2013/02/12

Kim bu Adam?

Premier Lig'de Ocak ayının oyuncusu Adam le Fondre seçildi. Tüm ay boyunca hiçbir maça ilk 11 başlamayan ve toplamda 85 dakika süre alan le Fondre, bu alanda rekorun sahibi oldu. FourFourTwo bir liste çıkarmış, en verimli ayın oyuncuları. Ayın menajeri ödülü de yine Reading'den Brian McDermott'a gitti.
http://www.aksam.com.tr/spor/adanin-semih-senturku/haber-170563
Thomas Edison dehanın yüzde biri ilham, geri kalanı çalışma diyordu. Oranlardaki çarpışıklığı kendi deneyimlerine yoruyorum. Fakat Adam le Fondre'a sorarsanız, muhtemelen alacağınız cevap onaylayıcı bir kafa sallama olacak. İlham harikalar yaratabilir, bu kesin.

Soyadından tahmin edeceğiniz gibi Adam'ın kökenleri baba tarafından Fransa'ya dayanıyor. Lakin futbol kariyerine etkisi böyle gereksiz bir ayrıntıdan ibaret değil. Yüzde 99'luk kısmın olgunlaşmasında çok büyük pay Glen le Fondre'a ait. Glen, oğlunun gol attığı, iyi oynadığı maçlardan sonra dahi can sıkıcı şekilde eleştirmeyi eksik etmeyen bir baba olarak henüz yolun hemen başındayken haklı çıkmış. Manchester United fanatiği bir babanın oğlu olarak büyüyen Alfie, 7 yaşındayken United 9 yaş altı takımıyla antrenmanlara başlamış. İşlerin iyi gittiğini düşünürken, 3 gol attığı maçın ertesinde 'tembel' bulunduğu için geri çevrilince büyük bir hayal kırıklığı yaşamış. O zamandan sonra babasınının homurdanmaları daha çok kamçılamış olmalı. “Yakalarımı kaldırıp sahada Cantona gibi koşarken babam sürekli bağırıp çağırıyor, neleri yanlış yaptığımı söylüyordu.” diye açıklıyor. Babası ve Cantona'yla beraber le Fondre'un çocukluk kahramanım dediği diğer kişiyse, muhtemelen bugünlerde ona en çok zikredileni: süper yedek Solskjær. Alfie'nin bu sene yaptıklarına bakılırsa, United'ın Solskjær'in halefini bulmak için Meksika'ya bakmasına gerek kalmayabilirmiş.

Adam le Fondre attığı 10 golle Reading'in en golcü oyuncusu, üstelik bunu maçların yalnızca üçte birine ilk 11'de başlayarak başarmış durumda. Daha da etkileyici olanıysa gollerin geliş zamanları. Reading inanması güç bir Ocak ayını geride bırakırken bu ayda oynadığı son üç maçın hepsinde geriden geldi ve ikisini kazandı. Seri, 2-0 geride götürdükleri WBA karşılaşmasını son 10 dakikada buldukları gollerle 3-2 kazanmalarıyla başladı. 88. dakikadaki kritik penaltı golü oyuna sonradan giren le Fondre'dan geliyordu. Bir sonraki maçta, deplasmanda Newcastle'ı 2-1 mağlup ettiler. Bu sefer spotlar yalnız onun üzerindeydi. 70'te le Fondre girene kadar 1-0 mağlup olan Reading, 7 dakika sonra onun attığı 2 golle öne geçiyordu. En iyisiniyse en sona saklamış. Chelsea rahat götürdüğü bir maçı 2-0 kazanmak üzereyken le Fondre'un 87 ve 90+4'teki gollerine engel olamayıp ancak bir puan alabiliyordu. Le Fondre bu 3 maçta toplam 68 dakika süre alarak 5 golün altına imzasını attı.

Daha önce hep esas adam rolü üstlenmiş ve oyunu büyük bir tutkuyla oynayan biri olarak yeni rolüne uyumu takdire şayan. Niçin böyle bir rol üstlenmesi gerektiğini kavrayabilmiş olmasıysa bu durumdaki esas etken. Kendi ağzından dinleyelim.

“Oyuna sonradan girmeye alışkın değilim, doğrusunu isterseniz ilk 11 başlamayı isterim. Ama şu anda üstlenmem gereken rol bu. Ben sahada olduğumda golleri atıyor olmamız bir gösterge ama bu hikayenin tamamını anlatmıyor. Çoğunlukla 4-5-1 oynuyoruz ve ileride tek başıma oynayabilecek bir fiziğe sahip değilim. Dolayısıyla bu dönemi iyi kullanmalıyım ve yeniden takıma döneceğim zamanı beklemeliyim.”

Le Fondre'un daha net bir profilini sunmak ve “yeni ...!” romantizminden kurtulmak için Solskjær karşılaştırması üzerine bir parça eklemek gerek. Solskjær'in takımı ateşleyiciliği keskin zekası ve sakinliğinden öte geliyordu, the silent assassin. Bugün Molde'de çok başarılı bir teknik adamlık kariyeri yürütürken de aynı özelliklerini devreye sokuyor. Solskjær United'daki zamanı sorulduğunda, kenarda oyuna gireceği zamanı beklerken rakip defans oyuncularını gözlemlediğini ve eksiklerini saptayıp oyuna girdiğinde bu yönleri üzerine oynamaya çalıştığını ifade ediyordu. Bunun aksine le Fondre, soyadının hakkını veriyor – Fransızcadan eritmek olarak çevrilebilir. Le Fondre oyuna girdiğinde gözlerinden ateş çıkıyor ve onun oyununda tutku, zarafetten daha önemli bir yer kaplıyor. Kabul edersiniz ki, Reading konumundaki bir takım için le Fondre'un bu özelliği çok daha önemli.

Darren Bent niçin Aston Villa'da süre alamıyor, geçenlerde bunu açıklamaya çalışırken öne sürdüğümüz düşünceyi tekrarlıyor aslında: sürekli gol atan bir oyuncuyu ilk 11'de oynatmak maçları kazanacağınıza garanti değil. Reading henüz sezonun ilk maçında Stoke'la 1-1 berabere kalırken gol 90. dakikada yine le Fondre'dan gelmişti; lakin ilk galibiyetlerini alabilmek için tam 10 hafta beklemek zorunda kaldılar. Bir alt ligde başarıyla uygulanan ve şampiyonluğu getiren 4-4-2 formasyonu Premier Lig için fazla 'açık' kalıyordu; bu yüzden yeniden dengeli bir yapı kurabilmek için uzun süre denemeler yaptılar ve o arada bol bol gol yediler. İlk galibiyetlerini aldıkları 2-1'lik Everton maçında da rakibin dünyaları kaçırdığını -bu sene Everton'ın sık sık yaşadığı- ve le Fondre'un 2 golünün son 10 dakikada geldiğini ayrıca not etmek gerek. Reading, le Fondre'un yedekten gelerek takımı ateşlediği 4-5-1'de dengeyi bulmuş gözüküyor; korkusuz, direkt ve kanat organizasyonlarına dayanan oyun biçimleriyle bir futbol entellektüeli favorisi olmasalar da büyük keyif veriyorlar. Premier Ligde kümede kalma savaşı şimdiden kızışmaya başlamışken Alfie'nin daha atacak çok golü var.

Hiç yorum yok: