2014/02/15

Moyes ne düşünüyor?


Hayatım Futbol 117. sayıda.

"David Moyes'un tekdüze taktikleri fazlasıyla can sıkmaya başladı. Acaba ne kadar zaman daha aynı şeyleri denemeye devam edecek?"

United'ın sezon başında gösterdiği performans için çok kutuplu bir analize girişmemiz zorunluydu. Görevi Alex Ferguson'dan devralmanın dünyanın en zor devir teslimi olduğunu söyleyerek söze başlayabilirdik. İster istemez, konu oradan kadroya gelecekti. Manchester United, geçen yıl şampiyon olduğunda dahi ligin en güçlü kadrosuna sahip olan takımı değildi. Glazer ailesi, senelerdir hasıraltı edilen tüm meselelerin baş sorumlusuydu ve kulübün kaçınılmaz gerilemesi için belki de en başta onları suçlamak gerekiyordu. Moyes'ın yetersizliği, nispeten alt sıralara itilmişti. Fakat artık öyle değil. Manchester United'daki sorunların David Moyes'a ait olan kısmı son haftalarda öylesine ayyuka çıkmış durumda ki, şu anda başka türlü bir yazı yazabilmek mümkün olmuyor.

Görünen o ki, Moyes'un A planı orta açmak üzerine kurulu. B planıysa, daha fazla orta!

Bu pazar oynanan Fulham maçı, ne kadar ileri gidebileceklerini görmek açısından ilginç bir deneyimdi. Manchester United, maçı tam 81 ortayla tamamladı! 5 büyük Avrupa Ligi baz alındığında, son 5 senedir bir maçta bu kadar fazla orta açan bir takım çıkmamıştı. Daha ilginci, United'ın attığı 2 golün de bu şekilde gelmemesi ve Fulham'ın açtığı 4 ortada 2 gol bulması oldu. Bir şeyler ters gidiyor, bu kesin.

Artık Fergie time yok, Moyesie time var! United son dakikalarda attığı gollerle 3 puan kazanan takımdan, son dakikalarda yediği gollerle 1 puana razı olan takıma terfi etti.

Şanssızlık olabilir mi?

David Moyes, takımın sonuca gitmeyi başaramadığı maçları istikrarlı şekilde 'şanssızlık' olarak yorumluyor. United, bu sene sahiden de kalesinde olağanüstü goller görüyor ama baş suçlu gerçekten bu olabilir mi?

Şanssızlık söyleminden daha tatmin edici bazı gerçekler olduğu aşikar. Bu kadar üst üste tekrar ettikten sonra, şans faktörünün kendisinin de sorgulanması gerekiyor. Manchester United, mucizevi gollerden daha fazlasını, kendi savunma kurgusundaki ciddi beceriksizliği neticesinde yiyor. Açıkçası, geçen sene de bu anlamda farklı değildiler. Bir ara Reading'den ilk yarıda 3 gol yedikleri dahi olmuştu. Ama aynı maçın ilk yarı skoru, United lehine 4-3'tü. Manchester United'ın gerideki kırılganlığı ve orta sahadaki kalite eksikliği, yazının başında değinmeye çalıştığımız geçmişten gelen problemler, bunu bir kenara koymak gerek. Fakat artık yediklerinden daha fazlasını atamıyorlar ve gol bulmak için başvurdukları yollara bakılırsa, ilk olarak 'şans'ı suçlamakta çok da haklı değiller.

Şans biraz da sizin elinizde. Bu faktörü tamamen göz ardı edemeyebilirsiniz ama kesinlikle kontrol edebilir ve minimize edebilirsiniz. Bu nedenle ki, üst düzey, proaktif oyun anlayışını takip eden takımlar sorunları öncelikle kendilerinde arıyorlar. Tüm bunları idare edebilecek kadar kontrol sahibi olmaları gerektiğini düşünüyorlar. United'ın tek boyutlu hücum plânıysa, takımın mevcut potansiyelini yansıtmada yetersiz kalıyor, ve kalacak da. Oyunu daha geniş boyutlarıyla kontrol altına almayı başaramadığınızda, şanssızlık elbet daha rahatsız edici hâle geliyor.

Ters giden ne?

Fulham maç programından.
Manchester United artık Old Trafford'da kazanamıyor. Ama bundan daha can sıkıcı bir durum daha var: sebebi hakkında Moyes'un da yaratıcı bir fikri bulunmuyor.

Bu kez Old Trafford'da değil, ama yine öyle maçlardan biri. United aslında o kadar da berbat oynamıyor. Lakin hücumda çok vasatlar ve Charlie Adam'ın kendisinin dahi hayal etmediği bir gol atacağı tutuyor. Maçı 2-1 kazanan Stoke City. Maç sonunda mikrofonlar David Moyes'a yöneltiliyor.

“Kazanmak için ne yapmamız gerektiğini bilmiyorum.” diyor Moyes. “Bence iyi oynadık.” Aslında oynamamışlardı. Pek çok pozisyon yaratıp bunları değerlendirememelerinden bahsediyor. “En azından 8-9 kez çizgiye indiğimizi tahmin ediyorum.” Galiba ters giden kısım burası.

Çizgiye inmek mi? Eğer hücumdaki verim parametresi buysa, evet, muhtemelen iyi bir maçtı. Keza United'ın başka şekilde geliştirdiği bir tehlikeli akın olmadı.

Biraz sayıların yardımı

Bakın, orta-gol oyununu kesinlikle küçümsemiyoruz. Şehrin mavi yakası, Manchester City, şu anda ligin en iyi orta-gol oyunu oynayan takımı. Bu işi gerçekten dünya çapında yapıyorlar. United'ın yaptığı ise verimsizce ve yalnızca bu şekilde gol bulmaya çalışmak. İşte eleştirdiğimiz bu.

United'ın bir ay önce Old Trafford'da Tottenham'a kaybettiği maçın ardından bir analiz yapılmış. İstatistikler şu an tam olarak güncel değil ama yine de yol gösterici. Aynı bizim şu an Fulham maçının ardından söylediğimiz gibi, Tottenham maçı da o an için United'ın bir maçta açtığı en fazla ortaya tanık olmuş. United kaybediyordu, rakibi baskı altına almak istemişti ve tercihi daha fazla orta açmak oldu. 47 orta. O sırada 20. lig maçını tamamlayan Manchester United'ın, 533 toplam ortayla ligde birinci sırada yer aldığı yazıyor. Bu arada bu ortaların yalnızca 90 tanesi isabetli olmuş. Ayrıca kanat oyuncularından skor katkısı alınamamasına da bir paragraf açılmış. Tek boyutlu oyunun bir başka sonucu.

Resmi büyüterek notları okuyabilirsiniz. eplindex'den.

Bir istatistik de henüz geçen haftadan. Manchester United, 2013/14 sezonunda en düşük oranda merkezden akın geliştiren Premier Lig ekibi. Yalnızca %24. Önceki senelerde bu alanda 5., 11., 6. ve 8. olan takım şu anda 20. sırada bulunuyor.

Esas soru: Moyes ne yapmak istiyor?

David Moyes'un derinliğini kaybettiği konusunda artık hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Ama Moyes da elbet uzun topçu Pulis'in orta takıntılı hâli değil ve bir Stoke City yaratmaya çalışmıyor. Bu oyun plânının ne ifade ettiğini ve en iyi ihtimalle nelerin ortaya çıkabileceğini tartışmak için hocanın Everton'ın günlerine gitmek faydalı olacak.

Fazlasıyla titiz ve aşama aşama giden bir hoca olarak, Moyes'un 'hücum' oynayan ilk ciddi takımı geçen sene belirmişti. Bunun öncesinde de ligi sürekli ilk 6 sıra içinde bitiren ve bir ara Şampiyonlar Ligi ön elemesi dahi oynayan Everton, fazlasıyla 'reaktif', yani rakibe göre kendini belirleyen bir takım olarak biliniyordu. Daha fazlasına doğru ilerlemeye başlayan geçen yılki Everton'ın sorunlarıysa, bu seneki Manchester United'la büyük oranda paralellik gösteriyordu. Çok daha olgun bir takım olarak, fazlasıyla tempolu ve hatta keyif veren bir takımdılar ama maçı koparacak golü atamadıkları için berabere biten maçlar sezonun karakteri hâline gelmişti. Kanatlardan en fazla akın eden takım Everton'dı; sol bek Baines de ligin en çok orta açan oyuncusu. Ama bu takımın yapısında gerçekten ilgi çekici bazı ögeler de vardı.

Everton az önce attığı golü kutluyor. Golü hazırlayan ekip: olağan şüpheliler.

David Moyes, dar alanlar içinde rakipten fazla sayıda oyuncu bulundurarak kombinasyonlar oluşturmak, bu şekilde rakibe üstün gelmek istiyor. Örneğin, sol koridordaki Baines – Pienaar – Fellaini uyumu muazzamdı ve muhtemelen bu seneki Manchester City ile boy ölçüşecek düzeydeydi. Forvet arkası oyuncu olarak başlayan Fellaini, rakibi bozan bir etmen olarak sıklıkla kanatlara açılıp üçüncü oyuncu ve sırtı dönük top tutan kişi oluyor; sol ayağını raket gibi kullanan Baines, durumun uygunluğuna göre ceza sahasındaki koca adama orta açıyor veya yanına yaklaşan Pienaar'la al-ver yapıp merkeze doğru sürüyor; oyun kurucu Pienaar, oyunu ilk aşamada dengeye getiren isim oluyordu. Everton, oyunun büyük kısmında kanatlarda 3'e 2 veya 4'e 3 gibi üstünlükle kuruyordu. Kenarları çoklayanlar arasında merkez orta saha başlayan Leon Osman, hatta stoper Phil Jagielka gibi isimler de vardı. Everton bu şekilde fazlalaşarak rakibin hattının arkasına geçmeyi başarıyordu. Gibson'ın da takıma katılmasıyla, orta sahada aniden topu kanatlara açacak yeni bir isim eklendi ve Everton her şeyi başka bir hızda yapmaya başladı. Hâlâ büyük ölçüde 'son pas'larını ortalar üzerinden gerçekleştiren takıma 'boyut' katan yapı buydu, ne kadar yeterli olabileceği veya Moyes'un ne kadar ileri götürmek isteyebileceğiyse şu ana kadar tam anlamıyla test edilememiş durumda. Belki bir sezon daha izlemek gerekebilirdi.

Everton'ın geçen sene attığı gollerden biri. Sol koridora 'overload' sonucu Pienaar ceza sahası dışında iyi bir pozisyon alıyor. Avantajı kaybolmadan vurup Everton'ı öne geçirecek. Başka bir durumda, aynı bu karedeki bölgede duvar olan Fellaini'nin verdiği pasta topla buluşan Pienaar'ı ve onun ara pasında savunma arkasına kaçan Baines'e tanık olabilirdik.

Bu anlayışın Manchester United'a yansımalarını özellikle son Chelsea maçında görebilmek mümkün oldu. Welbeck'in arkasında başlayan Januzaj maç boyu sürekli sola deplase oldu, sürekli bloklar arasına girdi çıktı ve bu şekilde yakalayabildiği birebirlerde çok etkili paslar çıkarmayı başardı. Bu kez de savunma ve orta sahadaki zayıflıklar onları yarıyolda bıraktı.

Taktiksel çıkmazları bir yana, Moyes hâlâ United'ın aradığı uzun vadeli, bu 'işi' çok yönlü götürebilecek nitelikte bir isim olabilir. Fakat saha içindeki çıkmazlar şu anda gerçekten ciddi bir sorun teşkil ediyor.

Hiç yorum yok: