Alex 'negatif değil organize' McLeish. |
Bu hikayeyi okumuş muyduk?
Yabancı yatırımların
bir alt lig olan Championship’e artan ilgisinden bu yaz Cardiff City yazısıyla değinmiştik. Ve bugünleri düşünerek, “Bir
üst lige çıksa dahi, yeterli mi?” diye bir soruyla yazıyı
bitirmiştik. Cardiff bugün ligin zirvesinde bulunuyor. Ama yazıda
dikkat çektiğimiz noktaya dönersek de sportif başarıdan ziyade
takım alım sonrası agresiflikler; ve en aşırı durumda,
kulüplerin taraftara ait olan kısmının içinin boşaltılması
pek sevimli gözükmüyor. Cardiff City, yeni sahiplerin takımın
100 yıllık renklerini değiştirmeye kadar gittiği çok uzak bir
örnekti; fakat benzer konseptte, daha yumuşak örnekler pek çok.
Nottingham Forest bu gruba giriyor olabilir.
Kuveytli Al-Hasawi ailesi
bu yaz Forest’ı satın aldığında farklı bir hikaye yazılacak
gibi görünüyordu. En baştaki olumsuz ibarelere rağmen…
Ayaklarının tozuyla menajer Cotterill’i kovmuş ve ‘ikonik’
bir menajer getirmek istediklerini söylemişlerdi. Bilindik zengin
patron açıklamaları. Buna karşın geçen seneki yardımcı
hocalardan -sevilen birisidir- Sean O’Driscoll ile başladılar ve
akademinin adını 4 ay önce ölen bir önceki kulüp sahibi Nigel
Doughty anısına değiştirdiler. Böyle olunca, ilk aşamadaki
açıklamalar bir adım geriye çekilmiş ve kulübe gerçekten de
iyi bakacak birilerinin geldiği düşünülmeye başlanmıştı.
‘İyi bakma’ kısmını biraz açalım: bunun öncesinde sancılı
bir süreçten geçmişlerdi. 2 sene üst üste play-off yarı
finallerinde elendikten sonra eski İngiltere milli takımı hocası
McClaren’i getirip farklı bir şey ummuşlar fakat 'istenilen iki
oyuncu alınmayınca' 10 maç sonunda menajersiz kalmışlardı.
Takım o sırada 10 maç sonunda 8 puan toplayabilmişti. Gelir/gider
tabloları uzun süredir sınırda seyrediyordu ve bu ani düşüş,
hayal kırıklığını daha çok karamsarlığa bırakmaya
başlamıştı. Neyse ki Cotterill önderliğinde toparlandılar ve o
sene ligde kaldılar. Üzerine de, yukarıda söylediğimiz gibi
takım sahibi Doughty’nin vefatı geldi. ’Uzun vadeli’
hedeflerden bahseden ve 3-5 yıllık bir plan dahilinde hareket
edeceklerini açıklayan Kuveytliler, böyle bir ortamda kulübü
satın aldı ve O’Driscoll tercihiyle başka bir kapı açtılar.
O’Driscoll çok büyük bir isim olmasa da, alt ligde oynattığı
futbolla beğeni toplayan ve taraftarın da sevdiği bir menajer idi.
Blackburn örneğinde olduğu gibi takımı alay konusu haline
getirecek değil, ama bu işten anlayan ve önemseyen kişiler
oldukları hissini uyandırdılar. Kuveyt’ten gelen haberler de bu
yöndeydi; Al-Hasawiler kendi ülkelerinde uzun süredir kulüp
yönetiyorlardı ve başarılıydılar.
Bunların üzerinden 6 ay
geçmeden O’Driscoll kovuldu. Bir gece önce Leeds’i 4-2 mağlup
etmişlerdi ve takım play-off’tan 1 puan uzakta 8. sırada yer
alıyordu. Bu arada ilk 2 sıraya pek de yakın olmadıklarını ve
eğlenceli futbol namına biraz dengesiz oynadıklarını söylemek
gerek; ama şüphesiz kovulmayı gerektirecek bir durum yoktu.
O’Driscoll 10'un üzerinde transfer yapmış, kendi takımını
kurmuş ve takımı da play-off potasında tutuyorken pek haklı bir
tercih değildi bu. Bunlar bir yana, O’Driscoll’un yerine gelen
kişi Alex McLeish idi! Sanırım yaz döneminde deneyimli, takımı
nasıl ileriye taşıyacağını bilen, ‘ikonik’ menacer olarak
böyle birinden bahsediyorlardı. Eğer öyleyse, izleyiciler için
çok yazık.
Aralarda Al-Hasawilere
pası atmak kaydıyla yazının kalan kısmında esas olarak bu
kişiden bahsedeceğiz. Aston Villa’dan kavga dövüşle ayrılan
Alex McLeish’i çeken nedir, bundan bahsedeceğiz.
Patronlar |
CV’nizi alalım
Alex McLeish Aston
Villa’daki nefret dolu bir yılından söz açarken sürekli özel
koşullardan bahsediyor: “Villa’nın ezeli rakibi Birmingham
City’nin hocası olarak buraya geldim”. Peki Birmingham City
taraftarının o gittikten sonra bayram yapmasına veya şu anki
takımı Nottingham Forest’ta yine homurtularla karşılanmasına
ne demeli? Bunun için de “Mourinho olmadığınız sürece
taraftarı arkanıza alabilmeniz kolay değil” seçeneğini
kullanmıştı. Üçüncü seferde artık tesadüf aramaması gerek:
pek sevilmiyor.
Ama bu durum yalnız
taraftarlar için. Futbolun diğer unsurları olan oyuncular ve
yöneticiler tam tersinde fikir birliği ediyorlar. McLeish hâlâ
saygın görevler alabiliyor ve oyuncuları hakkında olumlu
konuşuyor. Villa’da tam olarak hiçbir şey iyi gitmezken N’Zogbia
haricinde hiçbir takım içi çatlak ses çıkmıyordu, hatta Given
gibi pek çok oyuncu ayrıldığı için üzgündü. Keza Birmingham
City’den öğrencileri Foster ve Ridgewell de son atanışı
sonrası saygılarını sunmaktan geri kalmadılar. O hâlde
taraftarlar neden anlaşamıyor?
Basitçe, oyuncu ve
yöneticilerle taraftarın baktığı şeyler farklı olduğundan.
McLeish babacan, oyuncularla anlaşabilen biri olarak organize –bu
sözü meşhurdur- takımlar yaratıyor; sektörde olan bitenden
haberdar biri olduğundan da takım sahipleriyle iyi bir iletişim
kuruyor. Düşündüğünüzde, bir futbol kulübünü satın alan ve
ona yatırım yapan birinin ilk bakacağı, koyduğu hedeflerin
gerçekleştiğini bir an önce görmek olacaktır. Kulübe bir
'business' olarak baktıkları için, genellikle sabırsız
oluyorlar. İstediklerini başardığınız veya başaracağınıza
inandırdığınız sürece yöneticinin gözünde güvenilir bir
eleman olarak gözüküyorsunuz. McLeish; Sir Alex Ferguson’ın
referans verdiği, oyuncularca sevilen, organize takımlar yarattığı
söylenen, 4 sene PL tecrübesi olan, İskoçya milli takımıyla
Parc des Princes'ta Fransa’yı yenmiş ve en büyüğü de,
Arsenal’i mağlup ederek Lig Kupası'nı kazanmış bir hoca. Daha
önce Birmingham City’i Championship’den Premier Lig’e de
çıkartmışken, aynı hedefteki Nottingham Forest’ın Kuveytli
sahipleri için daha uygun bir ‘atama’ olamazdı. Temmuz’da
yapılan açıklamadan bir pasajla bu paragrafı kapatayım:
“Seçeceğimiz kişi kulüple nasıl çalışacağını, kulübü
nasıl geliştireceğini bilen biri olmalı. Sağlam bir CVsi olan,
tecrübeli bir menacer arıyoruz. İyi bir karaktere sahip,
oyuncuları etkileyecek birisi olmalı.” Sanırım ikna edebildim.
Taraftarın önceliğiyse
biraz farklıdır. Tuttuğu takımın maçına geldiğinde eğlenmek,
güzel bir atmosfer görmek isteyecektir. İşte bunun için Mourinho
olmanıza veya Barcelona gibi oynamanıza gerek yok; daha çok
karşılıklı güven, çaba, hırs devreye girer. McLeish Birmingham
City’i bir üst lige taşırken dahi, lig ikincisi olarak maç
başına 1.2 golle oynuyordu. Kendisi reddetse de, ruhsuz, öncelikle
kaybetmemeye oynayan savunma futbolu düşünüyor; daha doğrusu,
hücum üzerine fazla kafa yormuyor. Bunu organizasyon olarak
adlandırıyor: “Organize takımla negatif takımı karıştırmayın.”
“Maçtan önceki gün antrenmanda şöyle yapardık: sen burada
duruyorsun, kaleci sana topu orada verecek ve topu aldığında
yanındaki kimseye verme, vurabildiğin kadar uzağa vur. Sonra
hepimiz koşmaya başlardık.” Bu sözler de Birmingham City’de
kiralık oynayan Alexander Hleb’e ait. İşte taraftarın McLeish’i
sevmeme nedeni bu: oynattığı inanılmaz çekingen futbolla
tribünün ruhunu emiyor. 35 yıllık Villa taraftarları,
hayatlarında gördükleri en kötü takımın geçen seneki olduğuna
yemin ediyorlar.
Derginin 53. sayısında para babalarının İtalyan hocalara olan düşkünlüğünü venedenlerini ayrıntılı olarak ele almıştık. Yazının başlığı
buna ithafen. Nedenleri kısmını bir daha okursanız, teşbihin
nereden geldiği kolayca anlaşılıyor. McLeish Birmingham City’de
Çinli, Villa’da Amerikalı sahiple çalıştıktan sonra şimdi
Kuveytlilerin tercihi.
Forest'ın altın çağı. Yukarı sıra soldan beşinci sıradaki şu anda Sunderland'ın menajeri. Hukuğı bırakıp bu takıma katılmıştı, sonrasında Avrupa şampiyonu oldu: Martin O'Neill. |
Bundan sonra ne
olacak?
İşin aslı, benim
çizdiğim tüm bu olumsuz tabloya rağmen o kadar da kötü
karşılanmadı. Açıklandığı andaki şaşkınlık, ikinci-üçüncü
günde yerini daha ılımlı bir tabloya bırakmıştı: “McLeish o
kadar da kötü olmayabilir, ama geliş zamanlaması ve O’Driscoll’a
tavır uygunsuz oldu.” Yakın zamana kadar BBC’de yazan sıkı
bir Forest taraftarı Jonathan Stevenson’sa, McLeish’den bilhassa
memnundu. Twitter üzerinden birebir McLeish savunmasını yapıyor;
yani takıma denge ve başarı getirecek bir hoca olduğundan
bahsedip Villa’daki dönemini Birmingham City’e bağlıyordu. Şu
ana dek 4 maçta 1 galibiyet alabildiler ki, bu da iç sahada ligden
düşme adayı Peterbrough’a karşıydı. Çok iyi başlamadı, ama
henüz önemi yok. Neler olacağını zaman gösterecek. Lakin Forest
zamanla üst sıralara tırmanacak olsa bile belli bir zaman sonra
McLeish’in antipati toplayacağı kanısındayım. Bu kulüpte
Birmingham City gibi bir ayak bağı yoksa da, başka bir gelenek
var. Nottingham Forest, Brian Clough'dan miras, güzel futbolla
bağdaştırılan bir kulüp. Umarım bu konuda haksız çıkarım.
Ve haksız çıkmayı
umduğum bir konu daha var. Bazı şeyleri daha iyi yorumlayabilmek
için üzerinden vakit geçmesi gerekiyor; bazen sonuçlarını
görmek ve bazen de daha fazla bilgiye ulaşabilmek için. Al-Hasawi
ailesi için bu durumların ikisi de geçerli. Bunun üzerinden 1
sene geçtikten sonra McLeish kararını niçin verdiklerini daha iyi
anlayabileceğiz: gerçekten çok mu sabırsızlar, yoksa en başta
söz verdikleri gibi kulübe iyi mi bakacaklar? Hırslı hareket
ettikleri ve sabırsız göründükleri açık; ama bunun aksine,
bana daha çok iyi bir aile kulübü olacaklar gibi geliyor. Bir de
onların penceresinden bakarsak, sezon başında sözünü verdikleri
hocalardan biriyle anlaşamadılar ve Di Matteo hesabı sevilen/güzel
futbola inanan eski birinci takım hocasına (first-team coach diye
bir pozisyon var) şans verdiler. A planının bu olmadığı aşağı
yukarı belli idi. Belli bir aşamadan sonra yeterli gelmediğine
inandılar ve etraftaki en garantici, kısa vadede başarı getirecek
hocaya sarıldılar. Şu 3-5 yıllık plan, takıma uzun vadeli
yatırımlar yapılacağına bir vurguydu ve Premier Lig yeni
televizyon anlaşmasıyla kulüplere minimum 60 milyon pound
getiriyorken bir an önce üst lige çıkmak bu uzun vadeli planın
ilk aşaması olabilirdi: “Alt ligden düzenli bir şekilde gelişip
gelen kulüp yerine, bir şekilde çıkıp üst ligde kimliğini
bulan kulüp.” Sanırım en mantıklı açıklama bu. Takımlarını
Barcelona gibi oynarken görmek istediklerini söylemişlerdi,
McLeish’in bunu getiremeyeceği açık. Ve böyle olunca, Premier
Lig’e yükseldiklerinde McLeish’in süresi de O’Driscoll’dan
fazla olmayabilir. Yakın zamandaki Nigel Adkins (Southampton) ve
Neil Warnock (QPR) örnekleri de bu şekilde gelişmişti.
Öyleyse
nasıl bitirelim? Eğer mümkünse Robin Hood (bir Nottingham
efsanesi) ve Brian Clough da Forest’la beraber Premier Lig’e
dönsün!
Hayatım Futbol 66. sayı.
2 yorum:
Beyfendi acaba, bu güzel bloğunuza bir arama motoru eklmeyi düşünmez misiniz?
Sol üstteki iş görmüyor mu? :)
Yorum Gönder