2009/09/19

Harika James Milner


Herkese iyi bayramlar, iyi sabahlar. Bu saatte (09.00) Aston Villa yazısına başlamak ironik. Telefon zırlamasıyla uyanmış oldum, sonra da kalkmış bulundum, olaylar böyle gelişti. Yoksa bilindik bayram adetlerinden değil, o işlerle pek aram olmadığı blog biraz karıştırılıp yorumlanabilirse görülecektir. Yine de herkese iyi bayramlar tabi ki. Bununla beraber Aston Villa... Takım, taraftarı son zamanlardaki gidişatıyla çok sevindiriyor, hele ki bazı adamlar var, havalarda uçurtuyor. James Milner bu adam benim için. Ashley Young'a karşı çokça cephe alışım yine eski yazılardan temin edilebilir' -kolaylık olsun diye dipnot olarak ekledim-, belki de bu yüzden Milner'a daha sempatiyle baktığım, sürekli daha iyi bir oyuncu olarak algıladığım söylenebilir ama adam iyi yahu! 2 maçtır harika oynuyor! Birmingham maçında bal yapmayan arı rolündeydi, Sabri Sarıoğlulukları da oldu aynı maçta, ama diyorum ya, bu adama bir şekilde bağlandım gibi, o yaptığı hareketler de olumlu karşılandı bende. O'Neill da oyundan almadı, teşekkür ettim. Bu duygularımı baştan söyleyeyim. Düşüncelerde elbet farklılıklar olabilir. Benim dikkatimi çeken Milner; genel taraftar kitlesiyse Collins'e, Collins-Dunne ikilisine hasta. Bu adamlar da aynı ölçüde harika, Davies-Laursen sonrası yeni ikiz kuleler bunlar oldu, ki olay savunma yönüyle de bitmiyor. Derbi maçından sonra Villa Blog'a bakıyordum, bir yorum dikkatimi çekti. Collins'in Reo-coker'a milimetrik bir pas geçirdiğini söylüyor, bu yönüyle de öne çıkartmış. Ben fark etmemiştim bunu. Çoğu zaman maç izlerken dağıldığım anlar oluyor, dalıp gittiğim dönemler, tanıdık insanlardan oluşan kalabalıkta maç izlediğimde belki de bütün maçı bu durumda izliyorum. Birçok kişide de böyledir. Bazen gerçekten de bir oyuncuyu özel olarak izlemeye çalışmadığımda o oyuncu hakkında fikir sahibi olamam. Çok ciddi söylüyorum ki şimdinin Barcelonalısı Çirginski hakkında çevreden duyduklarım üzerinden bir yorum yapabilirim ancak. Halbuki bu adamın maçlarını iki-üç kere izledik geçen sene. Bende bir fikir oluşturmadı, gördüğüm Şahtar'ın uyutan oyununda çok geride bekleyen iyi bir süpürücü olduğu. Konuyu buradan Aston Villa'ya getirirsek, Collins-Dunne ikilisinin savunma performansının çok üst olmasına ben de katılıyorum, buna kendi gördüklerimle onay verebilirim, ama ikisinin de paslarının bu derece iyi olduğunu fark etmemiştim. Dün izlerken özellikle dikkat ettim, hatta yarın akşam bloga yazar da bloga bir faydam dokunur diye düşünmüştüm. Şimdi net hatırlamıyorum bakın, ama Collins'in bir veya iki pasından -bu paslar hakkaten milimetrik, nokta, yumuşak paslardı- çok etkilenmiştim, Dunne'ın da 4-5 hazırlık pası sonrası, blok olarak ileri gelen rakip takımın arkasına, sol kanada çok iyi bir pas gönderdiğini biliyorum. Collins'in boyu 1.93 ve açıkçası görünüşüne bakarak hantal bir oyuncu bekliyorsunuz. Öyle değil. Bu yeni, üst ikilinin eksiği muhtemelen hız olacak, zamanı gelirse bir daha değerlendireceğim. Ve Gabriel Agbonlahor var... Onun için başka bir paragrafı uygun görüyorum. Rapid Wien elenişinden sonra düşüncelerimi kendime saklamışım, bunu göz ardı etmeden, o dönemden bugüne olanlardan da bahsedeceğim ayrıca.

Portsmouth bulunduğu yeri hak etmiyor. Arsenal maçında da izlediğimi hatırlıyorum bu takımı ama son günde oluşturulmuş kadro, kağıt üzerinde denge açısından bence gayet yeterli. Hücum elemanları eksik bu takımın, Piquionne dışında skor yapacak oyuncuları yok gibi gözüküyor, ama iyi bir orta sahaları var, direk pas oynamıyorlar, kaybettikleri altı maçta sadece Arsenal karşısında daha az pas yapmışlar. Defansta bir sakar adam var, bir de deli adam. Sakar olan Ben Haim, deli olan Belhadj. Hatta Belhadj'ın kategorisine Kaboul da dahil olabilir. Önceki maçları layıkıyla değerlendirmem mümkün değil, ama sorun oyunun hücum hattında değil savunma kısmında, böyle gözüküyor. Birazdan olayları Aston Villa tarafından anlatacağım ve sanki, takım çok önemli işler yapmış gibi görünecek, ama Pompey cephesinden bakarsak aslında bu maçı kendi elleriyle teslim ettiler. Villa'nın ikinci yarıdaki hayalet performansı; arada hortlayan, maçı bırakma karakterinden miydi, top rakipte daha fazla kalınca dengenin bozulması ve ilk yarının aksine rastgele uzun toplar atılmasından mıydı, Petrov-Sidwell'in pilinin bitip kafa ve ayağın birbirinden bağımsız çalışması mı? Üçü veya hiçbiri. Aston Villa ikinci yarıda berbat oynadı ve yine 4-4-2/4-5-1 karşılaştırmalarını gündeme getirdi. Nedeninin ne olduğunu kesin olarak bilemiyorum ama olayı açıklayabilirim. Bir kere ikili orta saha ilk yarıda da üstünlük sağlamamıştı, zaten ikili orta sahanın, iş top kazanma ve prese geldiğinde üçlüye galip geldiğini çok az hatırlıyorum, en son sezonun ilk maçında White Hart Lane'de gördüm. Ama buna karşın, ikili orta sahamız, karşıdaki üçlüye baskın gelemese bile, top daha çok Aston Villa'da kalıyordu, topla oynama yüzdesi bir ara %57 idi ve oyunu şekillendiren Aston Villa'ydı. Petrov'un ceza sahasına girdiğini, bu konuda çok ciddiyim, yaklaşık 6 aydır görmüyorum. Petrov ve Sidwell, üçlüyken ne yapacaklarını şaşıran bu adamlar o 50-60 metrelik alanı beraber gidip geldiler, arada ayak uzattılar, arada ani bir pres denediler. Bunlar çok hoşuma gitti benim, uzun zamandır bu kadar ileri gelen orta sahalar görmedim bizim takımda. Ve işte Petrov ceza sahası civarında, takım halinde hücum ederken kaybedilen topun ilk presini yapıyordu, kazandı topu ve dengesiz bi şekilde sağ çizgiye sürdü. Düşecek gibiydi sanki, en iyi ihtimal korner yaptırırdı, etrafı kalabalıktı, içerisi kalabalıktı. Belki bir karambol golü... Belhadj yardıma koştu, net bir şekilde penaltı yaptı. Avrupa Kupası maçından sonra penaltıcılık Young'dan Milner'a geçmişti (Bahsolan maçta Young penaltı kaçırdı, 10 dakika içinde bir penaltı daha oldu, Milner gole çevirdi). Milner kaçırmadı, iyi bir penaltı attı, golü yaptı. Üstünlük hala Aston Villa'da, bilinçli paslar yapılıyor, önce kısa garanti paslar, bunların çoğunluğu kendi alanamızda, sonra ufak çaplı bir direk top, ya kanatların önüne açılıyor, ya Carew alan yaratmaya çalışıyor. Zaman zaman Friedel'a bırakılıyor top, o da herkese ileri yapıyor, bir de böyle hücum deneniyor. İkinci gol de böyle geldi. Aston Villa, Friedel'ın başlattığı oyunlarda takım olarak sola yığıldı, bu senenin karakteri de aslında biraz bu: solda toplanmak. Sadece bu maçta değil, Fulham karşısında da mesela, Milner-Agbonlahor-Young, üçünün birden aynı bölgede olduğu anlar oldu. Milner'ın şutunun bloklandığı bir pozisyon var, İki pasta Milner ceza alanı sol çaprazında top almış oldu. Çok şaşırmıştım, ilk önce anlamadım, Milner top havaya atılırken koşmaya başladı diye düşündüm. Değilmiş, Friedel oyunu başlatırken oyuncuların büyük kısmı oraya toplanmış. İkinci gol Friedel'ın başlattığı bir oyundan geldi, bir anlık konstantrasyon eksikliği veya belki de yine sola top atılacağını düşündü Portsmouthlular. Ama Friedel ortaya attı, santranın biraz önünden Milner kafayla indirdi, Agbonlahor daha önce hiç görmediğim ama bu maçta iki kez gördüğüm üzere Ben Haim'e çok güzel bir vücut çalımı attı, vururken ayağı kaydı ama yine de köşeye gitti, 2-0 oldu. Öyle ya da böyle, Gabby'i ortadan kullanmak çok önemli; Downing'in gelişi bu konuda yardımcı olacaktır. Yazın vücut çalışmış Agbonlahor, hemen fark ediliyor, formanın kol-omuz bölümü farklılaşmış. Geçen günlerde Birmingham Mail'de bahsi geçti, takımdan herkesi outmuscle ediyormuş. İlk yarı 2-0 bitti, Portsmouth iki bireysel savunma hatasından iki gol yedi, kadere razı soyunma odasına gitti. İkinci yarı bambaşka bir Aston Villa var, top tutamıyor, savunma özenini kaybetmiş. Petrov geçen seneki etkileyiciğinden uzak, sadece bu maç özelinde değil ve takım acil değişiklik uyarısı yapıyor. Carew çıkıp Heskey girdi, ama bilinçsizçe uzun toplara devam edilince bu değişiklik anlamını yitirdi. Olan yine Heskey'e oldu, yine komik duruma düştü. Aktif dinlenme yapılacaksa bir orta saha alınabilirdi, takımın direnci yükselirdi böylece, bu da Sidwell-Petrov'u oyunda tutardı. Heskey 15 dakika sonra sakatlandı ve yerine Delph girdi, geç de olsa değişiklik gerçekleşti. Neyse ki üst üste üçüncü kez gol yemeden maçı bitirmiş olduk. Berbat savunma yaptı Villa, geri dörtlü esnekleşti, bundan öte beni bezdiren Petrov'un haliydi. Stiliyan Petrov, Reo-coker veya Darren Fletcher gibi akşama kadar koşan oyunculardan değil, ama her topa uçar, sıçar, zıplar, bazen acayip toplar kazanır, kontra başlatır. İkinci yarıda bir sürü top var ki kayıtsız kaldı hep bunlara. Hücum yönü gayet iyiydi, oyunun yönünü değiştiren ayarlı pasları var, ceza sahası civarına geldi, penaltı da yaptırdı. Peki ya Sidwell için ne söylemem gerekir, bilmiyorum açıkçası. 2li orta sahada ne yapacağını bileceğinden, bu sistemin ona uygun olduğunu düşündüğümden dikkatle izlemedim bu adamı. Dikkatimi çekmediğinden çok önemli bir katkısı da yoktu sanırım. Bazısı maçın en kötüsü olduğunu söylemiş, bir diğer kısım da gayet iyi olduğunu söylüyor. Bir sonraki 4-4-2 maçında izlemek gerek. Sonuç olarak Portsmouth'un hücumu gol atmaya yetmedi, yoksa daha iyi bir durumda bu Aston Villa ikinci yarı gol yer ve maçın sonunu stresle geçirirdi. Piquoinne'in çok güzel bir pozisyonu var, sol kanattan, laubali defans oyuncularını geçiyor, duvar pasını alıyor, sonra Friedel kurtarıyor. Bir iki tane de Boateng'e alan yarattı, onun uzaktan şutları yine kaleciden döndü. Maçın hikayesi böyle, bu kadar. Nigel Reo-coker hafta içinde teknik direktörle tartışıp eve yollandı, belki buna da değinirim yazı içinde.


Sıra geldi oyuncu değerlendirmelerine. Milner neden güzel, Young neden çirkin? Guardian tahtaları yardımcı olacaktır bu konuda. Bir de eski yazıdan alıntı var.
Bir oyuncunun pozisyonunu belirlerken bakılması gereken ilk şey hangi alanlarda oynadığıdır. Kesinlikle böyledir. Frank Lampard sahip olduğu özelliklerle baklavalı bir orta sahanın en öndeki adamını oluşturabilir, ama Lampard'ın kat ettiği bölgeler daha gerilerdir, onu asıl olarak orada kullandığınızda o özelliklerini daha net çıkarabilirsiniz. Keza Fabregas da öyle. Biraz daha esnek bir oyuncu Fabregas, ofansif orta saha oyuncusu gibi oynamaya daha yatkın, İspanya'nın final maçı kadrosundaki düzende veya Arsenal'in olası 4-2-3-1'inde oynadı, oynayabilir, ama asıl pozisyonu bence biraz daha gerisidir. Ashley Young. Bir yazı önce söyledim, gerçekten çok fazla özelliği var onun ve keskin bir oyuncu olmamasına rağmen onu bu kadar göz önünde tutan da takımın sisteminin uygunluğuyla beraber bu özellikleri. Ama oynadığı alan olarak, şu anki yapısıyla bir 4-4-2 oyuncusudur Ashley Young.
Ashley Young sivrildiği Aston Villa düzeninde hızlı sol kanat oyuncusu olarak bilindi. Hızlı, adam eksilten kanat oyuncusu. Capello'nun takım düzeninde bu oyuncu yapısına verdiği değer ve Lennon, Wright-Phillips gibi oyuncuların iyi sezon başlangıçlarıyla, bu oyunculara ilgi artmış durumda. Young, bunların aksine, etkileyicikten, iki senedir gösterdiği performanstan uzak. Bunu; hızlanacağı, açık alan bulamamasına bağlıyorum ve tabi ki her zaman en formda halinizde olamıyorsunuz. Bir anda hızlanan, böyle adam geçen bir oyuncu değil Ashley Young. Her yiğidin yoğurt yiğişi farklı; ilk adımı çok hızlı olanlar var, ayak hareketleriyle rakibinden kurtulan var, dar alan oyuncusu var, açık alan oyuncusu var, vesaire. Mesela ilk adımın hızlılığı konusunda Valencia'yı ligin en iyileri arasında görüyorum. Ronaldo'nun tekniği topla hızlanmışken değer kazanıyor, bu şekilde rakipleri yanıltıyor. Sabitken yaptığı cambazlıklar bana komik geliyor açıkçası, bu şekilde etkili olamıyor da zaten. Çok sağlıklı bir örnek olmayabilir ama La Liga'daki ilk maçında, Deportivo karşısında bu sıkıntıya sıkça düştü, birebirde sanırım maç boyunca adam geçemedi. Messi bu alanda en iyi oyuncu, Ronaldo da toplara en iyi vuran oyuncu olmasıyla ayrı. Buradan Ashley Young'a yapılacak çıkarım da Ronaldo'nunkiyle benzerlikler gösteriyor. Young'ın sahadayken duruşu biraz eğiktir, belden yukarısı 70 derece açıyla falan durur, 5-6 saniye rakibin üzerine üzerine gider, sonra sola doğru hızlanır, ortayı yapar. Orta yapmamışsa sol içle topu sağ ayağına geçirmiş demektir, muhtemelen yine ortayı açar veya belki de vurur. İzledikçe göz alışıyor. Rooney de soldan getirdiği toplarda önce hızlı gelirken, sonra şöyle bir yavaşlıyor, sağa çekiyor, sağ ayakla sol köşeyi görüyor, bu sene genelde böyle oldu. Daha üstün teknikli bir adam, Fernando Torres, bu hafta West Ham'a acaip bir gol attı, onun için açı pek fark etmiyor. Formda olduğu zaman. Young, topla hızlı değilken tekniği fazla da işe yaramıyor, şayet karşısındaki zayıf bir bek değilse ilk adımıyla farklılık yaratacak bir oyuncu da değil. Noat Samisa'nın onu Liverpool'a yakıştırması vardı. Liverpool'da muhtemelen doğru zamanlarda topla buluşurdu ve etkin olurdu. Şu ana kadar iyi değil ve bir büyük maç dışında, Liverpool maçı dışında da skora katkı yapamadı. Birmingham City çok sert bi takım, orta sahada pek çok kasap var, o maçta Young'a nefes aldırmadılar. Diğer maçlarda da vasatın altıydı. Daha çok şut atması gerek Young'ın. Grafikte görüldüğü üzere derbide sadece bir şutu var. Milner, Sabri Sarıoğluluk yaptı demiştim. Yine aynı grafikte var, çektiği altı şuttan bir tanesi bile isabetli değil Milner'ın ve bunların hemen hepsi de takımın en etkili olduğu hücumlarda atılan son şutlar. Hep o noktalardaydı Milner, hep denedi, hep koştu. Her yerdeydi, kaç ciğerle oynadı kim bilir. Belki maçın en kötüsüydü, sürüyle de kötü pas attı, ama ben seviyorum bu adamı. Milner, Ashley Young gibi kalmıyor, dinamik bir oyuncu. Agbonlahor'un yanına sokulan, ikinci forvet gibi oynayan oyuncu o. Carew'in oynadığı ve çabuk kopan Portsmouth maçında fark edilmedi, ama 4-5-1 düzeninde Gabby'e yaklaşan, o alanlara giren bilhassa oyuncu James Milner. Sidwell de elinden geleni yapıyor ama onun katkısı içeriye açılan ortalarda oluyor ancak. Sürekli deniyor Milner, bunun dışında ortaya geliyor, sağ beke geliyor, sola destek veriyor. Böyle dinamik oyuncuları çok seviyorum, Milner'ı, Pienaar'ı, Palacios'u, Anderson'u, bu adamların oyununu çok beğeniyorum. Keşke Young'dan da Lennon veya SWP'nin verdiği katkının benzeri alınabilse, adam eksiltip çizgiye inen oyuncunun verdiği katkı.

Bayramın ilk gününde olması nedeniyle Manchester derbisi kaçtı. Geniş özeti izledim, ne biçim maç olmuş. Robinho muhtemelen bu takımın karakterini bozacaktır, hele ki yerine geçeceği adamın gerek hızı gerek kişiliği olsun bu takım karakterinin bir vücutta toplanmış hali olduğunu düşünürsek. Bellamy müthiş oynadı. Solda o, sağda SWP, ortada Barry-Ireland, forvette Adebayor-Tevez. Ireland ve Barry'nin olduğu bir orta sahayla dönemin pek çok teknik direktörü sanırım üçlü orta sahayı öngörürdü. Hughes farklı düşünüyor, ister istemez Sir Alex'in öğrencisi olduğunu hatırlatıyor. Kötü de yapmıyor hani. Acaba maç neden o kadar uzadı, hiçbir fikrim yok. Bilgisi olan yorumlara not düşerse çok sevinirim. Everton'ın maçını da banttan izledim sonra. Heitinga'yı beğendim, ama Arteta'sız Cahill, duran toplar dışında sanki pek etkin değil. Everton sol tarafı çok iyi çalışıyor; Big Sam kontenjanından sağ beki almış Salgado, orada çok zayıf kaldı. Bu sene Blackburn'de öne çıkacak oyuncu David Dunn olabilir, çok da iyi bir maç çıkarmadı, ama öyle gözüküyor. Ancelotti'nin Chelsea'si henüz maç kaybetmedi ve kaldığı yerden devam ediyor. Sezonun oyuncusu Rooney olur demiştim ikinci-üçüncü hafta gibi ama yok, herhalde Drogba olacak. Sadece kağıt üzerinde görülen, 6 haftada 5 gol, 4 asist. En son Chelsea maçı izlediğimde takımın düzeni uğruna Anelka daha savruk bir görevdeydi, bunun etkisiyle oyunun skor yönüne fazla katkısı yok, Lampard'sa her zamanki işini yapıyor, Ballack daha aktif ve Ashley Cole 2 senede attığı gölü 1 aya sığdırmış durumda. Jirkov alınırken akılda baklavanın solunda kullanılması, sol bek-sol orta saha rotasyonunu Malouda-Jirkov-Cole'dan oluşturmak vardı büyük olasılık. Baklavadan 4-1-2-1-2'ye geçişle Malouda'nın rolü çalındı, Jirkov da bu kadar iyi bir Cole varken anca Cole sakatlanırsa öne çıkar gibi geliyor bana. Duruma göre Mikel-Essien beraber kullanılabilir ama Deco ve Joe Cole'un sağlıklı olduğu bir kadro hücumda kesinlikle çok rahatlık sağlayacak. Bu 11'de (Deco veya Cole'un olduğu), Anelka'nın rolü de çalınmamış olacaktır ve daha önce söylediğim gibi, Lampard'ın da orta ikilide görev alması, sanki daha uygun, bu açıdan da iyi olacaktır. Tottenham 2 maç üst üste kaybetmenin sıkıntılarını -ve dar kadronun sıkıntılarını aynı zamanda- yaşayabilir Burnley karşısında. Coyle'un takımı deplasmanda da iyi olduğunu göstermek zorunda, henüz Turf Moor dışında golleri yok.
Aston Villa, Blackburn'le oynuyor. Neyse ki deplasmanda, 3 puan banko.

'Benim Young’la ilgili düşüncem bellidir; oyun şekli gereği çok göz ardı edilen Milner’dan bence geridedir. Ama takım için çok önemlidir ve değişik bir oyuncudur orası ayrı. Rahat adam geçebilen bir yapısı yoktur aslında, ortaları da abartıldığı kadar değildir, sadece bu sistem onun için çok çok çok uygundur. Aaron Lennon’dan farkı frikik atabilmesi, daha iyi şutlar çekebilmesidir, ayrıca nispeten çok çok daha iyi orta açabilmesidir, çünkü Lennon kaç senedir orta yapmayı öğrenememiştir. Ondan daha bir kanat oyuncusudur başka özellikleriyle ve bakın söylüyorum yine kaliteli oyuncudur. Ama bana fazla abartılıyor gibi geliyor hep. Çok özelliği var, farklılık yaratabilecek bir kanat oyuncusu, Lennon veya Wright-Phillips delici oyuncular olmalarına rağmen Young delici bir kanat oyuncusundan fazlasıdır. Ama şu an en büyük sorunu silik oluşu, bazen çok iyi, bazen çok kötü oynaması ve keskinlikten uzak oluşu. Zamanla çok büyük bir oyuncu olacak, ama şu an, abartıldığını, keskin bir oyuncu olmadığını düşünüyorum. 2008/08/19, Sihirle 'Arry

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Bir gün kendime zaman yaratınca şu blogun tamamını tarayacağım, harika analizler harika yazılar var. Tebrik ederim valla seni bu genç yaşında

NOT: Kelime doğrulamayı kaldırsan iyi olur.

guner dedi ki...

Bi de daha fazla yazı girsem daha iyi olur. :)

Kelime doğrulamayı fark etmemişim, kaldırdım az önce.

Çok teşekkürler.