2009/08/19

Sihirle 'Arry


*Bu yazıyı iki gün önce yazdım. İnternet yokluğundan ancak bugün yayınlayabiliyorum.

Tottenham kağıt üzerinde rakipleri olarak gözüken Aston Villa veya Everton’dan kadro olarak eksik değil, bir önceki yazıda, momentum saçmalamamda görülebilir, ama onlar kadar yararlı mı? Soru işareti buradaydı, Manchester City de yine benzer durumda bulunan bir takımdı. Tabi kendi adıma konuşuyorum. Bu iki takım, Manchester City ve Tottenham ilk hafta performansıyla kendilerini akladılar, o diğer iki takım Everton ve Aston Villa’ysa sezonu hüsranla açtılar. Everton’ın sorunları biliniyor, ama kaç maç daha bu kadar kötü savunma yapacaklar veya kaç maç daha şartlar aleyhlerine gelişecek? Everton çok kötüydü, fakat bazı maçların yıkımı daha fazladır, bu da onlardan biriydi. Benim beklentim yavaş bir başlangıçtan sonra sürekli yukarıya doğru bir ivmeyle devam etmeleri. Moyes’u hiç bu kadar sinirli görmemiştim, önce Lescott sorununun çözülmesi gerekiyor, sonra taşlar yavaş yavaş yerine oturacaktır. Geçen senenin tamamında 37 gol yemişlerdi, bu sezonu 6 golle açtılar. Sivasspor benzeri bir disiplin sorunu, belirsizlik, telaş yaşanıyor şu an. Haftanın sürprizi ödülü, skor avantajıyla açık ara Everton-Arsenal maçına gidecektir ama skoru göz ardı edebilsek Aston Villa da hemen arkalarında olurdu. Normalde biraz iyi, en azından kötü olmayan bir ölü sezon yaşanmıştı; bunun dışında yeni bir şey de yoktu Villa için. Transfer politikası, oyun düzeni ve bazı başka şeyler. Ama herkes iyi yönden bakmaya başlamıştı işlere, Peace Cup şampiyonluğu gerek taraftar gerek takıma özgüven ve umut aşılamıştı. “Yöntemlerinin başka gezegenden olduğu doğrudur ama ... O’Neill’ın başarılı olmasını herkesten önce ben istiyorum” temalı yorumlar artmıştı. Daha sindirilmişti bazı şeyler. Şöyle ki, bir ay önce forvete kesin ihtiyaç var denirken Delfouneso oynasın, gençlerimizi kaybetmeyelim, Gardner’a da Cahill’e baktığımız gibi bakmayalım deniyordu artık. Şimdi bakıyorum, eski defterler yeniden açıldı, aynı eleştiriler, yine MON’a lanetler okunuyor... Aston Villa’nın en iyi oyuncusu Carew yine O’Neill’ın kaprisi üzerine, O’Neill’ın has adamı Heskey’i oynatması uğruna yedek başladı. Her şey tamam ama bu kabul edilemez. Yöntemlerine herkes el verdiğince sabırlı davranıyor ve başarı geldikçe saygıyla yaklaşılıyor, bu çok ayrı bir konu. Ama Carew bir hiç uğruna takımdan uzak kalacaksa gerçekten çok kötü. Bu üçlüyü, MON-Carew-Heskey’i, biraz Denizli-Bobo-Nobre üçlüsüne benzetiyorum ben, her ne kadar Yusuf çakma Heskey rolüne daha uygun düşse de. Maçı izleyemedim ama anladığım şu ki orta sahadaki nicelik azlığından sorun yaşamışız. Milner’ın harika oynadığı, forvetlerin tutuk kaldığı ve Ashley Young’ın sadece topu alıp hızlıca rakibin üzerine yürüdüğü, maçı böyle bitirdiği söyleniyor. Benim Young’la ilgili düşüncem bellidir; oyun şekli gereği çok göz ardı edilen Milner’dan bence geridedir. Ama takım için çok önemlidir ve değişik bir oyuncudur orası ayrı. Rahat adam geçebilen bir yapısı yoktur aslında, ortaları da abartıldığı kadar değildir, sadece bu sistem onun için çok çok çok uygundur. Aaron Lennon’dan farkı frikik atabilmesi, daha iyi şutlar çekebilmesidir, ayrıca nispeten çok çok daha iyi orta açabilmesidir, çünkü Lennon kaç senedir orta yapmayı öğrenememiştir. Ondan daha bir kanat oyuncusudur başka özellikleriyle ve bakın söylüyorum yine kaliteli oyuncudur. Ama bana fazla abartılıyor gibi geliyor hep. Çok özelliği var, farklılık yaratabilecek bir kanat oyuncusu, Lennon veya Wright-Phillips delici oyuncular olmalarına rağmen Young delici bir kanat oyuncusundan fazlasıdır. Ama şu an en büyük sorunu silik oluşu, bazen çok iyi, bazen çok kötü oynaması ve keskinlikten uzak oluşu. Zamanla çok büyük bir oyuncu olacak, ama şu an, abartıldığını, keskin bir oyuncu olmadığını düşünüyorum.

Tottenham bir süredir havası bozuk takımlardan biri. Sorun, oluşturulabilen kadroda değildi, Jol’un da elinde imkanlar vardı, Ramos’un da; ‘Arry bu iki takımın karışımı yeni bir takımı devraldı, üzerine birkaç Redknapp eklemesi yaptı ve gereken pragmatik açılımı sundu. Palacios gibi dinamik bir oyuncu almıştı, orta sahaya onu yerleştirdi. Modric’i sol tarafa çekti, böylece daha rahat alan bulmasını, daha serbest oynayabilmesini sağladı, zaten 2li orta sahada takımı tutabilmesi de mümkün değildi. Sol beke de sol açıktan devşirme bir adam yerine o orjinde bir oyuncuyu koydu. Ama bunlar yeterli değildi, yoksa Tottenham sezon öncesi tahminlerinde muhtemelen daha üstlerde yer alırdı. Hâla yapılması gereken bilhassa şey takım olgusunu, takım disiplinini yaratmak, oyuncular arası sezgisel bağları kurmak; bu gibi şeyleri yapmaktı. Yoksa dün Liverpool’un attığı golü hatırlayalım; bunun gibi zaman zaman parlayan ve bunu da genelde iyi oyuncularının üzerinden şekillendiren bir takım görecektik.Geçen seneki Man City de bu tanıma uyar. Dünkü takım hiç de öyle değildi. Harika bir maç oldu, temposuyla, teknik olarak sunduklarıyla, bazı maç içi olaylarıyla (Carra-Skrtel aynı anda sakatlanabilmesi gibi)... İkili orta sahanın zaaflarını kapatabilen ve bunu takım olarak birbirine çok yaklaşarak, yere yakın forvet oyuncularını sürekli orta sahaya çekerek, alan daraltarak, verimli pres yaparak başarabilen, ne yaptığını bilen bir takım vardı sahada. İkinci golden sonra fiziksel olarak biraz düştü sanırım Tottenham, önde olmanın avantajıyla da oyunu yönlendirmekten vazgeçmiş olabilirler ama bence kuvvetleri yetmedi ve bu dönemde Liverpool’u daha geride karşıladılar.


Hemen Liverpool’a parantez açalım. Sorunlarının kadro darlığından kaynaklanacağını düşünüyordum, yani oyuncular arası sezgisel bağların, aynı işlekliğin sezon başı da olması itibariyle daha düşük olacağını, ama yine de bazı eksiklerle o geçen seneki oyundan bir şeyler göreceğimizi düşünüyordum. Liverpool takım olarak verimlilikten çok uzaktı, ileride ancak zaman zaman o üçgenler kurulabildi, sol kanattan Babel-Insua’dan hiç, yani gerçekten hiç verim alınamadı ve en önemlisi orta saha-forvet köprüsü kurulamadı, asıl sorun bence buradaydı. Alonso’nun yokluğu burada hissedildi, kendisine o görev verilen Lucas bunu gerçekten hiç beceremedi ve böylece Gerrard’a da top gelmedi ve Gerrard özellikle ilk yarı çok etkisizleşti. Yine de hızlı, düzenli, mekanik paslar yapmaya çalışan bilhassa adam da oydu. Liverpool yukarıda dediğim, zaman zaman oyuncuları üzerinden parlayan bir takım gibi oynadı dün, büyük olasılık Real Madrid de bu sezon böyle oynayacak ve Barcelona karşısında bu zıt akımı temsil edecek. İbrahim Altınsay, Guardian’ın Arbeloa-Glen Johnson karşılaştırmasından bahsetmişti, Johnson tam zamanında o çalışmayı somutladı, penaltıyı yaptırdı ve maçı döndürebilirdi de. Bir önceki yazıda da Gerrard-Torres şu maçları atlatabilirse sonraki maçlarda diğerleri onları idare edecek ve böylece sezon sonuna güçleri, formları kalacaktır demiştim; işte bu maç Gerrard’ın, Torres’in, unuttuğumuz Johnson’ın kazandıracağı maçlardandı. Kaptan penaltıyı gol yaptı ve maç çok kısa süreliğine yeniden başladı gibi oldu. O golden sonra, maçın adamlarından Bassong hemen golü atmasa Tottenham hak etmediği bir şekilde 3 puanı alamayabilirdi,hatta yenilebilirdi bile. Golün zamanlaması çok iyiydi. Liverpool, 4-2-3-1 oynuyor diyenlere karşılık, bence bu maç çok güzel bir antitez oluşturdu, 4-4-1-1 olarak yerleştiriyorum ben. Gerrard bariz bir şekilde çoklayıcıyı oynuyor, buna kimsenin itiracı yok. Kanatlardaki oyuncular zaman zaman ofansif seçilse de -Benayoun, Babel gibi- Benitez’in ana düzeninde kanat oyuncularının görevi, 4-2-3-1’in kanatları olacak Young gibi, Robinho gibi oyuncuların görevinden farklı. Skora katkı yaptıkları, kat ettikleri doğrudur ama forvet çoklayıcısı mı bunlar? Hayır. Mascherano-Gerrard arasında oynayan oyuncu da ne Mascherano’nun ne de Gerrard’ın karesine girebilir. Tek bir maç üzerinden değerlendirmek çok sağlıklı olmasa da benim gördüğüm Defour’un şu role hakikaten çok çok uygun olduğu. Sertlikten öte, ondan önce oyun kurabilen, bağı kurabilen bir oyuncunun varlığına ihtiyacı var Liverpool’un ve skor yeteneği olmayan, harika bir lider ve sahayı kuşbakışı gören genç Steven Defour sistemde çok iyi sivrilebilir. Insua, Glen Johnson’dan farklı bir oyuncu, daha çok Arbeloa olduğu Guardian Chalkboard arşivinden görülebilir. Babel’le iletişimi çok kötü olduğundan bunu gösteremedi, daha iyi bir ikinciyle Lennon’ın kanadı bol pasla delinebilirdi. Savunmada çok kötü kaldılar ve Tottenham atakları da hep o koridordan geldi. Babel bu haldeyken, Benayoun misali bir rol üstlenmekten başka şansı yok. Orada bir Riera olduğunu düşünelim; hem rakip ataklarının niteliği ve niceliği azalır, hem Insua oyuna katılır hem de bütün bunlarla beraber genel takım dinamikleri daha iyi işlerdi. Oyun sıkıştığında kenarda Babel, Benayoun, Voronin gibi oyuncular var; ama mesela Riera’nın bir ikincisi yok, onun ikincisini bulmak için bu sefer ideal 11’in sol bekini kesmek gerekiyor. Farklılık yaratacak oyuncuların yanı sıra ideal 11’e yerleştirilebilecek ikinci oyuncuyla birincisi arasında bir uçurum olmamalı. Dün Skrtel sakatlandığında Ayala girdi, daha önceden Hyypia giriyordu. Liverpool’un birtakım sorunları var ama onları bu kadar silik kılan da Tottenham’ın top rakip takıma geçtiğindeki harika oyunuydu.

Tottenham’ın uzun süredir var olan geniş, alternatifli kadrosunun işe yarar olma vakti geldi. Senelerdir sadece kağıt üzerinde bir heyecan yaratıyordu bu takım. Forvet ve defans rotasyonlarında düşüncem Bassong ve Defoe’nun değişmez adam olacağı. King-Woodgate-Dawson acaba ne kadar zaman aynı anda hazır olacaklar? Muhtemelen hangisi uygunsa Bassong’un ikincisi o olacak. Bassong kağıt üzerindeki ideal 11’de yer almasa bile sezonda 30 maçı geçer diye düşünüyorum. Kendi kalesine gol atacağı maçlar da olacaktır. Çok iyi bir ilk maç çıkardı; savaşçı, deli dolu, taraftarın seveceği bir adam. Güzel transfer. Crouch veya Keane muhtemelen Defoe’nun ikileyicileri olacaklar, benim gördüğüm bu ve Pavluçenko da kalan süreleri paylaşacak. Keaneli düzen takımın genel direncini arttıracaktır Defoe’ya katkı yapmaktan öte, Crouchlu düzendeyse forvetten daha fazla skor katkısı beklenebilir.Herhangi bir şekilde, bu diğer 3 oyuncu forvetle takımın gerisi arasındaki iletişimi sağlayacak. Oyuncuların her birinin rollerini benimsemesi çok yararlı olacak ve takım iyi gittikçe daha da kolaylaşacaktır. ‘Arry’nin idaresinde Jol devrindeki forvet bolluğu veya ertesinde Ramos’taki forvet kısırlığının tekrar edeceğini sanmıyorum. Huddlestone-Palacios bu maçta çok uyumluydular. Huddlestone’un daha geride bekleyip Palacios’a serbestlik tanıyan yapı bence gayet olumlu. Michael Carrick gibi topu oyuna sokma yetisi üstün bir oyuncu Huddlestone. Lennon, Redknapp’ın gelişiyle bu kimliği üzerinden attı ama Lennon da uzun bir süre aynı Huddlestone gibi, gelen geçen teknik direktörlerin ikinci tercihi durumundaydı. Yeterlilik olarak Jenas’tan geride, oyun stili olaraksa Palacios’u daha iyi tamamlayacağını düşünüyorum. Eğer Jenas’ın sakatlığı yoksa, Redknapp’ın da onu bu rolde kullanmakta hevesli olduğu söylenebilir.
Arsenal’den 4-2-3-1 bekliyorken sanırım şapkadan 4-3-3 çıktı. İzleyebilmek isterdim, olmadı. Haftasonu Spormax mümkün kılarsa ilk işim bu olur. Bir de Fulham, West Ham, Stoke City gibi kaldığı yerden devam eden takımlar var, bunları da takip etmeye çalışıyoruz el verdiğince.

Hiç yorum yok: