2014/03/29

Geç de olsa Fabian Delph


Hayatım Futbol 123. sayıda.

"Fabian Delph, 2009'da İngiltere'nin en parlak genç oyuncularından biri olarak Aston Villa'ya transfer olmuştu. O potansiyele geç de olsa karşılık vermeye başladı ve duracak gibi gözükmüyor."

Chelsea bundan iki hafta önce Villa Park'ta ağır bir mağlubiyet alırken, maçın tüm kırılma anlarında Aston Villa'nın yerinde duramayan orta saha oyuncusu Fabian Delph vardı. Villa'nın 4-3-3 dizilişinde, sahanın sol tarafında genişçe bir alandan sorumlu olan Delph, önce 68. dakikada Willian'a ikinci sarı kartı aldırdı; 15 dakika sonra da sezonun en fantastik gollerinden birine imza attı. Aynı Willian'ı attırdığı pozisyonda olduğu gibi, kendi yarı sahasında kazandığı topla aniden hızlanacaktı. Yoluna çıkan Matic'e ayak çabukluğuyla bir çalım atıyor, sol kanattaki Albrighton'i görüp koşusuna devam ediyor ve Albrighton'ın bekletmeden açtığı ortada, top arkasına düşmesine rağmen topuğuyla köşeye 'doğaçlama' bir vuruş yapıyordu! Maç boyunca sol koridorda rakip hücumlarını başarıyla karşılamış, orta sahada çok kritik toplar kazanmış ve merkezden delici çıkışlar yapmıştı.

Aslında bunların hiçbiri, ve Delph'in bu maçta gösterdiği ekstrem performans Villa taraftarı için yabancı değildi. Hatta attığı gol bile. Aston Villa kariyeri, sezon kapatan sakatlıklar ve kulüp içi karışıklıklarla başlayan Delph'in, ilk lig gollerini atması için 4 sene kadar beklemesi gerekecekti; ama bu sene itibariyle başladığı gollerinin tamamı, izleyeni yerinden kaldıran, çok özel goller oldular. İşin doğrusu, 2009 yazında Premier Lig'e ayak bastığında ondan beklenen tam da böyle bir şeydi. Uzaktan şutlarıyla jeneriklik goller atan, sahayı kolayca dikine kat eden, geleceği çok parlak bir box-to-box oyuncusu etiketiyle geliyordu. Geçen sezonun ilk yarısında gösterdiği performansla ilk 11'deki yerini garantileyen ve bir zamanlar bahsedilen potansiyelinden kesitler sunmaya başlayan Delph, ikinci yarıdaysa kanatlanıp uçuşa geçti ve yükselmeye devam ediyor. O, henüz kendini bu seviyede görmediğini söylese de, “Delph nerede, Hodgson?” artık salt Villa taraftarının sorduğu bir soru değil.

Leeds'de mucize sezon

Delph'in Leeds United'la League One'da geçirdiği ilk tam sezon öylesine etkileyiciydi ki, bu tek sezon, Arsenal, Aston Villa gibi devleri 6 milyon pound'un cüzi bir bonservis bedeli olduğuna ikna etmeye yeterli olmuştu. Sezon sonunda, League One'ın En Değerli Oyuncusu ödülünü kıl payı kaçıracak; ama Yılın Genç Oyuncusu'nu pek tartışma götürmeden kazanacaktı. Oyunu büyük bir tutkuyla oynuyordu Delph. Çok fazla işi bir arada yapabilmesinden önce, izleyenleri büyülemesi en başta bu yüzdendi. En imkansız anlarda kayarak topa atlamaları, bir anda yaptığı dönüşler ve asla bitmek bilmeyen enerjisi, Delph topu aldığında tribünde başka bir heyecana neden oluyordu. Fakat hepsi bir yana, Aston Villa'ya transfer olmadan evvel yalnızca bir tam sezon profesyonel futbol oynamıştı ve onun bu 'toy'luğu, ne yazık ki istenmedik sonuçlar doğuracaktı.

Aston Villa'da iz bırakan savunma oyuncularından biri olan Steve Staunton, o sıralarda Leeds United'da yardımcı antrenörlük yapıyordu. Staunton'a göre, 6 milyon pound Delph için 'kelepir' bir fiyattı! Şöyle demişti:

“Onu, artık fazla rastlamadığımız eski tip orta saha oyuncularından biri olarak tanımlayabilirim. Her şeyden ama her şeyden biraz biraz yapabiliyor. Coşkusu ve topla yapabildikleriyle insanları sürüklüyor. Premier Lig atmosferinden etkileneceğini düşünmüyorum. Büyük bir kalabalığın önünde oynamaya alışkın ve hatta bana öyle geliyor ki, meydan okuma ona daha iyi geliyor.”

Sorun, iki lig arasındaki uçurumun çok büyük olması veya Delph'in mücadeleden sinmesi değildi. Tersine, kendine çok fazla güveniyordu. Ama ince bacakları ve dengesiz hamleleri League One için dahi soru işaretiyken, Premier Lig'e çabuk adapte olması hiç de kolay görünmüyordu. Daha kötüsü oldu. “Delph'in top çalma sanatını öğrenmesi gerek!” diyen Aston Villa hocası Martin O'Neill'dan yalnızca bir ay sonra, çok ciddi bir diz sakatlığı geçirecek ve geri dönmesi yaklaşık bir yılı bulacaktı. O'Neill, öngörülerinde haklı çıkmıştı. “Onun agresifliğinden feragat etmesini istemiyorum, çünkü bu onun oyun tarzının bir parçası. Ama kendisi için çok tehlikeli olan şekilde davranmamayı da öğrenmesi gerekiyor.” demişti. “Öğrenmeli, çünkü vücudu sakatlığa çok açık. Top çalmanın da bir tekniği var.”

Paul Lambert'la yeniden doğuş

Böylece, Delph'in Villa'daki ilk sezonu kısa bir parlama döneminin ardından sakatlıkla noktalanıyor ve ertesi sezonun da dörtte üçü kaçıyordu. Üçüncü yılında, Martin O'Neill'ın sezonun başlamasına bir hafta kala verdiği istifayla sarsılan Villa, üst üste altıncılıkla bitirdiği sezonların ardından ligde kalmayı zorlukla başaracaktı. O'Neill döneminde büyük bir mali yükün altına giren kulüp, transfer harcamalarında ciddi bir kısıtlamaya giderken bu durum en çok da Delph gibi forma şansı bekleyen genç oyunculara yarayacaktı. Takımın başına, alt liglerden aldığı tanınmamış oyuncularla Norwich City'de mucizeler yaratan Paul Lambert getirildi ve Delph'in yükselişi başlamış oldu.

Fabian Delph'in Aston Villa kariyerindeki ilk lig golü. 2013-14 sezonu, 14. hafta, Southampton deplasmanı. 80. dakikada gelen bu golle, maçı 3-2 Villa kazanacak. Diğer üç golü de izlerseniz, ikinci paragraftaki "Delph'in kötü golü yok!' iddiamıza hak vereceğinizi düşünüyoruz.
1) Lig Kupası maçı, Rotherham.
2) Maç Villa Park'ta, rakip West Brom. West Midlands derbisi. Ama mevzubahis Villa'yken, karşınıza ne çıkacağını asla bilemezsiniz. İlk 10 dakikada 2 gol yiyen takım 2-0 geriye düşüyor. 12. dakikada Weimann 2-1, 24'te Bacuna 2-2 yapıyor. 37'de bir gol de Fabian Delph attığında, inanılmaz bir geri dönüşe imza atmış olacaklar! Maçı 4-3 Villa kazanıyor.
3) Ve malum Chelsea golü.
devam edecek...

Geçen sezon Avrupa'nın 5 büyük ligindeki en genç ikinci kadroya sahip olan 'yenilenmiş' Aston Villa'da, Fabian Delph büyük saygı gören bir figür, bir 'lider' hâline gelmiş durumda. Geçen seneki köklü değişimde altyapıdan yükseltilen oyunculardan biri olan Andreas Weimann, “Standardı çok yükseğe koyuyor ve herkesten aynısını yapmasını bekliyor. Sahada sürekli bağırıp çağırıyor, bizi yüreklendirmeye çalışıyor.” diyor. Villa'nın bu fazlasıyla özgün 'kolej takımı' havası, Delph gibi bir karakterin kendini ifade etmesi açısından belki de en harika ortamı sağlıyor. Tecrübeli bir oyuncu grubunun arasında, önce 'rol' oyuncusu olarak takıma dahil olan ve zaman içinde daha 'özel' görevlere evrilen genç oyuncu modelinden farklı biri Fabian Delph. Çoğu durumda, işleyen bir çarkın içine dahil olmak genç oyuncular için en doğru modelken, belki de Delph için ciddi bir 'kısıtlama' teşkil ediyor. Delph, 'aynı anda her işi yapmaya çalışarak' kendini buluyor. O'Neill'ın söylediği gibi, agresifliğini kısıtlayarak veya sorumluluklarını azaltarak gelişimini 'yönlendirmeye' çalışmak, doğru bir yaklaşım değil. Bu açıdan, Steven Gerrard'a benzetilebilir. Tam olarak hangi 'özel' göreve evrileceğini henüz kestirebilmiş değiliz ve kim bilir belki de Gerrard gibi, 33 yaşına geldiğinde hâlâ böyle olacak.

Peki ne kadar iyi olabilir?

Delph artık çok daha olgun bir oyuncu, ve top çalma 'sanatı'nı da büyük ölçüde öğrendi. Fiziği her geçen gün daha iyiye gidiyor ve güçlendikçe, kafasındakileri çok daha rahat yapabilir hâle geliyor. Geçen sezon dribbling sonrası en iyi ihtimal yerden cılız şutlar çıkarabilen bir oyuncuyken artık en tepeye ve kuvvetle vurabiliyor. Fakat hâlâ gideceği çok yol var. Ortaya koyduğu 'efor'la akla gelen bir oyuncudan, gerçek bir çok yönlü orta sahaya dönüşmesi için en başta 'pas' özelliğini geliştirmesi gerekiyor. Delph, iyi bir oyun kurucu değil. Delici ara paslar ve ters kanada uzun toplar gönderebilecek nitelikte ve bu özelliğini de aktif hâle getirdiği takdirde, gerçekten saygın şekillerde anılabilir. Şu anda İngiltere Milli Takımı için önündeki en önemli engel muhtemelen bu. Delph, potansiyeli çok yüksek bir futbolcu fakat şu an için bir orta sıra takımındaki 'savaşçı' figürden fazlası değil. Ross Barkley veya Adam Lallana gibi öncelikle 'kumaş'ıyla gündeme gelmiyor. O da bunun farkında, ve repertuarına yeni şeyler eklemek için her gün antrenmanda daha fazla vakit geçiriyor.

2 yorum:

Unknown dedi ki...

İnsaallah bir sakatlik yasamaz. Ayrica bir sorum olacak ? Jeres Okere sakatlanmasaydi defansif olarak nasil bir farklilik olurdu sizce ?

guner dedi ki...

Okore adam yiyen savunmacı ekolünden biraz. Ben Baker'ı fazla beğenmiyorum, idareten tamamlayıcı olarak oynuyor. Kesinlikle çok farklı olurdu. Okore, sakatlanmadan önce Liverpool maçında en iyilerden biriydi keza.

Baker, topu çok iyi bloklar ama kontrol etmesi gereken alan genişlediğinde her zaman falsolu oyuncu. Bir de yanında Ron Vlaar olmadığı zaman hakkaten vasıfsız. Okore çok hızlı, hamlelerinde agresif ve topu da iyi kullanabiliyor.

O da Delph gibi biraz, fazla zorlayıp sakatladı kendini. Bakalım, bekliyoruz :)