2014/02/08

Tarihin gördüğü en kötü Milan


Hayatım Futbol 116. sayıda.

Fikstürün ilk yarısı tamamlandığında 22 puanla 11. sırada bulunan Milan, bundan daha kötü olmayı başarabildiğinde Barbara Berlusconi'nin doğmasına henüz 2 sene vardı. 1981-82 sezonuydu ve o sıralar 16 takımla oynanan Serie A'nın 15 haftası sonunda 15 puan toplayabilen Rossoneri, sondan üçüncü sırada yer alıyordu. Sezonun ikinci kısmında ne Baresi'nin dönüşü, ne hocanın ne de başkanın değişmesi fayda edecekti. Düşecek takımı fotofinişin belirleyeceği son haftada, Napoli kalecisi Castelli 85. dakikada çok garip bir gole izin veriyor ve bu da kümede kalan takımın Genoa olacağı anlamına geliyordu. O sezonun tamamına 21 gol sığdırabilmiş Milan'ın son yarım saatte bulduğu 3 gol ve 2-0'dan çevirdiği maçın artık bir önemi yoktu. Maç bitiminde coşkuyla sahaya inen taraftar, Napoli'den gelen geç gol haberiyle büyük bir yıkıma uğrayacaktı. Milan küme düşmüştü.

80'lerde Serie A

80'lerin sonu ve özellikle de 90'lar, İtalyan Ligi'nin altın çağıydı. Platini, Maradona, van Basten gibi dünyanın en iyi oyuncuları Serie A'da top koşturuyor; bir zamanlar ayakkabıcı çırağı olan Arrigo Sacchi'nin dönüştürdüğü Milan, alan savunması ve presli oyunu başka bir formda sunarak dünya çapında futbolun hüviyetini değiştiriyordu.

80'lerin ilk bölümü, bu yükselişe ön ayak olan gelişmelerle başlamıştı. Serie A, 1980-81 sezonunda kulüplere bir adet yabancı oyuncu oynatabilme hakkı tanıyacağını duyuruyordu. Bu sayı ilerleyen yıllarda kademeli olarak arttırılacaktı. Ülkenin en köklü kulüplerinden Milan içinse, 80'lerin ilk yarısı felaket demekti. 1980'de patlak veren Totonero skandalında küme düşürülen takım, geri döndüğü ertesi senede (1981-82) tekrardan bir alt ligin yolunu tutacak ve görkemli tarihindeki en karanlık günleri yaşayacaktı. Ama bu kaotik dönemin çok önemli bir sonucu olmuştu. 1986 yılına gelindiğinde, serbest düşüşteki kulübü medya devi Silvio Berlusconi satın alıyordu.

Yabancı oyuncu sayısının 2'ye yükseltildiği 1982-83 sezonunda Liam Brady'i Sampdoria'ya yollayan Juventus, Michel Platini ve Zbigniew Boniek'i transfer etti. Harikalar yaratacak bu iki yeteneğin alternatifi ise Bologna'nın bebek yüzlü forveti Roberto Mancini'ydi. Küme düşen Bologna'da 9 gol atan 18 yaşındaki Mancio, gol krallığını 3. sırada bitirmişti. O yaz ailesiyle tatilini geçirdiği yeri ziyaret eden kulüplerin ardı arkası kesilmiyordu. Mancinileri en çok ikna eden proje Sampdoria'nınki oldu. Sampdoria'ya 'evet' dedikten sonra Juventus'un teklifini öğrenen genç Roberto için büyük bir yıkım olmuş olsa gerek. Kendisi sıkı bir Juventus taraftarıydı ve Torino'ya transferi, çok istediği 10 numara pozisyonunda oynatılacağı anlamına gelebilirdi. 

İtalyan pasaportu olmayan yalnız bir oyuncunun oynatılabildiği durumda, takımların yabancı tercihlerine ayrıca özel anlamlar yüklemek mümkündü. Kuralın devreye girdiği 1980-81 sezonunda, şampiyon Juventus'un sükseli transferi Arsenal'den Liam Brady olmuştu. İrlanda'dan çıkan en iyi sol ayak, Bergkamp öncesi Arsenal'in sanatçı kontenjanını dolduran isimdi ve İtalya'da da epey bir iz bırakmayı başaracaktı. Napoli, efsane Ajax kadrosunun savunma oyuncularından Ruud Krol'ü transfer ediyordu. Krol, sene sonunda Guerin Sportivo dergisi tarafından yılın oyuncusu seçilecekti. Roma'nın yıldızıysa Radamel Falcao'nun isim babası olan Brezilyalı oyun kurucu 'gerçek' Falcao'ydu. En iyi takımlar, en göz alıcı yetenekleri kapmaya başlamıştı.

Çamaşır makinesi Joe

O seneyi Serie B'de geçiren Milan'ın, hemen ertesi sene geri döndüğünde tekrardan ligin en önemli takımları arasında yer alacağı düşünülmüştü. Takımın önemli oyuncularından Walter Novellino, birkaç iyi takviyeyle şampiyon olabileceklerinden bahsediyor; görüşülen yabancı oyuncular arasında Cruijff, Zico, Ceulemans gibi isimler yer alıyordu. En sonunda anlaştıkları isimse.. Joe Jordan olacaktı. Pek de büyük kulüplerin yaptığı göz alıcı transferlere benzemeyen; ön yargı ve küçümsemeyle bakılan uzun topçu İngiliz liginden alınan, en önemli niteliği fizik gücü olan bir İskoç forvet. Onu, 2011'de Gattuso'nun boğazladığı Tottenham antrenörü olarak da hatırlayabilirsiniz. Jordan, Milan'ın tepetaklak gidecek sezonunun ilk alameti olacaktı.

Joe 'Jaws' Jordan, İskoçya Milli Takımı formasıyla (solda). 2011'deki Şampiyonlar Ligi eşleşmesinde yanlış kişiye çatıyor. Gattuso, Jordan'ın 'seni İtalyan piç!' dediğini iddia etmişti.

Gol bulabilmek sahiden ciddi bir sorun olmuştu. Jordan'ın 8. haftada atacağı gole kadar, Milan 630 dakika boyunca sadece 1 gol kaydedebiliyor ve o golü de Napoli'den Ferrario kendi kalesine atıyordu. Sene sonunda Milan'dan daha az gol atan tek takım, ligi son sırada bitiren Como'ydu. Olmayan iki ön dişi ve sahadaki korkutucu görüntüsü nedeniyle 'Jaws' lakabı takılan Joe Jordan da Akdeniz sularında maharetlerini sergileyemiyor ve ligi 2 golle tamamlıyordu. Gazetelerin maç sonu verdiği puanlara bakılırsa, o sezonun en kötü performans gösteren yabancı oyuncusu oydu.

Kötü başlangıç, kötü son

Joe Jordan talihsiz bir tercih olabilirdi. Ama Milan'ın sezonunu gerçekten derinden etkileyen, Franco Baresi'nin sakatlığı olmuştu. 21 yaşındaki Baresi, daha o günlerde takımın en kilit isimlerinden biriydi ve Ekim ayı başında sakatlıktan sonra geri dönmesi 4 ayı bulacaktı. Kariyerinin bitebileceği dahi söylenmişti. Sezonun ikinci yarısında tekrar oynamaya başladığında, ciddi anlamda kilo kaybettiğini fark etmemek mümkün değildi.

Gelmiş geçmiş en iyi savunma oyuncularından biri. Franco Baresi.

Baresi'nin sakatlandığı 4. haftadaki Juventus maçına gelirken, sezonu iki 0-0'lık beraberlik ve 1-0'lık Napoli galibiyetiyle açan Milan 4 puanda bulunuyordu. İtalya Milli Takımı hocası Enzo Bearzot, sezonu şampiyon Juventus'un hemen arkasında bitirecek Fiorentina'yla berabere kalan Milan'ın oynadığı oyundan memnundu. Üst sıralarda bitirecekleri tahmininde bulunuyordu. Fakat Juventus mağlubiyeti ve Baresi'nin sakatlığıyla başlayan süreçte, Milan'ın tekrar kazanması için 10 hafta geçmesi gerekecekti.

Yeni başkan, yeni hoca

Krizdeki kulüp, sezon ortasında seçime gidiyordu. Yeni bir başkan seçildiğinde, sezon başı getirilen Gigi Radice de görevinde fazla kalamayacaktı. 16. haftadaki Udinese mağlubiyeti sonrası, Italo Galbiati Milan'ın yeni hocası oldu. Ama işler ancak daha da kötüye gitti.

Como'ya 2-0 kaybeden Milan, sonraki iki iç saha maçını tarafsız sahada oynamak zorunda kalacaktı. Milanlı bir taraftarın attığı taş, o sene Dünya Şampiyonu olacak İtalya Milli Takımı üyelerinden Fulvio Collovati'ye isabet ediyor ve olaylar maç sonuna taşınıyordu. Milan, yeni hoca geldiğinden bu yana sadece 1 galibiyet alabilmişti.

Cezanın bitmesinin ardından Genoa'yı deplasmanda 2-1 yenecekler, ertesi hafta bir daha kazanacak ve 30. haftaya, son 5 maçını kaybetmemiş bir takım olarak gireceklerdi. Ama yeterli değildi. Milan'ın ligde kalabilmesi için Cesena'yı yenmesi yetmiyordu. Bologna'nın kazanamaması ve Genoa ya da Cagliari'nin de kaybetmesi gerekliydi.

Ne yaptın sen Castellini!

Söz konusu İtalya ise, son haftada ne beklemeniz gerektiğinden asla emin olamazsınız. 16 Mayıs 1982'de yaşananlar da en kısa şekilde pasticciaccio brutto, yani 'karışık' olarak tanımlanmış. Şüpheli bir karışıklık.

Kazanana 2 puan verilen sistemde, Cagliari'nin 24, Genoa'nın 23, Milan ve Bologna'nın 22 puanı bulunuyordu. Lider Juventus'la aynı puandaki Fiorentina deplasmanına gidecek Cagliari, puan avantajına rağmen işi en zor olan takımdı. Genoa, dördüncü sıradaki Napoli deplasmanındaydı. Milan'la Bologna ise Cesena ve Ascoli gibi daha zayıf rakiplere karşı oynuyordu. Milan, son 5 maçında namağlup olarak geliyordu ve bundan 4 gün önce bir de Avrupa Kupası kazanmıştı. 1992'de kaldırılan Mitropa Cup, o tarihlerde ikinci kademe liglerde şampiyon olan Avrupa kulüpleri arasında oynanıyordu ve Çek takımı Vitkovice'yi mağlup eden Milan, o sezonun şampiyonu olmuştu.

Yine de işler pek de beklendiği gibi gitmedi. İlk yarıyı 1-0 geride kapattıktan sonra, 63'te bir gol daha yediler. Umutlar tükenmek üzereydi. Radyodan diğer maçları takip etmeye çalışanlar için, Genoa'nın Napoli karşısında 2-1 geride olması artık önemsiz bir detaydı. Derken, dört dakika sonra Joe Jordan'ın gol atacağı tuttu. Hemen onu takiben bir gol de Romano'dan geldiğinde, işler bir anda bambaşka bir hâl almıştı. Cagliari maçında gol yoktu ve Bologna 1-0 gerideydi. Momentumu arkasına alan Milan, bir anda bu takımlar arasında en avantajlı konuma yükselmişti. Roberto Antonelli, 82'de skoru Milan lehine 3-2'ye getirdiğinde artık stad yıkılıyordu. Üç kişiden kurtulan Antonelli, sol çaprazda hemen hemen imkansız bir açıdan şutu çıkarıyor ve top, gol olması için gereken tek noktaya doğru süzülüyordu. Bu gol hâlâ Milan tarihinin en iyi golleri arasında anılıyor. Fakat tam da bu sıralarda, Napoli'de çok garip bir olay yaşanmaktaydı.

Ligin en iyi kalecilerinden Luciano Castellini, kendi yarı sahasında topla oynarken beceriksizce bir hareket yapıyor ve Genoa'ya çok ucuz bir korner kazandırıyordu. Kazanılan kornerde hemen kale dibinde boşta kalan Mario Faccenda, skoru 2-2'ye getirecekti. Maçın geri kalanı, tribünlere gönderilen her vuruşun coşkuyla karşılandığı bir havada geçiyor ve Cagliari'yle beraber ligde kalmayı başaran son takım Genoa oluyordu. Kadrosunda Franco Baresi, Mauro Tassotti, Alberigo Evani gibi kulübün unutulmaz isimleri arasında yer alacak yetenekleri bulunduran Milan, küme düşmüştü.

Hiç yorum yok: