2013/09/07

Arsène knöws

Mesut Özil Arsenal için ne ifade ediyor? Yeni Bergkamp mı? 

Hayatım Futbol 95. sayıda.

Tüm yaz manşetleri süsleyen Gareth Bale'in aksine, Mesut Özil'in ismi son güne kadar adada hiç geçmemişti. Belki Arsenal de böyle bir fırsatın doğacağını beklemiyordu. Ancak ilginç bir şekilde, Gareth Bale'in Tottenham'dan Real Madrid'e transferi bu iki kulüpten daha fazla Arsenal'e yaramış oldu.

Mesut Özil, Arsenal'de yeni dönemin müjdecisi. Emirates sonrası titizlikle planlanan yüksek harcama döneminin ilk 'çilek' transferi. Üstelik Galatasaray'ın sistem değiştiren çileklerinin aksine, bir süredir iyiye giden yapıyı bozmadan, onunla bütünleşerek en iyiler arasına taşıyabilecek bir isim. Mourinho'ya göre, Arsenal şampiyonluk adayları arasına girdi bile.

Tüm ihtişamına ve haklılığına karşın, Mesut Özil kimilerine göre 'lüks' bir transfer. Daha önceki transfer hedeflerinin de gösterdiği üzere, forvet rotasyonunun orta sahadan zayıf olduğu açık. Ancak bu durum, takımın bir sonraki seviyeye forvet transferiyle atlayacağına dair tek başına kanıt oluşturur mu?

Wenger'in yaz boyu yaptığı açıklamalara ve transferdeki titizliğine göz attığımızda, bu düşüncede olmadığını ve çok haklı noktalara değindiğini göreceğiz. Arsenal'in geçen yıldan itibaren girdiği saha içi yapılanması, bu yaz boyunca söylenenler ve yaşananlar beraberce okunduğunda, esas alınması 'gereken' oyuncu tipinin en başından Suarez veya Higuain değil, Mesut Özil olduğu fikri daha fazla ağırlık kazanacak. Bu esnada oyuncunun saha içinde ne gibi değişiklikler getireceğinden bahsedeceğiz.

İngilizlerin yaşadığı heyecanın tarifi çok kolay değil. Mesut Özil, Premier Lig'e hoş geldi.

Yıldızını arayan Arsenal

Arsenal'de bu yazın ana maddesi transfer rekorunu kimin kıracağı idi. Böyle bir şeyin gerçekleşmeme ihtimali üzerinde ise hiçbir zaman durulmadı. Hedef oyuncular bir bir başka takımları tercih ediyor ve yaz hayal kırıklığıyla geçiyorken, tarihler 17 Ağustos'u gösterdiğinde Arsene Wenger'den şaşırtıcı bir açıklama geldi: “Eğer şu anda sahip olduğumuzdan daha iyi oyuncular getirebilirseniz, söz veriyorum, hemen yarın onlarla ilgileneceğiz.”

Bir Arsènal hatırlatması
Emirates stadının yapımıyla beraber Arsenal'in girdiği yolu anlamanın çok kolay olmadığı bilinen bir gerçek. Öyle ki, Wengerciliğin rasyonel düzeyde değil ancak romantizmle benimsenebileceği ağırlık kazanan bir fikir hâline gelmişti. Saha içi başarının iyiden iyiye azalıp 'loser'lığa terfi edilmesiyle kolaycı zihinlerde 'hedefsiz' Arsenal imgesi oluşmuş ve o arada Wenger'in haklılığının tartışılması çokça unutulmuştu.

Bugün Bayern Münih'in hemen arkasında, kendi kaynaklarıyla yaşayanlar arasında en zengin futbol kulübünü inşa eden Wenger'i kutlamaktan geri kalan yok. Eleştiriler, saha dışını inşa etmekle uğraşırken saha içinde geri kalan Arsenal ile başlıyor. Bu çok haklı bir tespit; yalnız, Wenger'i haksız göstermek için yeterli değil. Şayet bu sıkıntının yüksek sesle haklılaştırılması ancak Arsene Wenger'in Mourinho, Klopp, Guardiola gibi yalnızca bir futbol koçu olduğu durumda gerçekleşebilirdi. Lakin onun bütünselci yaklaşımını gördüğümüzde, saha içinin de dışından ayrı gidemeyeceğini ve belki bu yüzden talihsizce, Wenger'in zorunlu tek adamlığı altındaki Arsenal'in saha içinde belli sonuçlar ödemek zorunda kaldığını söyleyebiliriz. Ona yapılabilecek en büyük haksızlıksa, sabit fikirli, eski kafalı biri olarak görmek ve koçluk becerilerinin yeterli olmadığını düşünmek olacak. Şimdi tekrardan zirveye çıkmak için elinde epey malzeme var.

Bu bölümün özeti şu: Mesut'un Arsenal'e transferi sonrası yapılan alaycı, kötümser yorumlara aldırış etmeyin. Durağanlık, eskide kalmışlık ve tembellik kötü alışkanlıklar.

Arsenal'in genel transfer politikasını olduğu kadar, bu yazki 'yıldız avı'nı da en iyi şekilde özetleyen açıklama buydu. “Wilshere'in süper bir oyuncu olduğunu söyleyip neden ondan daha iyi bir oyuncu almadığımızı sormanız doğru değil.” diyordu Wenger. Takım içi harmoni, o ufak dengeler onun en önem verdiği konuyken, Arsenal'in alacağı o büyük oyuncu da çok başka bir boyutta olmalıydı. Higuain çok değerli bir futbolcuydu, ama Arsenal'in Napoli ölçüsünde ona ihtiyacı yoktu. Gelişme hâlindeki bir Giroud'nun önünün yıldız transferiyle kesilmesi, ancak gerçekten ikna edici bir isimle olabilirdi ve buna en yakın kişi olarak bir zamanlar Suarez öne çıkmıştı. Liverpool satmamakta direnince, Wenger ileriki günlerde şöyle bir açıklama yaptı:

“Eğer bizim oyun stilimize uyum sağlayabilecek oyuncuları ekleyebilirsek, emin olun bunu yapacağız. Bunu başarmak için gerçekten çok yoğun çalışıyoruz, ama eğer başaramazsak sırf bir şeyler yapmış olmak için saçma bir işe girmeyeceğiz. Mantıklı olanı uygulamaya çalışıyoruz, hepsi bu. Takım ruhuna, oyuncular arasındaki bağların önemine derinden inanan biriyim. Kadromdaki herkes özel ve eğer yeni birini getirmek istiyorsam, o da özel olmalı.”

Yine de, şu 'yıldız' transferi artık araç olmaktan çıkıp amaç hâline gelmiş gibiydi. Arsenal'in ses getirecek bir oyuncu alamadan transfer sezonunu kapaması gerçek bir hayal kırıklığı yaratacaktı. Wenger'in en büyük destekçisi ve takımın ruhani lideri Jack Wilshere bu durumu şöyle açıklamıştı: “Antrenmanlarda herkes transfer edeceğimiz o büyük oyuncudan bahsediyor. Eğer adımızın anıldığı o değerli oyunculardan birini transfer etmeyi başarırsak bunun bize çok büyük bir moral getirisi olacak. Sadece biz oyunculara değil, teknik kadro ve Arsenal'e bağlanan herkese.”
Nihayetinde, Arsenal 'o' oyuncuyu bulmayı başardı. Mesut Özil, başlı başına büyük bir transfer başarısı olması yanında, kadro mühendisliği açısından da kusursuz bir iş. Suarez'in terfisiyle potansiyeli kısıtlanacak Giroud veya Gustavo'nun alınmasıyla statikleşecek orta saha kurgusu gibi durumların aksine, Mesut Özil tam da Arsenal'in sahip olduğuna uyan yeni bir parça, gerçekten 'özel' bir transfer.

Özil'in eklendiği takım: reforme Arsenal

Teknik kadroya yapılan Steve Bould takviyesiyle, Arsenal geçtiğimiz sene farklı bir yola girdi. Pat Rice'ın emekliliğini istemesi üzerine yeni bir asistan bulma zorunluluğu doğan Wenger, tercihini kulübün eski savunma oyuncularından olan Bould'dan yana kullanmıştı. Pek alışılmadık şekilde, ligi en az gol yiyen ikinci takımı olarak bitirdiler. Zaman içinde de, serbestçe akan savruk Arsenal'in yerini çok daha mekanik, ne yaptığını bilen bir takım aldı. Wenger, Arsenal'in bu oyununu 'çok çabuk kombinasyonlara' dayalı olarak tanımlıyor.

Diğer yandan, bu 'çabuk kombinasyonlara' ve 'mekanikliğe' dayalı oyunun, elbette Ferguson'ın Manchester United'ına benzer bir hâli yok. Bir Wenger takımı olmanın getirisi olarak, çok yüksek oranda oyuncuların saha içi yer değiştirmelerine dayanıyorlar. Esnekliklerini kaybetmiş değiller, fakat buna yüksek düzeyde eklenen pozisyon alma bilincini eklediler. Aynı Dortmund gibi,savunma pozisyonunda 4-4-1-1 şeklinde diziliyorlar; hücumda da 4-2-3-1 üzerinden geçişleri kolayca yapabiliyorlar. 8 gol yiyebildikleri maçlardan sonra, bir ayarlama yapılması gerekmişti.

 Jamie Carragher ve İngiltere'nin en iyi TV analisti Gary Neville Arsenal'in paramparça olduğu Aston Villa maçını yorumluyor. Arteta'nın yokluğunda rollerin kavranamaması; transferin bir türlü gelmemesi sonucu taraftardaki gerginlik ve Villa'nın cezalandırıcılığıyla birleşince maç 'Spend some fucking money Arsene' ile kapanmıştı. Halbuki Arsenal o kadar kötü bir takım değildi, sezon öncesi de epey umut dağıtmıştı. 

Böyle bir yapıya giren Arsenal'de, orta saha kurgusu da değişti. Örneğin takımın en değerli 'defansif' orta saha elemanı Mikel Arteta oldu. Arteta'nın sakatlığında bu rolü yapan isimse Ramsey idi. Gücünü orta sahasının esnekliğinden ve çift yönlülüğünden alan Arsenal, 'defansif orta saha' rolünü pas yüzdesi yüksek ve pozisyon bilincine sahip orta saha oyuncularından biriyle karşılamaya başladı. Fazlasıyla 'disiplinsiz' Wilshere şimdilik bu rolü yapamaz, ancak Arteta ve Ramsey yapabiliyor. Orta saha oyuncularının birbirini anlama becerisinden, homojenliğinden güç alan Arsenal, onların kombinasyon becerileriyle rakiplerine üstünlük sağlıyor. Örneğin bu haftaki Kuzey Londra derbisinin hikayesi, 'yaratıcı' Arsenal'in mi yoksa 'güçlü' Tottenham'ın orta sahasının mı üstün geleceğiydi, fakat pek de beklenmeyen bir şey oldu. Arsenal'in rakipten çalınan toplarda da (tackle) 27'ye 13 üstünlüğü bulunuyordu. Aaron Ramsey her geçen gün büyüyorken, -maçı 7 tackle ile tamamlamış- Wenger'in defansif orta saha transfer etmeme ısrarını saygıyla karşılamalıyız.

Özil'in yeri

Görmeyen kalmasın.
Peki bu yapıda Mesut Özil nasıl bir önem teşkil ediyor?

Mesut Özil, geçtiğimiz sene ligin en iyileri arasına giren Santi Cazorla'nın yerini alarak, üçüncü bölgedeki ana belirleyici, link oyuncusu görevini üstlenecek. Bunun iki anlamı var. Birincisi, oyunu 'çok çabuk kombinasyonlara' dayanan Arsenal'in, hücum gücü için en kritik ikinci rolde -birinci rol Walcott'ın- Cazorla'nın bile üstüne ekleme yapabilmiş olması. İkincisi ise Cazorla'nın sola geçmesine bağlı olarak Arsenal'in daha net bir 'asimetrik' şekil kazanması ve kaydırmalara bağlı olarak kadroda yaratılacak ek derinlik. Bu iki maddeyi yeni bir paragrafla genişletelim.

Theo Walcott'ın sağ kanattaki kaleye direk giden veya takıma en verebilen oyunu senelerdir Arsenal'in en değerli silahı olageldi. Bununla beraber Arsene Wenger'in kanatlarda ters ayaklı oyuncu bulundurma ve Walcott'la beraber daha belirginleşen, kanatları farklı özelliklerle kullanma alışkanlığı bilinir. Örneğin oyun kurulumu kanatlara eş olarak dağıtılmaktansa genelde sol üzerinden kurulur ve bu bölgeden atılan çapraz paslarla Walcott hareketlenir. Tam tersi de olabilir. Jenkinson'ın sağ bek oynadığı dönemde oyun sıklıkla onun üzerinden kuruluyor ve top soldan koşan Gibbs'in önüne yuvarlanıyordu.

Rosicky'nin merkeze geçmesiyle Tottenham karşısında solda başlayan, sürekli içe kat ederek Giroud ve Walcott'a bu pasları atan, gerektiğinde orta sahayı dörtleyerek rakibi bozan Cazorla maçın diğer önemli ayrıntısı idi. Esasında, Arsenal geçtiğimiz senenin sonunda inanılmaz bir form tutturup dördüncülüğü alırken de, Rosicky'nin merkeze yerleşmesi ve Cazorla'nın kanada geçmesi söz konusu olmuştu. Solda başlamak Cazorla'nın performansını bireysel olarak daha iyiye götürmese dahi takıma çok olumlu yansıyor ve muhtemelen, Mesut Özil'in varlığıyla onun soldaki performansı da daha iyiye gidecek. Oyununu inanılmaz bir olgunluğa ulaştırarak takıma her girdiğinde ayrı bir katkı yapan Rosicky, stili gereği daha çok dikey yer değiştirmeler, dikey gidiş gelişler yaparken Mesut'un yer değiştirmeleri esas olarak yatay eksende gelişir. Dolayısıyla, Rosicky'le oynadığında topla merkeze kat eden Cazorla'nın aksine Mesut'un sol kanada yaptığı zamanlı koşularla merkezdeki boşluklara topsuz koşular yapan bir Cazorla'yı daha sık görebiliriz. Podolski sol kanattan apayrı bir 'direkt'lik katıyordu, fakat 'Arsenal yolu'yla oynamak daha ziyade bu şekilde bir orta saha orjinli oyuncu kullanmaktan geçiyor.

Yazının gidişatına uygun olarak Walcott veya Cazorla'dan birini koymam daha uygun olurdu, ama Rosicky'i pas geçemedim. Bu takımda hayran olunası pek çok topçu var,  ama ben bu adamı bir ayrı seviyorum. Ramsey'e de bu sene başlayan dilenme durumum söz konusu; Cazorla'ya, Arteta'ya hepsine ayrı bir saygım var fakat Rosicky başka.

Neyse, ne diyorduk? Konuyu (Mesut Özil) çok daha ayrıntılı ele alan yazılar arasından dördünü seçtim. İlgisi olana.

1) Analyzing Arsenal 2013/14. Kesinlikle birinci sırada, ve epey uzun.
2) O kadar derinlemesine girmeden, net bir şekilde, Özil ne getiriyor? 
3) Blog günlerinden takipçisi olduğum Adam Bate yazmış, kimin Özil'e ihtiyacı yok ki? (biri lüks mü dedi?)
4) Özil'i aldık, fakat transfer sezonu gerçekten iyi mi geçti demiş. (Çıkarımlara katılmakla beraber, eleştiri seviyemi daha önceki Wenger savunmama bağlı olarak aşağıda tutuyorum. Evet, hocanın zaafları var.)
Arsenal, Mesut Özil transferiyle hem sol hem de merkez orta saha bölgelerinde ilk 11'inde çok önemli eklemeler yapmakla kalmıyor, bir oyuncuyu da kulübeye göndererek önemli bir derinlik kazanıyor. Yine de, Arsene Wenger'in en büyük transferini bu kadarla sınırlamak sanırım çok da doğru olmayacak.

Hiç yorum yok: