutmaya başladılar. Söyledikleriniz için ayrıca teşekkür ederim, ama burayı bir futbol taktikleri blogu şeklinde görmüyorum tam olarak. Wilson'ın kitabından büyülenmiştim, futbolun ilk çıkış hikayesinden başlayarak harika hikayelerle taktiklerin bir gelişimini sunuyordu. Oyuna daha önce böyle bakmamıştım ve okuduktan sonra da bir şekilde sahada neler olup bittiğini anlamadan izlemek keyif vermemeye başladı. Cıvık Amerikan filmlerini izler gibi izliyoruz, bu kadar meraklıysak biraz da izleyiciden çaba bekleyen filmler gibi bakmamız gerekiyor. Her zaman olmasa bile zaman zaman. Bunun sıklığı kişinin ilgi ve alakasına göre değişir tabi.

Şuraya geleceğim, yanlış anlamadıysam herkesin bir şeyler yazdığını, ama bunların tekdüze olduğunu ve işin iç yüzünü anlatmaktan aciz olduğunu söylüyorsunuz. Eğer öyleyse, gayet doğru. Okumalar layıkıyla kafada ampul çaktırıyor ama her zaman gerekmeyebilir. Bence eğer oyunu kalıplar içine sokmadan anlama çabasındaysanız kendiniz gözlemler yapın, bunlara güvenin ve sonra test edin. Ben 1-2 sene önce yenilen her golde hata arardım :) Ya da acaba bu yenilen gol savunmanın hatası mı yoksa karşı taraf kusursuzdu ve suçu onlara yükleyemez miyiz? Bilemiyorum, belki böyle ufak tefek detaylarla genel yapı üzerine bir şeyler yakalayabilir ve kendi bulduğunuz için daha hoşnut kalabilirsiniz. Bir de çocukluğu mahalle aralarında top oynamakla geçenler vardır ki onlar daha çok bireysel özelliklerden etkileniyor, gözleri müthiş bir top kontrolüne ya da ne bileyim topu sürekli nasıl kontrol ettiğine bakıyor. Benim de çocukluğum öyleydi, futbolu sevme nedenim de budur ama oyunu her zaman canın çıkasıya kadar koşma, mücadele etme ve eğlenme üzerine gördüğüm için o zamanlar dahi bu hoşuma gitmezdi. O yüzden bu şekilde göremiyorum.

Genel takım yapısı üzerinden neler yapılabilir, mesela 4 tane çubuk en geride, 4 tanesi önünde, 2 tanesi de en önde dizilirse karşıdaki 11 çubuğa karşı ne gibi avantajları olabilir diye bakıyorsanız; youtube'da Arrigo Sacchi diye aratırsanız, 30-40 dakikalık Reedswain'den çıkma videolar var. Hocanın antrenmanlarını vs bulabilirsiniz.

Bir de son olarak mütevazi hiçbir antrenörü moron yerine koymayın. Evet gerçekten kafaları çalışmıyor olabilir, ama elbet onların da düşündükleri var ve esas söylenmesi gereken yaptıklarının neden yanlış olduğu kadar bu yanlışı neden yaptıklarının da açıklamasıdır bana kalırsa. Yani yazım tekniği böyle olmalıdır. Böylece bir Fransız hoca, bir İtalyan hocanın nasıl düşündüğünü, niye öyle düşündüğünü gibi şeylere de kafa yorabilir ve sanırım kafanızdaki sorulara yanıt ararken farklı alanlarda doyurucu kazanımlar edinebilirsiniz.

Adsız dedi ki...

cevaplandirdiginiz ucun tesekkurler :)
Ben ilgilendim soylediginiz kitapla , ilk once ingilizcem o kadar da iyi sayilmaz . Hem aslinda tam ben isteyen seyler o kitabda bulunmuyor . Yani orada tarihi gelisim anlatiliyor . "How to Score" Ken Bray , "attacking soccer" , soccer modern tactics , footbal and chese daha cok ben istedigim gibi .
Aslinda benim aradigim sorulardan ilk once ben bulmaliyim 4-3-3 ve ya 4-4-2 farkli-farkli futbol felsefelerine mi uygulanir ya felsefe fark etmez elinde bulunan oyunculara gore mi degisir ? Yani ben okudugum genel anlayislar mutlaka bilinmesi gereken kaliplar mi ya sadece genel anlayislar mi ? Mesela 4-3-3 genel olarak anlatilan degil de tam farkli bir bicimde . Yani oyun konsepti tam olarak ne ? Sistem ne ? Taktik ne ? Oyun sablonu ne ?
Bir de size bazi sorularim var :
1)Set-pieces nedir ?
2)transitions nedir ?
3) open play nedir ? ve open play zamani pass statistikleri tam olarak oyunun hangi anina gore olculuyor ?
4) Futbolcu ozelliklerini cok genis bir sekilde okumak icin bir kaynak . Mesela ben okumustum bir blogda "mental futbol : oyun gorusu" - o yazida tam anlamistim oyun gorusu ne , oyun zekasi ne ? Yalnizca boyle anlatmasin sonra bu seyleri oyuncu profillerine gore anlatsin . Mesela kesici oyuncu hakkinda , elbette dunyada herkes Alonso tarzinda ve ya Busquets tarzinda degil . Yeni 4-5 genel tarzi aciklasin tum mevkileri uzerine .

Yani okuduklarim soyle oluyor genel olarak :
Yaratici orta saha - az daha tum oyuncu ozelliklerini yaziyorlar . bunlar hepsi geNel seyler .

hatta press'in her Tipini , nebileyim cover , her sistemin kendine ait en cok yayilmis atak -defans oyun sablonlarini filan . Yani benim en cook okumak istediklerim boyle seyler ve bu bilgilerle daha iyi anlamak , kendi seyir gucumle kendime ait bir yaklasimlar yaratmak istiyorum . Yani eger ben set-pieces nedir? shok pressle golge pressin farkini bilmezsem nasil yargilarim? Nasil kendime ait yaklasimda buluna bilirimki ? Saygilar :)

guner dedi ki...

Sen basbayağı antrenör gibi görmek istiyorsun, başka ne söyleyebilirim bilemedim açıkçası... Okumaya devam :)

Bir de dediğim gibi kavramlara o kadar fazla takılma. Yani bunları görmek için ek bir araç, mikroskop falan gerekmiyor. Elbette önceden okumalar yaparak arkaplanını öğrenebilir, daha iyi yargılayabilirsin; işler çok daha hızlı ilerleyebilir ama bu kadar okumaya bağımlı değil.

Şuraya bir bak istersen, eğer daha önce görmediysen: http://footchess.blogspot.com/

Adsız dedi ki...

tesekkurler yardiminiz icin ;) size de iyi sanslar hayatta ;)