2013/02/02

Le toon

Yeni nesil Newcastle taraftarı. Toon Army değil, le toon.
Kadrosunda yerliden çok yabancı oyuncu bulunduran kulüplere alışmıştık ama Newcastle gibisini Arsene Wenger dahi başaramamıştı. Son transfer döneminde katılanlarla takımdaki Fransız sayısı artık 11. Yanlış olmasın, Newcastle'ın takımı olduğu Tyne&Wear yöresinin Fransa'yla hiçbir kültürel bağı yok. Adanın kuzeydoğusunda yer alıyor; yabancıların pek de seveceği bir yer değil. Hani kadrosu Latin Amerikalı oyuncularla dolu Portekiz kulüplerine yorulmasın. Bu 11 kişilik lejyonun tamamı son iki sene içinde transfer edildi.

Transfer politikasında en büyük pay Graham Carr'a ait. 68 yaşındaki Carr, 2010'da oyuncu izleme komitesinin başına geldikten sonra Ben Arfa, Cabaye, Demba Ba, Papiss Cisse, Tiote gibi pek çok başarılı oyuncuyu takıma kazandırdı. Fransa ligiyle yoğunlaşan, Tiote ve Cisse örneklerinde görüldüğü gibi başka Avrupa liglerini de kapsayabilen bu transferlerin bir ortak noktası var: ucuz maliyetli ve geleceğe dönük olmaları. Bilhassa Fransa liginin havuzu İngiltere için çok uygun. İyi bir eğitimden geçmiş ve Premier League sertliğine uyum sağlamakta sıkıntı çekmeyecek yüksek potansiyelli oyuncuları, uygun bonservis ve maaşla alabiliyorsunuz. Örnek vermek gerekirse Fransa ligi şampiyonunun orta saha lideri Cabaye'ı 4 milyon pound bonservis ve haftalık 30 bin pound'a transfer edebiliyorsunuz. Cabaye'ın haftalık maaşı daha önceki takımın esas adamları konumundaki Joey Barton ve Kevin Nolan'ın yarısı kadar bir paraya denk geliyor. Bunlar arasından en dikkat çekeni kesinlikle Cheick Tiote. İlk geldiğinde haftalık maaşı yalnızca 8 bin pound idi.

Newcastle'ın 'uzun vadeli' sözleşmelerinden ilk payını alan Tiote olmuştu. Şubat 2011'de 6.5 senelik, haftalık 50 bin pound'luk yeni sözleşmeyi imzalamasından bir sene sonra scout Graham Carr'la 8 senelik ve bu yaz da menajer Alan Pardew'la yine 8 senelik kontrat yapıldı. Kulüp bunları 'stabilizasyon' ile açıklıyor. Tekrarlamakta fayda var, 8 sene.

Atan ve tutan sorunu
İşler geçen senekinin tam tersi istikamette ilerlerken Newcastle rotasını bir kez daha Manş'ın öte yakasına çevirdi. Geçen sene kimsenin beklemediği kadar iyi oynayıp Avrupa Ligi bileti alan takım zikretmeseler de bu sene ligden düşme formunda seyrediyordu. Hafta içinde Villa'yı yenerek bu sezonki ilk deplasman galibiyetlerini aldılar ve 12 maçlık seriyi kırdılar; böylece 24 maçta 24 puan oldu. Durum buyken, sezon başında ertelenen bölgelere transferler bir bir gelmeye başladı.

Takımın aynı beklentileri karşılayamaması doğal. Geçen yıl zaten limitlerini zorlamışlardı. Derinliği olmayan o kadroya gerekli takviyeler gelmeyip yerleri genç oyuncularla doldurulmaya çalışıldı ve Avrupa Ligi maçları bu oyuncuların kendilerini gösterdiği bir platform oldu. Ama hepsinden önemlisi takımın 2 önemli teknik problemi var: kısaca atan ve tutan sorunu. Newcastle United'ın geçen seneki başarısı iki temel üzerine kuruluydu: sağlam bir savunma ve menajer Pardew'un başarılı taktik hamleleri. Sakatlıklar ve Coloccini'nin ülkesine dönmek istemesiyle şekillenen savunmadaki problem ve takımın iki başarılı forveti Papiss Cisse ile Demba Ba'nın bir arada oynatılamaması takımın güç aldığı dengeleri alt üst etti. Savunmadaki sıkıntıyı anlamak zor değil; lakin hücum biraz karışık.
Liberté! Egalité! Fraternité!
Newcastle’daki Fransız pasaportlular
Romain Amalfitano, Hatem Ben Arfa, Yohan Cabaye, Mathieu Debuchy, Yoan Gouffran, Massadio Haidara, Sylvain Marveaux, Gabriel Obertan, Moussa Sissoko, Mapou Yanga-Mbiwa

Cisse-Ba uyumsuzluğu
Geçen sezon bu dönemde Papiss Cisse transfer edildiğinde takımın esas forveti Demba Ba aynı bu sezon olduğu gibi lige damgasını vuruyordu. Zaten ikinci sezonunda tekrar edince Chelsea'ye transferi gerçekleşti. Cisse öncesi Newcastle iyi bir savunma takımıydı; çoğunlukla 4-4-2 şeklinde diziliyor, Demba Ba'nın partneri bir uzun oyuncu oluyor ve gol atma işini Ba üstleniyordu. Cisse'nin gelişi sonrası roller evrilmek zorunda kaldı; çünkü bu iki oyuncudan 'saf 9' olanı Papiss Cisse idi. Bir süre ön hattı ikisi oluşturdular fakat Ba golcü değil, köprü rolünde etkisiz olunca takımdaki varlığı hissedilmez oldu ve Pardew'ın 4-3-3 denemelerinde kendini kanada hapsolmuş buldu. Zaman zaman da yedek oturdu. Demba Ba'nın mutsuz olduğu ve sezon sonunda ayrılabileceği konuşuluyor; lakin takım iyi giderken ve Papiss golleri sıralarken bunun üzerinde fazla durulmuyordu.

İşte bu sıkıntı yeni sezona da taşındı. Pardew'ın 4-3-3, 4-4-2 arasında gitgelleri; ikiliden formda olan Demba Ba'nın tekrar merkeze geçip Cisse'nin kanatta oynamaya çalışması derken geçen sene sinyaller verdiği üzere dengesiz bir hücum hattı ortaya çıktı. WhoScored'un tuttuğu verilere göre bu sene ligde maç başı en fazla uzun top oynayan takım Newcastle. Bir önceki yıl Shola Ameobi'nin fiziki üstünlüğü mühim bir B planı olarak duruyordu; artık A'ya terfi etmiş durumda.

Peki her şey nasıl başlamıştı?
Fransız oyuncuları almak gibi bir planımız yoktu. Esas olarak maaş sistemimize uyacak ve bizi ileriye taşıyacak oyuncuları bulmakla ilgileniyoruz. Bu (Cabaye hakkında) kolay olmadı, ama inanın bana bu oyuncular için çok çalıştık ve uyum sağlamaları bizi çok sevindiriyor.” Alan Pardew, 2011
Resmileşen transferlerden Yanga-Mbiwa, Gouffran, Haïdara ve Debuchy bu bilgiler ışığında yerli yerine oturuyor. Böylece 3 yeni savunma oyuncusuyla savunma epey güç kazanıyor ve hücum oyuncusu olarak da bir önceki sıkıntıları yaşatmayacak biri tercih ediliyor. Gouffran, gerek ikinci forvet olabilecek gerekse kanatta görev yapabilecek; dolayısıyla teknik açıdan Cisse'yi tamamlayacak bir oyuncu. Ego sorunları yaşaması da uzak ihtimal. Kendisinin çimene alerjisi varmış, illa ki kusur bulacaksak.

Hayatım Futbol 67. sayı

Hiç yorum yok: