2014/05/23

Kaplanlar Wembley'de!


http://www.fourfourtwo.com.tr/2014/05/17/kaplanlar-wembleyde/

Hull City için çalkantılı ama unutulmayacak bir sezon geride kalıyor. Yoksa Hull Tigers mı demeliydik? Mısırlı sahibi tarafından adı Tigers olarak değiştirilmek istenen kulüp, 110 yıllık tarihindeki ilk FA Cup finaline çıkıyor. Birden çok 'ilk'e sahne olan bu sezonda, Liverpool'a karşı ilk galibiyetlerini aldılar; yeri gelince 6-0 kazandılar ve belki de hiçbir zaman düşme korkusu yaşamadılar. Tony Pulis tarafından 'yılın menajeri' olarak işaret edilen Steve Bruce, ödülü kazanmayı başaramamış olabilir; ama bu mütevazi kulübün tarihindeki en başarılı sezon ve en güçlü kadroyla karşı karşıya olduğumuza şüphe yok.

Hull Tigers

Hull City'nin hikayesi trajik, ama bir o kadar da bilindik. Premier Lig'de geçirdiği 2 sezonun ardından büyük borçlanmalarla küme düşen kulüp, Assem Allam'a satışının açıklandığı 18 Ekim 2010'da iflas etmekten yalnızca 4 gün uzaklıkta, kaderine terk edilmiş hâldeydi. Nasır rejiminden kaçarak 1968'te İngiltere'ye yerleşen Mısırlı bir iş adamı olan Allam, “42 senedir bu bölgede yaşıyorum, artık borcumu ödeme vakti geldi.” diyecekti. Çatlak ses duymaya tahammül edemeyen bu iyi niyetli ihtiyara gerçekten de çok şey borçlular. Bruce'a bakacak olursak, “O olmasaydı, bırakın Hull City'i, ortada herhangi bir kulüp olmayacaktı.”

4 senelik sürede kulübe aktardığı para 70 milyon pound'u aşan Allam, bundan sonraki aşamanın kulübü kendi kaynaklarıyla Premier Lig'de yarışabilir hâle getirmek olduğunu söylüyor. Hull Tigers meselesi de bu esnada hortlamış. “Kısa isimlerin etkisi çok daha çabuk görülür, bunu tüm pazarlama ders kitapları yazar.” derken, FA'de Hull City Tigers olarak kayıtlı olduklarını ve yaptığının kulübün adını değiştirmek değil, aslında 'kısaltmak' olduğu gibi ilginç bir savunma yapıyor. “Sizce hangisini kaldırsaydım? Hull ismini kaldıramam; ama City'i veya Tigers'ı kaldırabilirim. Ne yani, kaplanı, gücün sembolünü mü kaldırmamı önerirdiniz?”

No to Hull Tigers! (üzerine tıklayın)

Bu kararında ısrarlı olunca, kulübün tarihine hakaret edildiğini söyleyen taraftarlarca 'Ölene kadar City!' adlı bir kampanya tertip edilecek ve buna karşılık daha beter bir uzlaşmaz tavır sergilediğinde, iki taraf arası atışmalar başlayacaktı. “İstedikleri zaman ölebilirler!” diyen Allam, kulüpten ayrılmakla tehdit ediyor; aynı grubun cevabıysa “Biz Hull City'iz, ne zaman istersek o zaman öleceğiz!” oluyordu. Hareketli günler geride kaldıktan sonra, bunun bir anti-Allam protestosu olmadığı ve çoğunluğun onay vermesi durumunda isim değişimine karşı çıkılmayacağı açıklanacaktı.

Olayların en kısa ve belki de doğru özetini yapansa, tarafsızlığını ilan eden Bruce'tu. “İsim değişikliği konusunda iki tarafın argümanlarını da anlayabiliyorum. Ama bundan daha önemli bir şey var ki, o da harika işler başardığımız.”

“Neden olmasın ki?”

Steve Bruce'u Hull City'nin başına geçmeye ikna eden, basit bir “Neden olmasın ki?” dürtüsü olmuş. Şöyle açıklıyor: “Çevremdeki herkes aynı şeyi söylüyordu: Hull'a gidemezsin! Championship büyük bir basamak inme, hem orada nasıl başarılı olacaksın? Halbuki Championship gerçek bir rekabet alanıydı, Premier Lig'in aksine, orada her şey mümkündü. Bir an 'neden olmasın ki?' diye düşündüm. Anlaşamadığım üç-dört başka Premier Lig kulübü olmuştu; 10 aydır işsizdim. Neden olmasın?”

Hull City'nin diğer kulüplerden farkı neydi? O sıcaklığı, 'dürtü'yü Hull'da hissetmesinin sebebi neydi? Assem Allam'la yaptığı ilk iş görüşmesini anlatıyordu. “Bana inanılmaz düşük bir maaş önerdi, gerçekten akıl almazdı. Kendimi tutamayarak gülmeye başladım ve ona bu parayı 1984'te kazandığımı söyledim! İyi bir diyalog kurmuştuk ve bu hiç değişmedi.”

Assem Allam.

“Ama bir şey daha söylemişti. 'Steve, benim bir menajere, ama gerçekten bu işten anlayan birine ihtiyacım var. Senin yaptıklarına kesinlikle karışmayacağım.' Sözünü sahiden de tuttu. Beni bir kez olsun 'Niçin 4-4-2 oynadın?' gibi şeylerle aramadı. 'İyi iş başardın.' demek için dahi aramıyordu! 2-3 haftada bir düzenli olarak çay içmeye gidiyoruz ve biliyorum ki, bir problem olduğunda onu rahatlıkla arayabilirim. Bana hiç karışmıyor ve istediğim şekilde yönetmeme izin veriyor.”

Hull City'nin başarısının perde arkasında yatan, bu benzersiz başkan-yönetici ilişkisi. Yine çay toplantılarında birinde olacak, bir forvet almaları gerektiği Bruce tarafından başkana iletilmişti. Bugün Hull City'nin ligde kalmasında en önemli virajlardan biri olarak, toplamda 14 milyon pound harcadıkları Shane Long ve Nikica Jelavic ara transferleri gösteriliyor.

Nasıl bir takım? 

3-5-2 ve 4-4-2 arasında geçişler yapan esnek bir takım Hull City. Kendi oyunlarını kabul ettirmeye çalıştıklarındaysa dinamik, önde basmaya çalışan bir oyun tercih ediyorlar. Southampton menajeri Pochettino'nun, 'Hull City'i kendine en yakın takımlardan biri olarak hissetmesi' boşuna olmamalı. Jelavic-Long ikilisinin tam da bu oyun yapısına uygun, enerjik oyuncular olmasıysa yeni bir pencere açıyor; keza Bruce'un, bir önceki işi Sunderland'den veya Birmingham City'den tam da böyle bir aşamada kovulduğu akla geliyor. Kulüpleri stabilize ediyor, iyi transferler yapıyor ve limitlerinin üzerine çıkarıyordu; ama tablonun üst yarısına geçirecek stile ulaşamıyorlardı. Bu 'limit', eski kafalı, albenisiz bir Kuzeyli olarak zihinlerde yer etmesinde, “İnternetten pek hoşlanmıyorum!” gibi açıklamaları kadar önemliydi şüphesiz. Halbuki enkaz halindeki bir kulübü düzlüğe çıkarmak istiyorsanız, Bruce ilk aklınıza gelmesi gereken kişilerden biriydi, ve Allam haklıydı, bu işten iyi anlıyordu.

Aaron Ramsey'nin önderliğindeki Arsenal'i yenmeleri gerçekten pek kolay değil. Ramsey varken, Arsenal başka bir takım. O presi yarıp geçiyor; kapalı oynuyorsanız, türlü türlü yeni setlerle karşınıza çıkıyorlar. Eğer bir şansları olacaksa, Tom Huddlestone'un kusursuz Hollywood paslarına her zamankinden daha çok ihtiyaçları var. Gününde bir Huddlestone, bu ne yazık ki çok sık olmuyor, en az Ramsey kadar belirleyici olabilir.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Peki sizce transferde nasıl bir rota belirler? Mesela stoper mevkiine takviye gelir mi ?
Bir de bu Huddleston bir harika dostum :)Bir siyahi atletizmi olsaydı, Yaya Toure ile eşdeğer olurdu diye düşünüyorum.

guner dedi ki...

Evet, muhtemelen bir stoper alacaklar. Bir de Jake Livermore'un bonservisini.