2008/08/31

Dört Koldan Transfer


Sanıyorum, döndüm. Süper Kupa-Kuralar-Galatasaray-Premier Lig. Pek çok şey kaçtı, onlara bir ara değinmeye çalışırım. Şimdi, transferlere ufaktan bir giriş yapayım, yakın zamanda hazırlamayı düşündüğüm transfer dosyasına altyapı oluşturayım.

Nokta transfer, yıldız transferinden daha değerlidir benim için. Nokta transfer Doritos Dippas, yıldız transferi ise onun yoğurtlu sosudur bi başka boyutta. Yiyen bilir. Dippas, yoğurt-soslu yenmediği zaman o heyecan alınamaz, sadece karın doyar. Tek başına yoğurt yenir ise karın doymaz, aynı zamanda uyku gelir. Yoğurdu çok severiz millet olarak, her yemekte yenir. Bilgin Gökberk yazısına döndü, durum böyle diyerek toparlayayım. Bu paragrafın kahramanları Tottenham, Milan, Manchester City. Veya Pavlyuçenko, Şevşenko, Wright-Phillips. Tottenham, yaz döneminin yıldızıydı; sezon başlamadan markete gidip çerezleri almıştı. Bentley'i Modric'e batıra batıra yiyordu. Hatta son kullanma tarihi geçti sandığı Bent de ikinci paket olarak yetişmişti. Tadı kaçıran adam Berbatov oldu. Ramos'un takımı hücumda top tutamadı. Böyle olunca, Pavlyuçenko apar topar Londra'ya indi. Berbatov gibi çok nadir bulunabilecek forvetlerden. Noktanın noktası bir transfer bana göre. Tottenham'ın senelerdir transferin sıçan takımı olduğunu, takıma hep güzel adamlar kazandırıp istenileni alamadığını düşünürsek; Arşavin'in yerine Pavlyuçenko tercihi sürpriz denebilir. Berbatov sonrası kadro inanılmaz, Pavlyuçenko [Bent] - Arşavin [Giovani dos Santos] - Modric - Bentley - Jenas - Zokora [Huddlestone]. Bir de, gelecek hafta Tottenham-Aston Villa maçı var, çok acaip, geçen seneki 4-4'ten sonra 5-5 de bitebilir.

Diğer takımlar City ve Milan'ın hikayeleri benzer, aradığını bulamayıp yuvaya dönüş yapanlar. Rota önce kuzeye, Manchester'ın mavi kanadına. Aslında böyle hikayeler çok. Mid-table takımının yıldızını zengin kulüp kapar, oyuncu aradığını bulamaz ve kariyeri tepetaklak gider. Ezquerro, Sidwell, Ali Bilgin. Fenerbahçe bir dönem çok yapardı bunu, Kemal-Murat Hacıoğlu-Deniz-Uğur Boral-Zafer Biryol, kim yıldızlaşsa onu alırlardı. Aralarında aşama kat eden bir Uğur var, ki o da zorunluluktan, Tuncay'ın ayrılmasından 11'e girdi bilindiği üzere. SWP'nin ayrılışı sonrası City'de onun yerini doldurulamamıştı. Eriksson oraya Vassell'i koydu. Ben ikisini de hiç sevmem. Vassell'in dizi eline alması sonrası, şimdi yeniden Manchester City'de. Gecikmiş, bir başka nokta transfer. Hughes, o koridordaki açığı geç farketti ama düzgünce sıvadı. Bu transfer ve Jo'nun dönüşü Elano'yu uçurur. Mark Hughes cipsi hep soldan batırıyordu; artık çeşitli varyasyonlarla, sağdan-soldan-ortadan batıracak işin özü. Taş durduğu yerde ağır. Onca lüks transferden sonra Milan'ın 'asıl' transferi Şevşenko. Yılın en dramatik anı, El Nino'nun Atlético'ya karşı koşturması değil, Sheva'nın süper kupada Cech'e sallaması olacak kendi adıma. Bir de, Liverpool-Juventus-Manchester United-Real Madrid-Fenerbahçe hep kaybedecek hissi veriyor bana. Öyle de bir ara pas atmış olayım.



İkinci hikaye 'Transfer Yapamayanlar'. Nam-ı değer Real Madrid, Everton, Manchester United, Roma. Real'in durumu Canaydınlı Galatasaray'ı anımsatıyor. Transfer yapamayan takım. Sneijder-Van der Vaart-Heinze-Drenthe, bunlar hep güzel transferler ve takımı daha iyi bir oluşuma götürüyor, kesin. Fakat Real'in bunları biraz da zorunluluktan aldığı yadsınamayacak bir gerçek. Eskiden olsa Cazorla'dan vazgeçtikleri için almazlardı, şimdi, alamıyorlar. Galatasaray'ın milenyum başındaki harika oluşumunun yanı sıra, yapılan transferler de çok hoşuma gitmiştir Faruk Süren-Mehmet Cansun döneminde. Teknik direktörün çok konuşan, tribüne oynayan, maça etki edeni; başkanın transfer yapanı, teknik kadronun arkasında duranı makbul. Berbatov-Manchester United aşkına değinmek gereksiz, ben bu transferin nokta olduğunu düşünmediğimi belirteyim.

Bir başka konu, bilhassa İngiltere'de kiralık + bonservis taktiğinin hız kazanması. En garanti, en güzel transfer taktiği. Ya batacak ya çıkacak oyuncu alıyorsan kesinlikle böyle alacaksın. Amr Zaki ve Villanueva'dan sonra sürpriz şekilde Smolarek (Bolton) de bu taktikle İngiltere'de. Kıyıda köşede belirtmiştim Zaki'nin çok akıllıca bir hamle olduğundan. Fakat bu kadarını beklemiyordum kesinlikle. Wigan'ın sıfır risksiz çok iyi hamlesinin yanında, çok da iyi bir oyuncu aldığı anlaşılıyor. Üç forvetinden (Heskey-Zaki-Kamara) en fazla 15 gol beklediğim takımda, bu sayı şimdiden 4. Hull, Wigan'dan 5 yedikten sonra McShane'i kiraladı. İtalya'da da, Suazo, Benfica'ya bedelsiz kiralık gitti. 1-2 gün daha böyle transfer haberleri duymaya devam edicez gibi gözüküyor.

Son söz olarak Liverpool'un, pardon Benitez'in, transfer politikasını eleştirmek gerekiyor. Bunu, yazının dördüncü kolu olarak kabul ediyorum. Benitez'in transferlerini fazla, gereksiz ve kötü şeklinde özetleyebilirim. Gereksiz ve iyiyle, gereksiz ve kötü farklı şeyler. Robinho, Chelsea için gereksiz ama iyi; Keane, Liverpool için gereksiz 've' kötü transfer.



Liverpool, yeni bir oyuncu almak için bir oyuncusunu satmak durumunda. Nedeni ne peki? Nedeni, Rafa'nın gereksiz transferlerini, aynı zamanda çok pahalıya kapatması. Liverpool, 4-5-1'den dönmeyecekse eğer, Keane'i almanın mantığı nedir? Babel yokken sol açıkta kullanmak veya Torres'i de 'rotasyon'un içine sokmak mı? Keane, Inter macerası dışında İngiltere dışına çıkmamış bir oyuncu. Ben böyle adamlara güvenmem kesinlikle (Gerçi Toni'ye de güvenmiyordum). Peki, Barry'de bu kadar ısrar etmesinin, benim sinirlerimi hoplatmasının nedeni nedir? Barry, ön libero oynar, central-midfielder oynar, daha oynamaz. Gerrard-Mascherano-Xabi-Lucas o bölgede oynuyor senin takımında. Bu ısrarın nedeni ne? Farklı bölgelerde oynayabilmesi; sol bekte de kullabilmesiymiş! Barry'e o kadar para döküp sol-bek oynatacak!

Liverpool çok fazla transfer yapıyor. Fazla transfer göz çıkartmaz, aslında böyle düşünürüm. Ama Liverpool, sürekli aynı kalibrede adam transfer ediyor, sorun burada. Lucas çok iyi bir transfer, bir üst seviyeye çıkabilecek; Mascherano-Xabi'yi çok iyi back-up'layacak bir futbolcu. Yine Dossena, Clichy-Sagna kalibresine çıkabilir, beklemek lazım. Fakat zaten inanılmaz kalabalık olan defansa Degen'in ne gereği var? Agger gibi yükselen bir değer varken Skrtel nerden çıkıyor? Ve böyle iki oyuncun varken neden Hyypia'ya kalıyorsun? Anlamak güç. Carragher'ı bir kenara koyarsak, birbiriyle hemen hemen aynı seviyede 9 defans oyuncusuna sahip Liverpool! Ve bu 9 oyuncunun belki de hiçbiri Carvalho-Vidic-Evra gibi oyuncuların kalibresinde değil. O kaliteye çıkabilecek bilhassa oyuncu, Agger de şu an 11'de başlamıyor ne yazık ki.

Benitez, yıldız oyuncu transfer etmiyor. Yükselen yıldız şeklinde gördüğü oyuncuları almayı seviyor ve genelde de bu adamlar İber'den geliyor. Bu güzel bir şey. Ama bu umutla aldığı adamlar, beklediği gibi aşama kaydedemiyorlar, Liverpool'un 11'inde oynayan bazı oyuncular oldukça vasat. Reina-Agger-Babel-Lucas-Xabi-Mascherano-Torres'i ayrı tutmak gerek. Fakat Benayoun'da, Pennant'ta, Voronin'de, Kuyt'taki ısrar neden? Riera geldiği zaman ne kadar katkı yapacak? Kanat oyuncun yoksa neden olimpiyatlarda yükselen tangoculara, sambacılara saymıyorsun paralarını? Rafael Sobis, taş gibi futbolcu. Keane'den 10 milyon ucuza alır, Torres'i de gerçekten yedeklemiş olursun. Büyük umutlarla aldığın Babel, niye kenarda oturuyor? Aston Villa maçında 4 defansın önünde oynayan oyuncular, Mascherano-Xab-Lucas-Kuyt-N'Gog-Keane. Böyle bir kadroda, yarım saatte bir gol yeme potansiyeline sahip Aston Villa'ya karşı neden hiç oyuna sokmuyorsun? Oyunu niye bu kadar kısırlaştırıyorsun? Lanet olsun, Rafa!

Dixi.

Hiç yorum yok: