2013/10/08

Aston Villa'nın ne kadarı kontra atak, ne kadarı Christian Benteke?


Bu yazıya geçen hafta başlamıştım, ancak zaman ve sabır gerektiren tutumundan dolayı tamamlamak mümkün olmadı. Buraya kadar yazdığımın taslaklarda kalmasını istememem ve tek parça hâlinde okunmasının güçlüğünden, bölüm bölüm paylaşma kararı aldım. Çokça Villa taraftar blogu olarak tuttuğum Hayat Yuvarlaktır'a, bir yılı aşkın süredir gerçek bir Villa yazısı girilmiyordu. İşi bu yüzden sıkı tutmak istemiştim. Fakat araya giren başka şeyler ve okul sebebiyle diğer bölümlerin tamamlanması 'en iyi ihtimalle' 2-3 haftada sonunda olacak gibi görünüyor.

Aston Villa'nın Arsenal karşısında ortaya koyduğu oyunun skorun ötesinde ifade ettikleri vardı. Geçen yıl enkaz hâlinde alınan kadro korkusuzca deney üzerine deney geçirmiş; ancak bahara gelindiğinde Lambert'ın aklındakine yakın, kazanan bir takım ortaya çıkabilmişti. Sezon öncesi plânlarının büyük ölçüde göstergesi olan bu ilk maç, geçen sene öğrenilen doğruların yeni sezona ustalıkla taşınması açısından çok değerli idi.

Benzer bir planla Chelsea'ye kıl payı kaybedildi, Rotherham'a karşı tarz bir oyunla kazanıldı; fakat iç sahadaki Liverpool ve Newcastle mağlubiyetleri, üstü örtülmediği takdirde geçen seneki defoların tekrarlanacağına işaretti. Benteke'nin 6 haftayı bulacak yokluğunda, Villa için işler bir süre daha belirsizlik içinde yürüyebilir.* (Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da yüzler gülmüyor, çok sakat var.) 

İlk ayın ardından, Villa'nın oyun stiline dair öne çıkan durumlara bir bakalım.
*İki hafta sonradan gelen not: hiç de öyle olmadı, hoca bu işi iyi biliyor.

1) Kanat savunması

Kanat savunması, Lambert'ın geldiği günden bu yana Villa için en önemli sorunlardan biri. Merkezi bir oyun planı kurmak istenirken kanatlar sıklıkla tek adamla savunuluyor ve yenen gollerin büyük kısmı buradan kaynaklanıyor. Konunun Villa açısından önemi hayati. Aslına bakılırsa, oyun planlarında yapılan sürekli değişiklikler en başından beri  bu iki sorunu dengeye getirme çabasından doğuyor. Villa; merkezi, homojen bir hücum organizasyonu kurmak istiyor ancak bunu efektif bir şekilde yapmaya yaklaştığı her vakit geride korunmasız yakalanıyor. Tekrardan geriyi toparlamaya yönelik adım atarken, fark yaratan hücum aksiyonundan feragat ediyor ve kısır döngü devam ediyor.

Terazinin iki tarafındaki 'merkezi hücum' ve 'kanat savunması'nın kronolojk olarak bir örneklemesini sunmak da gerekirdi. Villa hangi dönem merkezi oyun biçimleri tercih etti, ne vakit, niçin bunlardan döndü gibi. Yalnız, bunun objektif olarak gösterilebilmesi takdir edersiniz ki çok kolay değil ve epey zaman alıcı. Kısaca, baklava, 3-5-2 gibi dizilimler ve üç ön alan oyuncusunun birbirine çok yakın ve savunma blokuna katılmayacak şekilde önde bırakıldığı oyun biçimlerinin denendiği ve dönem dönem bunlardan vazgeçildiğinden bahsedelim. Vakti zamanında WhoScored.com'un verilerini kullanarak geçen yıl kullanılan formasyonları ve bu formasyonlarla elde edilen başarı yüzdelerini bir grafikte çıkarmıştım (Çizgili sütun başarı yüzdesini ifade ediyor, 7 = %70 gibi). Ayrıca, Villa'nın iki maç süren baklava deneyimine dair şu yazı, belki yararlı olabilir. Görüntü o döneme ait, 4 gol yenilen Southampton maçından.

'Merkezi oyun' ifademi de açıklığa kavuşturmam gerekli. Bundan kasıt, kısa paslaşmalarla merkezi yığılmak istenen, rakibi buradan delmeye çalışan bir oyun değil. Kısa veya uzun pasın çok önemi yok, tempo ilk plânda. Lambert için takımın homojenliği , bir bütün olarak hareket edebilmesi ve belli bir hücuma çıkış alışkanlığı kazanması çok önemli. Herkes birbiri için çalışmalı, tüm parçalar birbirini tamamlamalı ve bu sürekli bir tempo hâlinde sürdürülmeli. İki sene önce Elite Soccer Coaching'e verdiği demeçte "akıcılığı ve tempoyu sağlayalım ve bırakın oyuncular kendi senaryolarını uygulasın." diyordu. Şurada PDF'ini paylaştığım bu yazı benim hâlâ aklımda ve Weimann - Gabby - Benteke kontra ataklarında açılan ortalarda veya Lowton'ın ilk zaman ortalarında (first-time cross'u böyle kazmaca çevirdim işte) da yine oradakiler aklıma geliyor.

 Geleneksel kanat oyuncuları tarihsel olarak belli açılardan dışlanmıştır. İngiltere'ye tarihindeki tek dünya şampiyonluğunu getiren Alf Ramsey de bunu 4-3-1-2 kırması kadrosuyla yapmıştır örneğin. Bu tip oyuncular ister istemez oyunu iki aşamaya bölüyor ve Lambert'ın homojen takımında bilindik 'kanat organizasyonları' pek tercih edilir değil. Kontra atağın bu kadar ciddi bir silah hâline gelmesiyse onun savunmacı bir hoca olmasından değil, en önce olarak takımının nasıl aktif atak yapacağı üzerine düşünmesinden kaynaklanıyor. Evet, savunmayı çözmelisiniz ama bunu çözdüğünüz vakit düzgün bir hücuma çıkma yöntemi bulamıyorsanız hemen yeni bir şey bulmalısınız diye düşünüyor olmalı. Bir örnek olarak, takımı üç maç üst üste kazanan ama Suarez'in yokluğunda kontra atak silahı hiç olmayan Liverpool ikinci yarıların tamamını kendi yarı sahasında geçirdi fakat Rodgers için bu çok da önemli olmadı. Lambert ise, belki takıma zarar verecek ölçüde değişme yoluna giderdi.

Rotherham'a atılan golü mutlaka izleyin. Aston Villa'da henüz başarılamayan, ama başarılmak istenen buna benzer bir şey. Deplasmanda kontra ataklar üzerinden beliriyor, iç sahadaysa şimdilik kayıp.










4-3-3 / 4-1-4-1 geçişleriyle takıma en dengeli yapının sağlandığı, geçen sezonki deneyimlerin üzerine eklenen Arsenal galibiyetiyle taçlanmıştı. Lambert'ın Liverpool karşısında kanat güvenliğini ön plânda tutarak 4-4-2'yi tercih edişi, takımın savunmadan hücuma geçişlerindeki başarısını ciddi sekteye uğratmış; galibiyet inancıyla çıkılan Newcastle karşısındaysa tekrardan 4-3-3'e dönüldüğünde kanatlar şuursuzca birebir savunmaya bırakılmıştı. Böyle olunca, geçen seneden bilinen defolar ortaya çıkmış; kontra atak yapamadığında rakibi bozamayan (Liverpool karşısında) ve rakibin en değerli oyuncusu Ben Arfa'yı yıldızlaştıran bir Aston Villa izlenmişti. Villa sonraki maçlarında Benteke'siz 4-4-2'siyle Norwich'e çok net bir taktiksel üstünlük kurdu, maçı kazandı ve topa sahip olduğu 4-3-3'ü ile (bir ara %65 idi) Hull karşısında oyunu net olarak kontrol etti. Paul Lambert'ı özel kılan ve Villa'ya dair ümitkar konuşturan onun değişime dair korkusuz tavrı, bu açıdan, Ben Arfa'nın gol attıracağı göz göre göre belli olsa da daha iyiye dair umudunuzu hiçbir zaman yitirmiyorsunuz.

Herkes fit olduğu takdirde 4-3-3 / 4-1-4-1 geçişleri üzerinden kurulan takımın mümkün olduğunca bozulmaması gerektiği ve takımın iç saha/dış saha galibiyet oranlarındaki dengesizliğin bu yapıyı bozarak değil, ancak bu yapı üzerinden gerçekleşebileceği anlayışının yerleşmesi çok daha doğru gözüküyor. Fakat şu sıra çok daha farklı şeyler oynanması da mümkün ve haklı olabilir; keza Benteke'nin sakatlığı durumunda, başka formasyonlar üzerinden daha verimli kadrolar kurulabilir.

Takımın kanat savunmasına dair bu sorunun belgelenmesi, bu yılki maçlardan görüntülerle mümkün. Ligde yenilen 6 golün 4'ünün, doğrudan kanattaki hata kaynaklı geldiği söylenebilir (Arsenal 1, Chelsea 1, Newcastle 2).

Kanatların Benteke'yi tamamlayacak şekilde ön alanda tutulması anlayışı, ofansif anlamda ciddi verim verse de (bir sonraki maddede değineceğiz) savunmada önemli sıkıntılar yaratıyor ve bir şekilde dengeye çekilmesi gerekli. Bu denge ayarının bir yönü daha önce bahsettiğimiz 4-1-4-1 / 4-3-3 geçişleri olmakla beraber, yazının ilerleyen kısımlarında pres ve daha fazla topa sahip olma gibi yan fikirlerden de söz açacağız. Görüldüğü gibi, rakip takım kenarlarda sayı fazlalığıyla ciddi bir karmaşaya yol açabiliyor ve kolaylıkla gol pozisyonuna girebiliyor. Lowton'ın nasıl pozisyon alacağını bilememesi yine bu durumun sonucu. Golün hareketli hâli, maçın özeti şurada var.
Arsenal'in attığı golde yine sağ koridor işgal edilmişti. Frikik sonrası kendini sağ kenarda Wilshere'e pres yaparken bulan Lowton alanında yoktu ve Chelsea golündeki gibi rakibe hamle için öne çıkan Vlaar'dan Rosicky kurtuldu. Bu durumda sağ koridoru idare etme görevi tek başına El Ahmadi'ye kaldı ve Gibbs'in getirdiği topta Giroud golü yaptı. Chelsea'nin golü daha basit ve daha çok Villa'nın hatası ileyken Arsenal 'spend some fucking money'e inat ilk maçtan harika bir gol ortaya çıkardı. Çizgide Lowton'dan kolaylıkla kurtulan ve çok çabuk etrafında dönerek Rosicky'i gören Wilshere, dikine çok rahat giden Rosicky, sol koridoru müthiş verimle kullanan Gibbs ve gol vuruşu öncesi bir adım öne çıkarak 2 kişiden kurtulan Giroud... Şahane bir goldü. Chelsea maçında 'hata' yapan Villa'nın aksine risk aldığı vakit bunun cezasını ödeyen bir Villa vardı, rakip çok sağlam çıktı. Villa'nın oyunu her zaman ekstrem risk içerecek, önemli olan bunları mantıklı bir şekilde minimize edebilmek. Bu arada maçın özet görüntüleri şurada, ama ben fırsatınız olursa oturup izlemenizi öneririm. 
Diğer yandan, Arsenal maçına dair baştaki ümitkar konuşmamızın en önemli nedenlerinden biri takımın 4-3-3 / 4-1-4-1 geçişlerini uygulamaktaki isteğiydi. Geçen seneki hedef maçlardan en net olarak Manchester United'da gözlediğim üzere, Villa'nın başarı getiren 4-3-3'ünü daha genel geçer bir hâle sokabilmesi bu şekilde mümkün oluyor. O maçta ön üçlü her zamanki gibi daha fazla önde bırakılmaya ve çizgi savunma yapılmaya çalışılmış, ilk yarıda 3 gol atan Manchester United maçı da bu skorla kazanmış ve şampiyonluğunu ilan etmişti. İkinci yarıdaysa kanatlar orta sahayla aynı hizaya çekildi ve oyuncuların birbirine yakın olmasıyla daha rahat hareket edebilmesi bir yana, bu şekilde orta saha oyuncuları da kontra atak organizasyonlarına dahil edilmiş oldu. Diğer türlü, orta sahada top kazanıldığı vakit rakibi hazırlıksız yakalayan ön üçlü üyelerinden birine aktarılıyorken, bu durumda kendileri topla çıkabilir hâle geliyor. Fabian Delph'in her geçen gün büyüyen ve özellikle bu tip bir oyuna yatkın tarzı sistem için yeni bir artı.
Devamı...
2) Üç forvetin varlığı
3) Oyun kurucu eksikliği
4) Kontra atağa sıkışan oyun
5) Christian Benteke
Çare: Pres!
Ayın oyuncusu: Fabian Delph.

Hiç yorum yok: